Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Süddeutsche Zeitung, Türkiye ekonomisinde yaşanan krize ilişkin olarak bugün yayınladığı değerlendirmede “Türkiye’nin uyguladığı para politikasının dramı bitmiyor. Perşembe günü, TCMB enflasyon dört nala yükselmesine rağmen kilit faiz oranını yüzde 14’e indirdi. Aynı gün yüzde dört değer kaybeden TL yıl başından bu yana değerinin neredeyse yarısını kaybetmiş oldu” dedi.
Makalede ayrıca özetle şu hususlara yer verildi: “Aslında, ülkenin ekonomik durumu göz önüne alındığında, tam tersinin yapılması, enflasyonu dizginlemek için faiz artırılması gerekirdi. Merkez Bankası’nın farklı karar vermesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uyguladığı alışılmadık para politikasının bir parçası. Eylül ayında, neredeyse tüm ekonomistleri dehşete düşürecek şekilde TCMB, kilit oranı yüzde 19’dan yüzde 15’e indirdi. Krediler ucuzladı, beklendiği gibi enflasyon hızlandı ve lira düştü. Derecelendirme kuruluşu Fitch, enflasyonun bu ay yüzde 25’e bile ulaşabileceğini tahmin ediyor.
Sorun sadece olağandışı kararın kendisi değil, aynı zamanda Erdoğan’ın doğrudan merkez bankasına hükmetmesi gerçeğidir. Şimdiki patronu Şahap Kavcıoğlu, 2019’dan bu yana para otoritesinin dördüncü başkanı. Erdoğan, seleflerinin üçünü de politikalarına karşı oldukları için görevden aldı.
EKONOMİSTLERE GÖRE ERDOĞAN’IN PARA TEORİSİ SADECE MACERA
Maliye Bakanı Lütfi Elvan da Aralık başında ayrılmak zorunda kaldı, o da artık devlet başkanının para politikasından sorumlu olmak istemiyordu. Halefi Nureddin Nebati, yeni politikayı en yüksek tonda övüyor: “Ekonomik durum çok hızlı bir şekilde iyileşecek,” dedi geçen Pazartesi günü. Nebati, Erdoğan’ın kendine özgü politikalarına karşı çıkacak bir adam değil.
Çoğu ekonomist, Erdoğan’ın alışılmışın dışında para teorisini sadece macera olarak görüyor. Bu teoriye göre, yüksek faiz oranları enflasyonu teşvik eder çünkü faiz oranları maliyettir. Erdoğan, bu “faiz oranı belasını” hafifletmek için kesinlikle gevşek bir para politikasının gerekli olduğunu savunuyor – aynen bu Perşembe ve Eylül’de uygulandığı gibi. Vatandaşı faiz yükünden kurtaracağını söyleyen Erdoğan “Ben görevde olduğum sürece her zaman faize karşı savaşacağım.” diyerek ülkenin vermesi gereken bir “ekonomik kurtuluş ve bağımsızlık savaşından” söz ediyor.
TÜRKİYE’DE KREDİ FAİZLERİ ENFLASYONUN ALTINDA, TL ÇÖKEBİLİR
Erdoğan’ın mantığı şöyle işliyor: Para birimi değer kaybettiğinde, Türkiye’de üretim yapmak daha ucuz hale geliyor. Bu, Türk ihracatçılarına fayda sağlar ve yurt dışından daha fazla yatırımcı ve turist çekebilir. Aslında, pandemiye rağmen, Türkiye ekonomisi son zamanlarda hızlı büyüdü. 2020 kriz yılında, ekonomik büyüme yüzde iki arttı. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) tahminlerine göre bu yıl yüzde altı olabilir. Bu olağan dışı büyüme, esas olarak ucuz kredi bolluğundan kaynaklanıyor. Türkiye’de kredi faizleri enflasyonun çok altında. Dolayısıyla Erdoğan’ın hesabı bir tür kumar olarak yorumlanabilir. Kredi bolluğunun 2023 seçimlerine kadar, enflasyon kontrolden çıkmadan ve para birimi çökmeden ekonomik büyüme sağlaması hedefleniyor. Ancak Erdoğan bu kumarı kaybetmek üzere gibi görünüyor.
ŞEKER, SÜT, YEMEKLİK YAĞ GİBİ TEMEL GIDALAR KOTA İLE SATILIYOR
Durum birçok kiracı için de zor: Kiralar gelirlerden çok daha hızlı artıyor. Nüfustaki memnuniyetsizlik de hızla artıyor. Birçok Erdoğan destekçisi de artan yaşam maliyetinden rahatsız. Hiç şüphe yok ki, uygulanan siyasetin sonuçları – sürekli artan fiyatlar ve para biriminin değer kaybetmesi – sıradan insanların günlük yaşamını giderek daha fazla etkiliyor. Enflasyon nedeniyle bazı dükkanlar halihazırda şeker, süt ve yemeklik yağ gibi temel gıdaları sınırlı miktarlarda satıyor. Cumhurbaşkanı, destekçilerine güven vermek için Perşembe günü asgari ücretin ayda yaklaşık 1000 lira artırılacağını duyurdu.
Uluslararası finans piyasalarında Türkiye ile ilgili endişeler artmaya devam ediyor. Derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s, Türk tahvillerinin kredibilitesi görünümünü “durağan”dan “negatif”e düşürdü. Son haftalarda merkez bankası lirayı desteklemek için birkaç kez dolar ve euro sattı ve bu sadece kısa vadeli fayda sağladı. Ayrıca dolar ve euro stokları azaldığı için bu uygulamayı çok sık tekrarlayamaz. Ekonomistler, borçlarını düşürdüğünüzde, Türkiye’nin döviz rezervlerinin zaten negatif durumda olduğunu tahmin ediyor. Dış borç bir yıl içinde gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yüzde 40’ından yüzde 60’ına yükseldi.
FİNANSAL PİYASALAR TÜRK SİYASETİNE GÜVEN DUYMUYOR
Tek başına ele alındığında, finansal piyasaların Türk siyasetine güven duyması halinde bu durum idare edilebilir ama duymuyorlar. Londra’daki Commerzbank analisti Tatha Ghose, “Sorun, merkez bankasının tüm güvenilirliğini yitirmiş olması” diyor. “Bir noktada, yumuşak lira, ödemeler dengesine öyle bir yük getirecek ki, deney başarısız olacak ve faiz artırımı kaçınılmaz hale gelecek.” İhtiyaç duyulan şey, bir bütün olarak para politikasında bir geri dönüş. Başka bir deyişle: Para politikası yeniden ortodoks olmalı – gerçekten bağımsız olan ve politikasını cumhurbaşkanının belirlemeyeceği bir merkez bankası ile.
Londra’daki Goldman Sachs’ta ekonomist olan Clemens Grafe de benzer şekilde düşünüyor. “Türkiye’nin aşırı borçlanma sorunu yok. Sorun, Türklerin liraya olan güvenini kaybetmesi, bunun finansal istikrarsızlığa yol açması. Türk merkez bankası kaybettiği güveni ancak daha uzun bir süre için faiz oranlarını ekonomik döngünün normalde gerektirdiğinden daha yüksek tutarak yeniden kazanabilir. Ancak her durumda, bu daha sonra bir durgunluğa yol açacaktır.”
Serbest Görüş:
dNew York Times: Türk ekonomisinin bu hale düşmesinin sorumlusu Erdoğan
dErdoğan Körfez’den umduğunu bulamadı ve bir B planı da yok…
Bu da resmin bir başka parçası: Zayıf lira sayesinde yabancıların Türk emlak piyasasına yaptığı yatırımlar arttı. TÜİK Kasım ayında Türkiye’de yabancılara 7 binden fazla konut satıldığını, bunun geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 48,4 daha fazla olduğunu söyledi. Ekim ayına göre artış ise yüzde 25 oldu. Türkiye emlak piyasasına en çok İranlılar, Iraklılar ve Ruslar yatırım yaptı. Almanlar dördüncü sırada yer aldı.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***