Sınır Aşan Hukukçular Derneği (CBJ), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘YASİN ÖZDEMİR / TÜRKİYE (BAŞVURU NO: 14606/18) Kararına’ ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Dernekten yapılan açıklamada, “AİHM, 15 Temmuz 2016 öncesine ait açıklamaların, Nisan 2015’te Gülen hareketi ile ilgili yasadışı örgüt olduğuna dair herhangi bir kesinleşmiş mahkeme kararı olmaması nedeniyle suç teşkil etmediğine ve bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardı. Özellikle, bu görüşlerin hiçbir şekilde şiddete başvurmayı önermediğini ve isyan çağrısı yapmadığını kaydetmiştir.” denildi.
Açıklamada şu değerlendirmelerde bulunuldu:
- Mahkemeye göre başvurudaki müdahale, ifade özgürlüğünü koruyan 10. Maddenin 2. paragrafının gerekliliklerini karşılamadığı için, Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlalini teşkil etmektedir.
- Mahkeme, mevcut davada uygulanan yasal hükümlerin, özellikle de Ceza Kanunu hükümlerinin erişilebilirliği konusunda taraflar arasında bir tartışma olmadığını ifade ederek mevcut davada yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle iç hukukun, başvuranın mahkumiyetine yol açan yorumları yayınladığı sırada öngörülebilir olup olmadığını incelemiş ve kararı ilgili kanunun bu niteliği taşıyıp taşımadığı üzerine kurmuştur. Mahkeme bu bağlamda şu temel tespitleri yapmıştır:
- Mahkeme, hükümetlere yönelik eleştirilerin, terörist olarak kabul edilen örgütlere yönelik herhangi bir rapor veya destekle ilgili olarak özellikle ciddi cezai suçlamaların formüle edilmesiyle sonuçlanmaması gerektiği kanaatini tekrarlamış ve ceza hukuku hükümlerinin bu denli geniş bir yorumunun, herhangi bir somut delilin yokluğunda, diğer şeylerin yanı sıra, öngörülebilirliği zayıflatacağını ifade etmiştir.
- Mahkeme başvuranın mahkûmiyetinin yalnızca gazete makaleleri hakkında Facebook’ta yayınladığı yorumlara dayandığını kaydetmiştir. Bu yorumların esas olarak başvuranın güncel siyasi meselelere bakış açılarından oluştuğunu tespit etmiştir. Mahkeme, bu mesajların yayınlandığı tarihte, hassas konulardaki kamuoyu tartışmaları bağlamında ifade edilen fikir ve görüşleri içerdiğini, benzer fikirlerin yalnızca gülen hareketinin üyeleri tarafından değil, aynı zamanda hukukçular tarafından da zaten ifade edilmiş olduğunu da vurgulamaktadır. Özellikle, bu görüşlerin hiçbir şekilde şiddete başvurmayı önermediğini ve isyan çağrısı yapmadığını kaydetmiştir.
- Mahkeme ayrıca, suça konu paylaşımların yapıldığı sırada, ilgili grup belirli yürütme organları tarafından tehlikeli olarak görülse bile, hareketin üyelerinin yasadışı veya terör örgütü lideri veya üyesi olmaktan nihai bir mahkumiyet kararının bulunmadığını tespit etmiştir.
- İfade edilen unsurlar ışığında, Mahkeme, ilgili ceza hukuku hükmünün (Ceza Kanunu’nun 215. Maddesi) bu kadar geniş bir yorumunun, ihtilaflı olaylar sırasında başvuran için öngörülebilir olmadığı ve bu nedenle Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
- Bu sonuç şu noktada önem arzetmektedir. İfade özgürlüğüne ilişkin ihlallerin temel tartışma noktası genelde müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığı olurken, bu kararda ondan çok daha temel bir nokta olan ilgili “yasanın öngörülebilirliği” hususu sorunlu görülmüş ve demokratik toplumda gereklilik unsuru bu nedenle incelenmesi gereken bir nokta olarak dahi görülmemiştir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***