Her sene sonu tekrarlanan geleneksel “okuma listesi” günlerinin benim gibi takvim yalanlarını ciddiye almayanlar için zamanla doğrudan bir ilintisi yok. Ancak ilgimi çeken kitapları not alarak okuduğum listelerle, kendi listemi hazırlarken hatırladıklarımla, vaktiyle bir süre birlikte yaşamış olup unuttuklarımla, iz bırakanlarla, eski sevgiliyi ziyaret eder gibi yeniden hemhâl olduklarımla “yeni” bir seneye hazırlanırken hafıza tazelemenin canlandıran bir yanı var.
Bu defa sadece 2021’deki önerilerimi değil 2020’nin sonuna doğru okuduklarıma dair notlarımı da eklemek istedim. Böylece ilgili yazarların yeni kitaplarına dair değerlendirmelere daha bütünlüklü bakılabilir diye düşündüm. Edebiyat, şiir veya kurmaca dışı eserlerde ölçünün meseleden, kurgudan, anlatım biçiminden, temalardan veya yazı sanatına dahil olan diğer unsurlardan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Bir kitabı okumaya başlamadan evvel şahsen önemsediğim dil ve ses cazibesine dair sezgisel, düşünsel tercih yapacak olanlar için bu defa kısa alıntılar da paylaştım. Henüz okumadığım, ilk fırsatta okumak istediğim kitaplara dair bir liste daha var.
Geçen seneki temennimi de ekliyorum zira bu coğrafyada kültürel hayatın sosyal hayattaki yansıması giderek daha tahrip edici oluyor.
Sosyal medya platformları dünyada olduğu gibi bizde de okurun-yazarın sesini duyurabilmesi, haberin, yazının, eleştirilerin yaygınlaşması açısından malum dezavantajlarına rağmen önemli. Ancak ben öfkenin, tepkinin, aşağılamanın, küçümsemenin, ötekileştirmenin, hedef alma/yok etme dürtüsünün hakiki bir “eleştiri kültürüne” tercih edilmesi epey sorunlu. Şairlerin, yazarların, edebiyatçıların, akademisyenlerin, gazetecilerin, sanatçıların bu korkunç akıntıya kapılmasını daha da ürkütücü buluyorum. Bu ortamlarda yapılan mesnetsiz tartışmaların edebiyat ortamına, kültürel hayatın sağaltılmasına da hiçbir şekilde katkı sunmadığı kanaatindeyim. Keşke hayatı doğrudan etkileyen tartışmalar, kalıcı, çözüme yönelik ve daha incelikli yapılabilse. Son yıllarda salgın gibi yayılan “bir cümleyle yıkıp geçmek” alışkanlığını kırmak sanıldığı kadar zor değil. Sadece biraz zahmete, adalet bilincine, tahrip etmeyen bir dile, kendi üretimine yoğunlaşma arzusuna ve sağlam bir gelecek tahayyülüne ihtiyaç duyuyor.
2020’nin sonuna doğru…
1) Senenin son günü okuyup bitirdiğim “Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz” bu yılın en çok sevdiğim kurgu eserilerinden birisi oldu. (2020) Yazarı Ocean Vuong Vietnam doğumlu Amerikalı bir şair. Dili, hikayesi, meselesi ve anlatımıyla okurunu sıkıca kavrayan ve daha en başında iz bırakacağını söyleyen bir şair romanı. Melez anlatıya açık sınırsızlığını da sevdim. Yazı burada;
* ‘Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz’ – Ocean Vuong, Çev: Deniz Koç / Harfa Yayınları
2) Ölümünden sonra daha geniş kitlelerle buluşan Sandor Marai’nin bütün romanlarını severek okudum. 2020’de yayımlanan son romanı “İşin Aslı Judit ve Sonrası” en çok sevdiğim romanı oldu. Geçtiğimiz yüzyılın geleneksel hikaye anlatıcılığının en usta yazarlarından biri Marai. Sadece insan ilişkilerinin derinliğini değil burjuva dünyasını, sınıfsal farklılıkların tezahürlerini de bütün kusurları ve cazip yanlarıyla da anlatan efsunlu bir yazar.
“Sadakatsizlik eden birini geri getirebilirsiniz. Fakat zaten hiçbir zaman gerçek anlamda ve nihai olarak sizin olmamış birini..Hayır, imkânsız.”
* ‘İşin Aslı Judit ve Sonrası’ – Sandor Marai, Çev: Esen Tezel / Yapı Kredi Yayınları
3) Jenny Erpenbeck’in ‘Bütün Günlerin Akşamı’ yine yılın son ayında (2020) okuyup çarpıldığım bir roman. Erpenbeck’in bir önceki romanı mülteci meselesini yakıcı bir sesle aktarırken bu defa benim “ölüm ve yas terbiyesi” diye tarif ettiğim o çok zor temayı katmanlı bir hikayeyle anlatıyor. Okurunun tepkisiyle ilgilenmeyen müdanasız bir yazar Erpenbeck. Meselesinin “ağırlığına” aldırmıyor. İçine çok kolay almasa da okuyanda iz bırakan bir roman. Farklı kültürel coğrafyalarda dolaşan hayatların aynasında meşakkatli bir ömür.
“Yeryüzünü yöneten bir Tanrı değil rastlantılar olsaydı ne iyi olurdu, diye düşünüyor.”
* ‘Bütün Günlerin Akşamı’ – Jenny Erpenbeck, Çev: Regaip Minareci / Can Yayınları
4) ‘Hamamname’ Murathan Mungan’ın 2020’nin sonuna doğru yayımlanan kitabı. 21.yy edebiyatının evrildiği form diye tanımladığım ve çok sevdiğim melez türün Türkçedeki en iyi örneği. Berrak ve zengin bir dilin deneme, hikaye, roman, şiir, tarih anlatısı gibi farklı disiplinler arasında dolaşmasını hayranlıkla izledim. Değeri sonradan daha iyi anlaşılacak kitaplardan.
“Dünyalara sığmayan hasret saklanır gidenin ardından dökülen o bir tas suya…Su gibi gidip su gibi dönsünler diye kerevette duran kalaylı taslar yol gözler…Gidenin de kalanın da gönlüne yeter tastaki dilek, gözdeki ışık, sudaki dua. Ne de olsa insan şahit olmak için gelmiştir dünyaya…ve giderken ardında delil bırakır.”
* ‘Hamamname’ – Murathan Mungan / Metis Yayınları
5) Bu sene (2021) yayımlanan ‘Devam Ağacı’nı da severek okudum ve önemsiyorum. Edebiyatçıların, şairlerin, yazarların farklı disiplinler arasında dolaşan konuşmalarından bazılarının kitaplaştırılarak gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini düşünenlerdenim. Özellikle bu kitaptaki gibi özenli bir zihin akışıyla yazıya dönüştürülmüş olanlar.
“Benim için önemli hayat düsturlarından biri kişinin kendine seçtiği yolda devamlılık göstermesidir. Gene de çıkılan yolda dikkati elden bırakmamak gerekir. Pek çok kişi yürüdüğü yolu hâlâ aynı yol sanır. Oysa yol çoktan değişmiş ya da yıllar içinde yol onu değiştirmiştir. Kendine yönelik farkındalık bilinci gelişmemiş ya da bu konuda kendini ketlemiş kişiler hayatta olduğu gibi sanatta da yollarını kaybederler.” Okumaya, dil kaybının sadece dilde değil insan ilişkilerindeki üslup, adalet, hakkaniyet, haysiyet, vicdan kaybında da göründüğünü vurgulayan yazıdan başladım; “Dil Kaybı Odağında Edebiyat”.
6) 2018 Nobel Edebiyat ödülü sahibi Olga Tokarczuk’un “Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde” adlı romanını severek okuyup değerlendirmiştim. Yılın son ayı yayımlanan “Kadim Zamanlar ve Diğer Vakitler” modern yaşamın sorunlarını masallardan süzülen seslerle, kadim hikayelerle anlatan bir roman. Onun bir yazar olarak tabiatın diliyle, doğasıyla kurduğu ilişkiyi önemsiyorum.
‘Son Hikâyeler’de (2021) üç farklı kuşaktan kadını bir biçimde buluşturan hikâyelerin ortak teması ölüm gibi görünse de onları birbirlerini bağlayan hayatı, görünmeyen devamlılığını zamanın akışkan ruhu üzerinden sorguluyor. Yazarın masalsı anlatımında tabiatın sesi, ağaçlar, hayvanlar, kaybedilenler, geçmişte kalan ölüler “kahramanlar” kadar önemli.
“Sihir nedir, biliyor musun” diye sordu adam ve gitmesine rağmen konuşmaya devam etti. ‘Gördüğünüz şeyi adlandırmaktır. Gözlerinin önünde ne olduğunu söylemesi için insanı zorlamak gerekir. Gerçekleri yaratma biçimi buradadır.”
* ‘Son Hikâyeler’ – Olga Tokarczuk, Çev : Neşe Taluy Yüce
7) ‘Kayıp Çocuk Arşivi’ 2020’nin başında müthiş bir okuma hazzıyla başlayıp hiç bitmesini istemediğim romanlardandı. Valeria Luiselli “melez romancılığın” önemli temsilcilerinden biri. Hem hikayesi hem de romana sızan denemeciliğini ve sınırını koruyan şiirsel anlatımını sevdim. Dille meselesi olan edebiyat severlerin mutlaka okuması gereken bir roman. Bütün iyi ve kalıcı eserler gibi ömrü de uzun olacak sanki.
Luiselli’nin 2021’de Türkçede yayımlanan kitabı romanın meselesini de içeren çarpıcı bir metin. Bu defa Meksika’dan ABD’ye giriş yapan göçmen çocukların hikâyelerini aktarıyor. Sınırlarla çevrilen hayatlara sıkışanları iyi bir romancının bakışıyla izlemek farklı bir okuma tecrübesi sunuyor. Yazar mahkemede gönüllü tercümanlık yaptığı sırada iz sürerek yazmış bu kitabı. Yersizliğin, yurtsuzluğun hakiki yüzüyle tanışmak için…
* ‘Bana Sonunu Söyle’ – Valeria Luiselli, Çev: Seda Ersavcı / Siren Yayınları
8) Coetzee, üçlemenin ilk kitabı “İsa’nın Çocukluğu”nda farklı bir anlatım biçimi deneyerek – diğer romanlarına göre daha simgesel – edebiyatın imkânları hakkında düşünmeye davet ediyor. Basit bir hikâyeyi, kuruluk manasına gelmeyen sadelikle aktarırken, dürtünün, kökleri derinlere uzanan sezgilerin, tutkunun, yoruma açık edebiyat bilincinin, iç sesin, kendine has bir dilin “akılla” çelişen ilişkine zarafetle dokunuyor. Gündelik alışkanlıkların ritmi ve diyaloglarıyla “köksüzlük, yersizlik, yurtsuzluk, anne-baba olmanın doğası, arzunun bedeli” gibi sık kullanılan temalarda derinleşebilmek onun ustalığı kuşkusuz. Üçlemenin devamını merakla bekliyorum.
“Tutku fırtınaları da beraberinde gelmezse eksiklik hissediyorsun…Eski düşünce tarzına göre, elinde ne kadar çok şey olursa olsun, daima eksik bir şeyler vardır. Eksik olan bu daha-fazla-şey’e verdiğin isim tutku. Bu bitmek bilmez tatminsizlik, eksik daha-fazla-şey özlemi, bizim pekâla kurtulduğumuz bir düşünce tarzı bana kalırsa. Hiçbir şey eksik değil. Eksik olduğunu düşündüğün şey bir yanılsama.”
* ‘İsa’nın Çocukluğu – J.M. Coetzee, Çev: Bülent O. Doğan / Can Yayınları
9) Bu sene (2021) arasında okuduktan sonra benimle yaşayan birkaç romandan birisi ‘Seneler’ oldu. Sadece okuduğum hiçbir otobiyografik anlatıya benzemeyen yapısı nedeniyle değil. Fransadaki siyasi, kültürel, toplumsal hayatın dinamikleri üzerinden Avrupa’nın 1940’lardan 2000’lere uzanan süreçteki değişimlerini yazarın kişisel hayatıyla beraber izlemek çarpıcı bir okuma tecrübesiydi. Dönemin gazetelerini, fotoğrafları, afişleri, popüler şarkılarını, reklamları, yazarlarını, kitapları, sloganları ve nesneleri ilk bakışta düz gibi görünen derinlikli anlatımıyla hatırlamak, okuyana kendi geçmişiyle ve kuşağıyla güçlü bir bağ kurduruyor. Kendini ve “ben” kelimesini hiç kullanmadan otobiyografinin kurallarını altüst ederek müthiş bir toplumsal hafıza romanı yazmış Annie Ernaux. Hayran oldum. 2022’de Türkçede yayımlanacak diğer kitaplar için heyecanlıyım. İlk gençlik yıllarımda okuduğum ‘Tutku’yu farklı bir bakışla okuyacağım için heyecanlıyım.
“Tutmaya başladığı günlüğünde bütün bu konulardan hiç bahis yok, cafcaflı kelimelerle, romantik, duygusal bir dille beklediği aşkı ve can sıkıntısını anlatıyor. Corneille’in Polyeucte’ü hakkında ödev yazması gerekse de Françoise Sagan’ın ‘baştan aşağı ahlaksız ama hakikatlere parmak basan’ romanlarını tercih ettiğini yazmış.”
* ‘Seneler’ – Annie Ernaux, Çev: Siren İdemen / Can Yayınları
10) Norveç edebiyatının dikenli sesi Vigdis Hjorth’un aile kurumunu içerden çökerten romanı ‘Miras’ ürpertici sürprizli, dramatik hikâyesiyle iz bıraktı. Norveç’te ve dünyada ses getiren, çok satan ve tartışılan romanın travmaya neden olan yaraların kabuklarını sakince kaldırıyor. Gücünü de olayların, karakterlerin, ilişkilerin gizemini bağırmadan hissettiren anlatımına borçlu. Ailedeki “yakınlıklar” ya gerçek değilse, sorusu, “insan ailesini seçemez ama hikâyesini anlatabilir” yorumuyla buluştuğunda görünmeyen bağları koparmanın güçlüğünü de gösteriyor.
“Barışmak, affetmek? İnsan itiraf edilmemiş bir şeyi affedemez ki! İtiraf yetisine sahip olduklarını mı sanmıştım acaba?”
* Vigdis Hjorth – ‘Miras’, Çev: Dilek Başak / Siren Yayınları
11) Danimarka’da ‘otobiyografik anlatının simgesi haline gelen Tove Ditlevsen’in (Ferrante ve Knausgaard benzetmesi yapanlar da var) ‘Çocuk’ romanı büyümenin “karanlık” hikâyesini yazma dürtüsünü hissettiren bir bakış ve akıcı bir sadelikle anlatıyor. Çocuk olmanın huzursuzluğunu, sancılarını incelikle resmediyor. Üçlemenin ikinci kitabı ‘Gençlik’ de okuma listemde.
“Çocukluğumun oturma odasında tek başımayım. Eskiden burada annem şarkı söyler, babam yıllardır görmediğim yasak kitabı okur, ağabeyim ise bir tahtaya çivi çakardı. Bunların hepsi asırlar evveldi ve o zamanlar, çocukluğun sonsuza dek süreceğini acıyla hissetsem de, daha mutluydum gibime geliyor.”
* ‘Çocukluk’ – Tove Ditlevsen, Çev: Leyla Tamer / Monokl Yayınları
12) Peter Stamm’ın sakin gibi görünen sarsıcı edebiyatıyla ‘Yedi Yıl’ romanı sayesinde tanışmış ve sevmiştim. 2021’de yayımlanan ‘Dünyanın Sakin Kayıtsızlığı’ ilki kadar etkilemdiyse de okumayı bırakamadım. Stamm’in edebiyatının kapalı bir çekiciliği var. Hem hikâyesinin dramatik gerilimiyle hem de dilden ziyade üzerini itinayla kapattığı duyguların gücüyle anlatısını zenginleştiriyor. Geçmişle gelecek arasında sıçrayarak ilerleyen romanda tesadüfün, benzerliğin, yakınlığın, kendini tekrar eden seçim ve davranış biçimleri sorgulanıyor. Tim Parks’ın tespitine katılıyorum; Stamm sıradan olanı heyecan verici kılabilen sıra dışı bir yazar.
“Hikâyenin sonunu anlatamam, dedim, sonu olan hikâyeler sadece kitaplarda olur. Size ancak devamında ne olduğunu anlatabilirim.”
* ‘Dünyanın Sakin Kayıtsızlığı’ – Peter Stamm, Çev: Ogün Duman / Nebula Kitap
13) Yazının ritmiyle, meselesine ahenkli tınısıyla hayatın müphem zaman algısını örtüştürmek pek kolay değil. Bilhassa bizim gibi hızla savrularak değişen, dönüşen, çürüyen bir kültürel iklimde, sancılı coğrafyada.
“Her Zerre Kara”nın anlatıcısı, gelenekten süzülen berrak ve zengin bir dil ışıltısıyla İstanbul’un (Türkiye’nin) karanlık, kaotik, hırpalayan, acımasız ve bir o kadar da muhteşem atmosferini tasvir ederken, kendilerine has yaşam biçimleriyle ‘sahne alan’ karakterler trajik hikâyeleriyle ona eşlik ediyor. Tanıdık ama bir biçimiyle ‘uzak hikâyeleri’ birbirlerine yaklaştıran incelikli bağlantıları, her anlamıyla derinleşen katmanlı yapısı, kahramanlarıyla kurduğu mesafeli, şefkatli ilişkisi, kendi üzerine kapanan kederi ve acı ironisi, coşkusu, sürprizleri, duygusal sarsıntılarıyla son ana kadar dinmeyen bir roman okudum. Bütünü kapsayan metafizik boyutu bilhassa sarsıcıydı. Etkisini bittikten sonra daha çok hissettiren, düşünmeye davet eden güçlü bir metin.
Son yirmi yılın kaotik Türkiye’sinin farklı kesimlerini küçümsemeden anlatma ısrarı, cesareti, efsunlu İstanbul’un güzelliğiyle tarihin derinliklerinde buluşmuş.
“Devamlı yeniden yazılan ve istenildiği gibi anlatılan yeni bir tarih anlayışı trendi var. Televizyon kanallarında da yapıyorlar. Eski usta tarihçiler de bakıyor ki bu yapı tutuyor, bir yerinden dâhil oluyorlar buna. Aslında ben Sâmiha Ayverdi’nin, Şükûfe Nihal’in eserlerini okumayı tercih ediyorum. Daha zengin bir mazi tahayyülü var ikisinin de. İki farklı görüşten kadın, çok küstah ve nadan bir tarihçi erkekten daha çok şey anlatabilir bu memleketin öznel tarihine dair. Ah baba! Bir kez olsun seninle aynı frekansta düşünebilsek, aynı anda aynı şeyleri anlatsak yahut anlamaya çalışsak ne kadar farklı olurdu her şey!”
* ‘Her Zerre Kara’ – Özen Yula / Doğan Kitap
14) Ahmet Altan’ın hapiste yazdığı, Fransa’da ‘Femina’ ödülü alan, çok satılan ve övgülerle değerlendirilen ’Hayat Hanım’ı iki kez okudum. İkincisi 2021’de Türkçede yayımlandığında. Burada kitapla ilgili geniş bir değerlendirme var;
* ‘Hayat Hanım’ – Ahmet Altan / Everest Yayınları
15) Murathan Mungan seçkisi ve özenli editörlüğüyle yayımlanan ‘Erkeklar, Yalnızlıklar’ 2021’de okuduğum en güzel derleme hikâyeler kitabı oldu. Yazı burada;
16) ‘Bartelby ve Şürekası’nı yıllar evvel eski baskısından okuyup çok sevmiştim. Yeniden yayımlanmasına sevindim. “Yapmamayı tercih ederim”. Melville’in Bartleby karakterinin sözünden yola çıkarak yazmamayı tercih eden yazarların anlatıldığı bu sıra dışı melez roman, edebiyat seven herkesin kitaplığında olmalı bence. Edebiyatta sessizliği seçen Salinger, Rimbaud, Musil, Rulfo, Walser, Beckett, Maupassant, Wilde, Borges, Gide, Pessoa, Sokrates ve pek çok yazar hakkındaki çarpıcı hikâyelerle “neden yazarız” ya da neden ve nasıl yazmaktan vazgeçeriz sorularının peşine düşüyor.
KURMACA DIŞI 2020 – 2021
1) Anne Dufourmantelle’in bilgiyle, sezgiyle, felsefi bir derinlikten beslenen dil lezzetiyle inşa ettiği yazılar, olumsuzluğun öteki yüzüyle dünyada olmanın imkânları arasındaki sancılı geçişkenliği gösterdiği için de anlamlı. Onunla birlikte duyguların arka bahçesinde dolaşmak, risk alamadığımızda “kaybettiklerimizi” hatırlatsa da korkunun beyhudeliğini resmederek iyileştiriyor.
Yazı burada:
* ‘Riske Övgü’ – Anne Dufuormantelle, Çev : Murat Erşen / Kolektif Yayınları
2) ‘Bitki Mitosları’nın genişletilmiş baskısına nihayet kavuştuk. Deniz Gezgin, epey emek verdiği yeni baskıya yazdığı ‘sunuş’a bitkilerle canlılık arasındaki basit gerçeği hatırlatarak başlıyor;
“Canlılığın ilk soluk aldığı bedenlerdir bitkiler. 450 milyon yıl önce ilk bitkiler karaya çıktığında dünya insansızdı, milyonlarca yıl içinde kökler ve yapraklar sonra da tohumlu bitkiler oluştu.”
Mitoslardan süzülen hikâyeleriyle sahne alan bitkiler, yazarının da vurguladığı gibi başka türlere de yer, yuva, nefes dolayısıyla hayat oluyor. Ve böylece “Mitoslarda bitkiler tanrıların insanlara armağınıdır” deyişi kitapta hakiki karşılığını buluyor. Ağaçların, bitkilerin, meyvelerin günümüze ulaşan kültürel dönüşüm maceralarını okurken, tabiat varlıklarının insanla nasıl ilişkilendiği meselesi üzerine şekillenen düşünme imkânı, kitabı derinlikli ve her anlamda kullanıma açık kılıyor.
Okumaya adını, gövdesi, kolları ve bacaklarıyla insan bedenine benzerliğinden alan, kökündeki ölümcül inatla çığlıkları duyulan “Adamotu”yla başladım ve çağlar boyu farklı izler bırakan, mitolojiye, kutsal kitaplara ve edebiyata yansıyan renkli hikâyeleriyle büyülendim. Diğerlerine eşlik ederken kökten göğe tohum saçan hayat ağacının ışıltılarıyla şifalandım.
* Bitki Mitosları – Deniz Gezgin / Pinhan Yayınları
3) Şair, yazar Asuman Susam’ın yıllar içinde farklı vesilelerle yazdığı şiir-edebiyat incelemelerinin bazılarını okumuştum. Bu defa okumadığım Behçet Necatigil, Gülten Akın, C. Lispector, Şule Gürbüz, Cevat Çapan; Suat Derviş ve eserleri hakkındaki yazılardan başladım. Kavramlarla boğulmayan dili, duygusal âhengi, incelikleri, referanslarını kullanma biçimi, zamansız sesi, dönemler arası sıçrayışları, çatışmaları, eleştirel mesafesi ve yazıda hakikat-anlam arayışı çabasıyla, uzun zamandır böyle bütünlüklü yazılarla karşılaşmadığımı düşündürdü. Ve bir okur olarak mutlu oldum doğrusu. Has şiir-edebiyat, kendini geleceğe taşıyan kalıcı değeriyle birlikte çoğaltanların yolculuğuna eşlik etmek, onların da emeği ve mirası sayesinde “okumayı-yazmayı” nitelikleriyle içselleştirebilmek demektir çünkü.
‘Açıklığa Doğru’ şair sesi ve bakışıyla, “Bu kitap, iyi okur olmaya çalışan bir yazarın ötekinin çağrısını duyma ve ona yaklaşma çabasını içeriyor” mütevazı ifadesinden daha fazlasını sunuyor muhtemel okura.
* ‘Açıklığa Doğru’ – Asuman Susam / Everest Yayınları
4) İsmail Gezgin’in ‘Homo Narrans – İnsan Niçin Anlatır’ başlıklı kitabı kendi alanında benzersiz bir kitap oldu. (2020) Kendi yazdığı bir yaşamı ölmek istemeden yaşayıp ölen “insanın” dille, mitlerle ilişkisini bambaşka bir açıdan değerlendiriyordu. 2021’de yayımlanan ‘Uygarlaşan İştah’ da okuma listemde.
* ‘Homo Narrans’, ‘Uygarlaşan İştah’ – İsmail Gezgin / Redingot Kitap
5) Uzun zaman arayıp bulamadığım ve nihayet bu sene kavuştuğum ‘Evrenin Yapısı’ kitabında Selâhattin Hilâv’ın giriş yazısı şöyle başlıyordu: “Lucretius’un hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyoruz… Ölüm ve doğum tarihlerinin İ.Ö 95 ve 55 olduğu kabul ediliyor.” Bilimle şiirin buluşmasıyla ışıldayan bu benzersiz metnin iki bin yıl sonra neden hâlâ güçlü ve cazip olduğu onun ifadesiyle daha iyi anlaşılıyor;
“Çağının bütün bilgilerini, akıl ve gözlem süzgecinden geçirerek bir ansiklopedi ortaya koymak isteyen Lucretius, bunu şiirin ve hayal gücünün etkileyici havasıyla da pekiştirmek istemiş ve bugüne kadar benzerini görmediğimiz bir sanat eseri ortaya koymuştu. Lucretius, şiir sanatının bütün araçlarını büyük bir ustalık ve yaratıcılıkla uygulamış; duygu dünyasını, akıl yürütmenin ve kanıtlamanın yardımcısı olarak kullanmıştı. Onun şiiri, bilimin ve duyularınızla tanıdığımız somut dünyanın şiiridir. Başka bir deyişle, kavrayış gücünün, duygunun ve duyumun eşine rastlanmadık bir kaynaşmasıdır.”
* ‘Evrenin Yapısı – Lucretius’ , Çev : Tomris Uyar – Turgut Uyar / Norgunk Yayınları
6) Edward Said’in her kesimden “siyasi taraftarın” menfaatlerine uygun yorumlarla değerlendirildiği bugünlerde ‘Kültür ve Emperyalizm’ kitabı yeni baskı ve çevirisiyle Türkçede. Said, ‘Şarkiyatçılık’ kitabından hareketle sahiplenmek isteyenlerin sınırlı zihin dünyasına sığmaz.
93’de yayımlanan kitabın giriş yazısı, meselesinin “zamansızlığını” ve kültürün politik olandan koparılarak yorumlanamayacağını söylüyor. Okuma hazzıyla edebiyatçıların farklı bakış açılarını buluşturup ilgili eserleri sorgulama/anlama yetisine katkı sunarak. Umarım bu çalışması onu hapsettikleri “doğu-batı ikilemi” sıkışıklığından bağımsız, kültürel derinliği ve alternatif düşünme biçimlerinin esnekliğiyle daha iyi anlaşılır;
“Elinizdeki çalışmada ele aldığım roman ve diğer kitapları çözümlemenin nedeni her şeyden önce, bu kitapları benim ve pek çok başka okurun haz duyduğu ve yararlandığı, değerli ve hayran olunası sanat yapıtları ve öğretici çalışmalar saymamdır…. İkinci meselem ise bu eserleri yalnızca verdikleri haz ve yararla değil, apaçık bir biçimde parçası oldukları emperyal süreçle de bağlantılandırmaktadır.”
* ‘Kültür ve Emperyalizm’, Edward Said, Çev: Necmiye Alpay / Metis Yayınları
7) Sessizliğin muhtelif veçheleri hakkında okuyup yazarken ziyaretime gelen ikinci kitap. “Sessizliğin” sözlü imâsı olmalı.
“Sessizlik Ve Mekânların Mahremiyeti”, “Doğanın Sessizlikleri”, “Sessizliğin Sözü” okuduğum ilk üç bölüm. Edebiyat, sanat tarihinden isabetli örnekler ve alıntılarla, sessizlik arayışında felsefe, teoloji, tarih ve düşünce metinlerinden çağrışımlarla beslenen bütünlüklü çalışmayı sevdim. Başka bir bölümden (Aşkın Sessizliklerinden Nefretin Sessizliğine) kısa bir alıntı;
Tefekkür ve derin düşünüşe giden patikalarda, sezginin bilgiye kavuştuğu “sessizlikte” yürümek isteyenlere;
“Sessizlik “her aşkın kendine has meçhulünün ulağı”dır. Bu açıdan tüm sessizlikler birbirinden farklıdır ve bir aşkın kaderi “iki ruhun oluşturacağı o ilk sessizliğin niteliği”ne bağlıdır tamamen. Âşıklar o ilk sessizlikte uyuşamazsa “ruhları birbirine muhabbet besleyemeyecektir zira sessizlik değişmez. İki ruh arasında sessizlik artabilir de azalabilir de ama doğası asla değişmez. O sessizliğin odaya ilk girdiği andaki tavrı, biçimi ve gücü âşıkların ömür boyunca aynı kalacaktır”. ..Sözler ise asla iki varlık arasındaki gerçek ve özel ilişkiyi ifade edemez. Daha genel bir anlatımla aşk, ölüm, kader hakkındaki hakikatimizi “ancak sessizlik içinde, her birimizin sahip olduğu gizli sessizlikte hissedebilmemiz mümkündür. Birine onu sevdiğimi söylediğimde karşımdaki belki başka çok sayıda kişiye de söylediğim bu sözün farkını anlamayacaktır ama bu sözü izleyen sessizlik, onu gerçekten seviyorsam (…)sessiz bir kesinliğin doğmasını sağlayacaktır.” (Alıntılar yazar Maurice Mataerlinck’ten)
* Alain Corbin 19. yy üzerine uzmanlaşmış, Fransa’nın yaşayan en önemli tarihçilerinden. Duyular, temsiller ve beden konusundaki çalışmalarıyla da tanınıyor. Sessizliğin tarihi üzerine bir ilk.
* Sessizliğin Tarihi – Rönesanstan Günümüze / Alain Corbin, Çev: Işık Gören / Kolektif Kitap
8) ‘Dünyayı Yeniden Büyülemek: Avrupa Romantizminden Portreler’ başlığı tesadüf değil. Sebebi ilk bölümdeki “Romantizm nedir?” gibi 250 yıldır sorulan geniş bir “meseleyi” derli toplu ele alan ilk bölümde mevcut. Kitabı benzerlerinden farklı kılan, Hasan Aksakal’ın portreleri yazma yöntemi, edebi dili ve eserlerini bildiğim halde daha önce rastlamadığım ayrıntılarla hayatları, dönemleri ve eserlerinden alıntılarla hikayeleştirmesi. Dipnotlardaki kaynakların zenginliği, okura bu yolculukta kendi yol haritasını çizmesine yardımcı oluyor ve bu özenli çalışmanın derinliği hakkında fikir veriyor.
Önsözde muradını aktarmış; “Çok daha geniş kapsamlı bir projenin ilk parçası olan bu kitapta, yapabildiğim kadarıyla, 1789-1848 yılları arasındaki Avrupa entelektüel dünyasına – edebiyat tarihi, sanat tarihi, siyasi tarih, felsefe tarihi, müzik tarihi gibi pek çok bilim dalının zengin imkânlarından yararlanarak – disiplinlerarası bir perspektiften bakmayı amaçlıyorum.”
Şöyle devam ediyor; “Bununla beraber, şayet başarabilirsem, Rousseau, Goethe ve Herder gibi öncüler etrafında Romantizmin ön-tarihini, Karşı-Aydınlanma ve Sturm und Drang hareketiyle beraber yorumlayan bir kitap daha yazmak istiyorum.”
Muhtemelen ön çalışması çoktan tamamlanmış bu temenninin devamı epey uzun. İlgilenenler heyecanlanacaktır. Ben öncelikle yakın bulduğum isimlerden başladım; Novalis, Hölderlin, Colerdige, Puşkin, Lord Byron.
* Dünyayı Yeniden Büyülemek: Avrupa Romantizminden Portreler’- Hasan Aksakal / Beyoğlu Kitapevi
2020’DEN KALANLAR
* ‘Hayatını Değiştirmelisin’ Sanat tarihçisi Rachel Corbett bu kitapta sadece Rilke ve Rodin’i anlatmıyor. Bir çağ olanca gerçekliği ve hayat-sanat ilişkisinin derinliğiyle bu kadar mı güzel, samimi anlatılır, dedirten kitap. Okurken sıkça “Neden Türkçede böyle inceleme kitapları” yok diye hayıflandım. (Yapı Kredi Yayınları)
* ‘Sanat Neye Yarar’; Kültür eleştirmeni John Carey’nin İngiltere’de tartışılan kitabı bugüne kadar yapılan bütün “büyük sanat teorilerini” uçuruyor! Edebiyat dünyasından da örnekler vererek yazdığı denemeler muhtemelen burada tartışılamazdı. Bırakın sanatın, edebiyatın sınıfsal konumlarını, kitle kültürünü tartışmayı “dizileri” bile birbirlerini sopalamadan konuşamayan bir topluma ne ifade eder bilemem ama epey zihin açıcı bir kitap. Üstelik Carey tarih, felsefe ve sanat tarihinden süzülen bir birikimin içinden sesleniyor okura. Eleştirdiği isimlerin tepkisinden hiç çekinmeden. (Vakıfbank Kültür Yayınları)
* ‘Zamana Düşüş’ Cioran’ın en güçlü metinlerinden. Her zamanki gibi “insanlığa” kızgın ama uygarlık eleştirisinde de fevkalade haklı. (Metis Kitap).
* ‘Bachmann’ın Frankfurt Üniversitesi’nde verdiği derslerden oluşan ‘Frankfurt Dersleri’nin yeni çevirisi ve baskısıyla yayımlanması iyi oldu. Hiç eskimemişler. (Yapı Kredi Yayınları)
* ‘Edebiyat Dersleri’ Cortazar’ı ve Latin Amerika edebiyatını daha iyi anlamak isteyenler için önemli bir kaynak. (Everest Yayınları).
* ’Beckett’ psikanalist Didier Anzieu’nun anlatıcının sesiyle, anlattığı yazarın (Samuel Beckett) sesinin, üslubunun, yorumlarının, hayat hikayelerinin birbirlerinin içinde eriyip coşkulu bir nehir gibi aktığı harika bir çalışma. (Metis Kitap).
* ‘Kütüphanemi Toplarken’ Alberto Manguel’in Türkçedeki son kitabı. Okuma kültürü ve tarihi üzerine en iyi kitapların yazarı Manguel’in bu kitabı da kitaplıkta bulunmalı. Kütüphaneler tarihi, sözlükler, rüyalar ve okuma anıları hakkında.
* Caspar Henderson’un “Hayal Bile Edemeyeceğimiz Varlıklar” kitabı büyüleyici bir kitap. Borges’in “Düşsel Varlıklar” kitabından esinlenmiş. Hayvanların sıra dışı özelliklerini edebiyat, sanat, felsefe, mitoloji ve tarihle ilişkilendirerek anlatıyor. Epey hacimli. Her gün açıp yeni bir bölümde, tanımadığım bir hayvanın hikayesiyle geçmişe yolculuk etmek düşünce-hayal dünyamı genişletiyor sanki. Ontolojik bir derinleşme sağlıyor hatta.
ÖYKÜ 2021
1) Yok Yolcu – Kâmil Erdem / Sel Yayıncılık
2) Dünyanın Kasım’a Görünüşü – Sema Aslan / İletişim Yayınları
3) Patikaların İyi Yanı – Behçet Çelik / İletişim Yayınları
4) Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme – Barış Bıçakçı / İletişim Yayınları
ŞİİR: 2021’DE OKUDUKLARIM
1) ‘Sağır Cumhuriyet’ – Ilya Karnisky / Harfa Yayınları
2) ‘Kuş Uçsa Göle Kalır’ – Gülten Akın / Yapı Kredi Yayınları
3) ‘Yaşa Ya da Öl’ – Anne Sexton / Ayrıntı Yayınları
4) ‘Güneş Kalır Bir Başına’ – Ömer Erdem / Everest Yayınları
5) ‘Bitki Kökleri İnsan Avı’ – Selcan Peksan / Everest Yayınları
6) ‘Pençe’ – Elif Sofya / Everest Yayınları
7) ‘Arap Kıyameti’ / Etel Adnan / Metis Yayınları
8) ‘nora istanbul bir hiçtir’ – Lal Leleş / Ayrıntı Yayınları
9) ‘Dünya Güzeldir Hâlâ’ — Bejan Matur / Everest Yayınları
EDEBİYAT ETRAFINDA: 2021
1) ’Şu Edebiyat Denen Şey’ – Andrew Bennett, Nicholas Royle, Çev: Mukadder Erkan / Notos Kitap
2) ‘Klasik Okumaları’ – Ferit Burak Aydar / Sel Yayıncılık
3) ‘Sonra Hayat’ – Onur Çalı / Alakarga Yayınları
4) ‘Denemecilik’ (biçim, duygu, kurmacadışı üstüne) Brian Dillon
5) Modern Meram – “Büyük” romanları okumak – Ersan Üldes / Kafka Kitap
2022 için öncelikli okuma listem
1) ’Efsun’ – Selahattin Demirtaş / Dipnot Yay. (Roman)
2) ‘Kehribar Geçidi’ – Nazan Bekiroğlu / Timaş Yayınları (Roman)
3) ‘Dr. Sacks’ – Bir Oliver Sacks Portresi – Lawrence Wesschler, Çev: Ebru Kılıç / Domingo Yayınları (İnceleme – Portre)
4) ‘Hava Durumu’ – Jenny Offil, Çev : Aylin Ülçer / Harfa Kitap (Roman)
5) ‘Temizlikçiler İçin El Kitabı’ – Lucia Berlin, Çev: Aylin Ülçet / Siren Yayınları (Hikâye)
6) ‘Yedi Ses’- (Latin Amerikalı Yedi Yazarla Söyleşiler), Çev : Celal Üster / Can Yayınları
7) ‘Natüralizm ya da Yitirirken Doğayı Hatırlamak’, Editörler: Eylem Canaslan & Cemal Bâli Akal / Dost Kitabevi (İnceleme)
8) ‘Helios Felaketi’ – Lünda Boström Knausgard, Çev: Ali Arda / Kıraathane (Roman)
9) Müderis ve Virtüöz, Selçuk Orhan / Doğan Kitap (Roman)
10) ‘Dolunay İki Gece Sürer’ – Başar Başarır / Can Yayınları (Roman)
11) ‘Deli İbran Divanı’ – Ahmet Büke / Can Yayınları (Roman)
12) Burhan Sönmez – ‘Taş ve Gölge’ / İletişim Yayınları (Roman)
13) ‘Yediler Teknesi’ – Abdullah Aren Çelik / Everest Yayınları (Roman)
14) ‘Merdivendeki Ayak Seslerin’ – Antonia Munoz Molina, Çev: Murat Tankol / Sia Kitap (Roman)
15) ‘Bahçe, Küller’ – Danilo Kiş,Çev: Özge Deniz / Jaguar Kitap (Roman)
16) ‘Bitkilerin Yaşamı’ (Bir Karışım Metafiziği) – Emanuele Coccia, Çev: Kağan Kahveci / Türkiye İş Kültür Yayınları (Felsefe – İnceleme)
17) ‘Gürültü Çağında Sessizlik’ – Erling Kagge, Çev: Nezihat Bakar-Langeland / Alfa Yayınları (Araştırma)
18) ‘Bedenin Tarihi, (Rönesanstan Aydınlanmaya) Alain Corbin, Jean – Jacques Courtine, Georgas Vigarello, Çev: Saadet Özen / Alfa Yayınları (İnceleme – Araştırma)
19) ‘Yeniden Yaşayabilseydik’ – Suat Derviş / İthaki Yayınları (Roman)
20) ‘Mor Etekli Kadın’ – Natuko Imamura, Çev: Ali Volkan Erdemir / Can Yayınları (Roman)
21) ‘Sakarmeke’ – Mehmet Fuat Pürselim / İthaki Yayınları (Öykü)
22) ‘Can Kırığı’ – Akira Mizubayashi, Çev: Aysel Bora / Yapı Kredi Yayınları (Roman)
23) ‘Taştan ve Kemikten’ – Berengere Cournut, Çev: Ekin Özlü Akseki (Roman)
24) ‘Londra Kuşatması’ – Henry James, Çev: Ünal Aytür (Toplu Hikâyeler)
25) ‘Karl Marx – Friedrich Engels, Yazın ve Sanat Üzerine’ – Çev: Öner Ünalan
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***