Ahmet Tarık DANİŞMEND
Önceki gün Trabzon Akçaabat’ta kabristanlıktaki mermer mezar taşlarını çaldığı için gözaltına alınan mermer ustası I.B. (52), adli kontrolle serbest bırakıldı. Çaldığı mezar taşlarının üzerini silip, yeni sipariş gelince tekrar kullanıyormuş.
Aslında yaptığı bir nevi geri dönüşüm sayılabilir!
Savunmasında “Şeytana uydum. Böyle bir şey yapmamalıydım” demiş, serbest kalmış ama usta olarak çalıştığı mermer atölyesindeki işinden de olmuş.
Bu haber aklıma Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Murat Zaman’ın dövize endeksli mevduat ile ilgili açıklamalarını getirdi. Ne demişti Zaman:
“Dua edin tutsun.” Daha önce de Bakan Nebati ‘Tutmazsa üzülürüm’ demişti, yardımcısı da ‘Dua edin tutsun’ dedi. Ama hangi duayı okumamız gerektiğini söylemedi!
İLK ÖNCE FARKLILIKLAR
Şimdi bir “haber analiz” yaparak bu iki haber arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları bulalım:
1-Biri bakan yardımcısı, bakanlık da bakanlık hani. Hazine ve Maliye Bakanlığı! Telaffuz ederken bile insan kendini ezik hissediyor. Bugüne, yaşama ait bir işlevi var. Yapacağı yanlışlarla sana cenneti de cehennemi de yaşatabilir. Yanlış yaparsa yandı keten helva. Enflasyon canavarı bizi paspas gibi çiğner, sonra da tuvalet kağıdı diye kullanır ve dünyanın çöplüğüne fırlatır. İşi dramatize etmeden söyleyeyim don gömlek cıscıbıl kalırız.
İşte Murat Zaman böyle önemli biri.
Diğeri kardeşimiz ise mezar taşı yapan bir mermer ustası. Adını bile tam bilinmiyoruz: I.B. yaptığı iş itibariyle ölüme, öte yakaya ait. Yahya Kemal gibi söylersek “Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan/ Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan” hemen önceki zatı muhteremlerden biri. Benim gibi söylersek pamuk tıkama olayından sonra gelen, son noktayı koyan. Mezar taşını yazıp koydu, olay bitti. Yani “Büyük kapının” çıkışında durduğu için kendilerini pek önemsemeyiz. (Ama bakın, kapının girişini önemlidir, ebemizi kimse unutmaz.) Çıkış noktasında durdukları için yapacakları hata da öyle vahim sayılmaz. En fazla mevtanın ismini yanlış yazar, bunun da o yakadaki cennet-cehennem trafiğini karıştıracağını, o “sükunlu gece”yi bozacağını sanmam.
Yani biri “önemli” bir şahsiyet, diğeri “önemsiz” bir kul. Biri yaşayanların hayatında etkili olacak kadar muktedir, diğeri ancak ölülerin hayatına dokunabilecek kadar boynu bükük.
2- İkinci noktaya gelelim: İlki okumuş çocuk, mürekkep yalamış, tahsil görmüş. Biyografilerinde kallavi laflar var: “Faizsiz finans sektörünün geliştirilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlarla eşgüdüm içerisinde çalışmalar yapmak, finansal piyasalardaki yenilikler başta olmak üzere küresel ve yerel gelişmeleri takip etmek.” Yurt dışı da görmüştür, yol yordam bilir muhakkak.
Mezar taşı ustası kardeşimiz ise sanırım hayat okulu mezunudur. Okudukları olsa olsa mezar taşına yazdığı mevta isimleridir. Gerçi mezar taşı edebiyatını çok yabana atmamak lazım “Biz değil, bizi ayıranlar utansın”dan başlayıp, “Meşhur helvacı tekdaşşak Mehmet Çavuş”a kadar uzanan renkliliği olduğunu biliyorum. Yine de Sayın Zaman’la mermer ustası kardeşimizin farklı dünyaların insanları olduğu aşikar.
Yani biri kazandığı para, öğrenimi itibariyle aslında ‘beyaz Türk’. ‘Beyaz Türk’ tanımı biraz daha janjanlı olduğu için itiraz edebilirsiniz, hadi onun çamaşır suyuna batırılıp çıkarılanı ‘çakma beyaz’ diyelim. Ama mezar yazıcısı kardeşim safi ‘kara:’ Adamın yaptığı iş zaten sıkıntılı, mezar taşı yazıyor. O yetmiyor bir de mezar taşı çalışıyor. Bir düşünün mezar taşı çalmak nasıl bir şeydir ya! Bir ölünün başından gidip mezar taşını alıyorsunuz. Mevtanın belki de dünyada kalan tek işareti. Ölü de olsa bu kadar yok sayılmaz ki!
BENZERLİKLER
Bu farklılıklardan sonra zurnanın zııırt dediği yere gelelim. Benzerliklere. Sosyologlarla ve psikologlara tez konusu olabilecek bir soru:
1-Hayatın iki farklı noktasındaki bu iki kardeşimiz nasıl oluyor da bir olguyu, olayı açıklarken aynı referanslara ve aynı bakış açısına sahip olabiliyorlar? Birbirlerinin sureti oluyorlar. Fotokopiye dönüyorlar. Bu benzerlik hep merakıma mucip olmuştur.
Biri iktisat bilimi alanına giren bir mesele için “dua edin” diyor. O çil çil para dünyasını, meta alemini, alıp, metafizik aleme taşıyor. Meseleyi ‘dua’ya havale ediyor. Yani yağmur duası’ gibi, ‘dövize endeksli mevduat duası’na çağırıyor.
Kutsi ‘dua’ şarkısında ne diyordu? “Tek bir isteğim var bizim için dua et.” Sayın Zaman da onu söylüyor: “Dua edin.” İtiraf ediyorum, şarkıya devam edip “Dünya malı nedir ki dünyada kalıyor” demesini bekledim.
Mürekkep yalamamış mezar taşı yazıcısı kardeşimiz de kendi vakasını açıklarken O da dini referanslara başvuruyor. Onun ki biraz daha bariz ve görünür bir ‘şeytanlık’ olduğu için olsa gerek: “Şeytana uydum” diyor.
Yani ikisi de birbirinden farklı iki durumu anlatırken dini referansları dayanak noktası yapıyorlar. Biri duaya, diğeri şeytan olsa da, kaynak aynı. Bilenler bilir, kadınlar kazak örerken bir düz bir ters atarlar şişi. Bu benzerlikte onun gibi “bir şeytan, bir dua”, “bir dua, bir şeytan”; maksat kazak örülsün! Karşıtların birliği yani!
2-Diğer benzerlik noktası ise şu: Aslında ikisi de yaptıkları işin pek savunulası tarafı olmadığının farkında gibiler. Ama dümeni öyle tutmuşlar, köylü kurnazlığına yatıyorlar. Zaman kardeşimiz bu dövize endeksli mevduat işinin göle maya çalmak olduğuna sanki uyanmış gibi. Veya İslam’da bilinen sahabeler arasında yer alan Hızır Aleyhisselam gece ona bir görünmüş, kulağına ‘evladım bu iş tutmaz, zorlama’ diye fısıldamış olabilir. Bu nedenle topu hava dikmeye meyilli duruyor.
Ama Murat Zaman, bunu biraz sofistike yapıyor. Biraz meta ile metafizik arasındaki kapıda duruyor. Araf’ta durur gibi. “Dua edin, belki olabilir” hali var. Veya şöyle söyleyelim. Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatları ile insanın eylemleri arasındaki ilişki nasıl açıklanabilir? sorusu karşısında ikisinin duruşu farklılık gösteriyor. Bakan Yardımcısı kardeşimizde biraz İbn Rüşd esintisi var. Muktedir de bir insan olduğu için kendi kudret ve iradesinden tamamen vazgeçemiyor.
Mezar taşı yazıcısı kardeşimiz daha kafadan kaba haliyle Gazali yanlısı. “Ben diyor irade ve kudret sahibi değilim. Kaderimde benim bir rolüm yok. Bütün suç şeytanda zaten bulsam o şeytanı ağzını burnunu kıracağım.”
Yani esas benzerlikleri ikisinin de yaptıkları eylemin sorumluğunu üstlenmek gibi niyetleri yok.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***