İstanbul’daki bir araştırma ve eğitim hastanesinden istifa eden 13 yıllık kadın hastalıkları ve doğum uzmanı M.M., İsviçre’ye taşınarak bir kebapçıda çalışmaya başladı. 44 yaşındaki Hekimlikle ilgili umudunu yitirince çok sevdiği mesleğini bıraktığını ifade eden M.M., “Soğan soyuyorum ama daha huzurluyum” dedi.
Diken’den Mesude Erşan’ın haberine göre istifa dilekçesini veren ve sürecin tamamlanmasını bekleyen M.M. isimli doktor, Türk Tabipleri Birliği verilerine göre son iki yılda kamudan istifa eden yaklaşık 8 bin hekimden sadece biri.
”SOĞAN SOYUYORUM AMA DAHA HUZURLUYUM”
“Aileme, arkadaşlarıma, yakın çevreme hekimliği neden bıraktığımı anlatamıyorum. Kül tablası temizliyorum, masa siliyorum, bulaşık yıkıyorum, soğan soyuyorum ama emin olun çok daha huzurluyum. Tek sorunum ailemin İstanbul’da kalması” diyen M.M., sağlık sistemindeki sorunlardan hekim, hemşire, sağlık çalışanlarının sorumlu tutulması nedeniyle istifalara zemin hazırlandığını belirtti.
M.M., şunları ifade etti:
‘‘Gördük ki özellikle son 10 yıldır koşullar iyiye gitmedi, daha kötü oldu. Sürekli anksiyeteyle yaşıyoruz. En çok zorlayan faktörler geleceğe dair umudun olmaması, maddi kaygılar ve yaşadığımız psikolojik stres.
”GÜNDE 90 HASTAYA BAKIYORDUM, ÜRETİM BANDI İŞÇİSİ GİBİ ÇALIŞIYORDUM”
Otomobil fabrikasındaki üretim bandı işçisi gibi çalışıyordum. Bir dönem 5 dakika bir hasta görüyorduk. Sonra itiraz ettik bu süre 10 dakikada bire çıktı. Son altı aydır yine beş dakikada bire indi. Hastanın içeri girmesi, kimlik kontrolüyle 2-3 dakika geçiyor. Hastayı muayene masasına almak, ultrasonla bakmak, smear testi, gebelik takibi bu kadar kısa sürede yapılamaz. Gebelikte bebeğin kalp atışına bakıp ölçümlerini yapıp bitiriyorduk. Hastayı dinleyemiyorduk bile. Hastayla en fazla iki kelime konuşabiliyorduk, ‘Şikâyetin ne?’ Bitti. Bu iyi hekimlik değil. Hatta hekimlik bile değil. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı hastalarını yalnız muayene etmez. Hemşire isteriz yok, sekreter isteriz yok! Çalışma şartları, umutsuzluk, kaygılar istifaya zorluyor.
”BABAMI ALDIĞIM MAAŞA İNANDIRAMIYORDUM”
Durum bu kadar kötüleşene kadar maddi kaygılar benim için çok ön planda değildi. 2011’de Van’da zorunlu hizmetteydim. Depremi yaşadım, zorlu şartlarda, konteynırlarda, çadırlarda çalışırken bile bu kadar mutsuz, huzursuz ve umutsuz değildim. Eşim de hekim, haziran ayına kadar kamuda çalışıyordu. İki çocuğumuz var, evimizi ailemizin yardımıyla alabildik. Hiçbir birikimim yok. Aslına bakarsanız 10-15 yıllık hiçbir hekimin yok. Ancak geçinebildik. Aldığım maaşla çocuklarımı istediğim okulda okutma ya da istediğim semtte yaşama şansım yok.
Hekimlerin maaşlarının yüksek olduğuyla ilgili yaygın bir kanı yaratıldığını belirten M.M., “Babamı bile aldığım maaşa inandıramıyorum. Hekimler hep çok çalışıyorlardı. Ama en azından bu çalışmaların karşılığını alıyorlardı” dedi.
Son sekiz yıl aynı hastanede çalıştığını, klinik şefi ve ekip arkadaşlarıyla bir sıkıntı yaşamadığını vurgulayan M.M. “Yine de herkes huzursuz. Klinikteki hekimler bir araya gelince hep aynı şeyi konuşuyorduk ‘Ne yapacağız, ne yapabiliriz, ne yapalım’ diye. Kimimiz cesaret edip istifa kararı alıyor. Ben de bir risk aldım, gemileri yaktım, kararımı verdim” diye konuştu.
”ÖĞRENCİLER TUS’A DEĞİL, YURT DIŞINA HAZIRLANIYOR”
Pek çok hekim yurtdışını bir çıkış olarak görüyor. Son 1 yılda 1405 hekim, yurtdışı başvuruları için Türk Tabipleri Birliği’nden iyi hal belgesi aldı. Sadece M.M.’nin çalıştığı klinikte, 3 hekim Almanya’ya gitmiş. M.M., “Üç asistanım da Katar’a gitmek için çalışıyor. Hekim camiasında, özellikle asistan hekimler ve yeni uzmanlar arasında, ‘Bu ülkede doçent olayım, kariyer yapayım’ diyen yok. Herkesin ideali yurt dışı. Tıp fakültesi öğrencileri TUS’a çalışmıyor, Almanca, İngilizce, Fince, İsveççe öğreniyor.” ifadelerini kullandı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***