Uluslararası ilişkilerde ABD ile Çin, bazen de ABD ile Rusya arasında gelişmekte olan rekabet ve gerginlikler süreci için, sık sık “Soğuk Savaş 2.0” deyimi kullanılıyor.
Söz konusu süreç, Soğuk Savaş (1947-1991) dönemini anımsatmakla birlikte, ondan niteliksel olarak oldukça farklı bir “kutuplaşma”, daha doğrusu rakip “ittifak sistemleri” ortamı ve potansiyel çatışma noktaları yaratarak şekilleniyor.
Bir tarafta Soğuk Savaş döneminden kalma, ABD liderliğinde gittikçe kırılganlaşan bir “Batı” ittifakı var.
Bu ittifak kendini “demokrasinin”, “bireysel özgürlüklerin”, “kurallara dayalı bir dünya düzeninin” temsilcisi ve güvencesi olarak sunuyor.
Bunun karşısında, Soğuk Savaş döneminde “sosyalist blok” olarak tanımlanan yapılanmadan çok farklı ve Batı ittifakının dışında ama kimi zaman Batı ittifakının içinde olduğu varsayılan ülkelere doğru uzanabilen yeni bir Çin-Rusya ittifakı şekilleniyor.
Bir başka deyişle ittifak sistemlerinden biri eskiye ait. Bu ittifak var olan “düzene” tutunmaya çalışıyor.
Öteki ittifakta ise Çin ve Rusya, var olan düzenin kuralarının kendilerinden yana işlemediğini düşünüyor; kendi gereksinimlerine göre şekillenecek yeni bir dünya düzeni arzuluyor.
Dahası Çin ve Rusya liderlikleri, ABD liderliğindeki blokun dünyaya kutuplaşmanın zemini olarak kabul ettirmeye çalıştığı “demokrasiler ve otokrasiler” ile “serbest piyasa ve devlet kapitalizmi” ayrımlarını anlamsız buluyor.
Bu saflaşmayla başlayan farklı ittifak sistemlerinin Soğuk Savaş döneminden çok önemli bir yapısal farkı da var: Kutuplaşma, kapitalizm ile “ötekisi” arasında bir ideolojik kültürel rekabete değil, öncelikle farklı kapitalizmlerin farklı ekonomik ve siyasi gereksinimlerinden kaynaklanıyor.
Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi küreselleşme döneminde Batı’dan doğuya, Asya’ya doğru kayarken yeni ekonomik ve siyasi-teknolojik güç merkezleri de yarattı.
İşte bu zeminde şekillenen Çin-Rusya merkezli yeni ittifak ilişkileri, karşımıza hem küreselleşme sürecinin bir ürünü hem de onu sorgulayan bir gelişme olarak çıkıyorlar.
Rusya-Çin ekseni
ABD liderliğinde Batı ittifakı Soğuk Savaş’tan kalma, o dönemin ekonomik siyasi güç ilişkilerinin statükosunu korumaya yönelik bir yapıntı.
Bu yapının Soğuk Savaş sonrasında yaşanan gelişmelerle, örneğin Avrupa Birliği, Fransa ve Almanya gibi gelişmiş ülkeler ile Hindistan gibi yükselmekte olan ülkelerin stratejik çıkarlarıyla; kimi gelişmekte olan orta büyüklükteki, Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ülkelerinin kendilerine yeni manevra ve dünya ekonomisinde pazarlık alanı açma çabalarıyla uyum sağlamakta zorlandığı görülüyor.
Buna karşılık Çin ve Rusya statükoyu sorgulayan, sorguladıkları için de ABD merkezli sistem tarafından hareketleri sınırlandırılmaya çalışılan iki büyük güç olarak birbirlerine yaklaşıyor.
Bu yaklaşma süreci Soğuk Savaş’ın hemen ardından ABD’nin “tek kutuplu” dünya projesine itiraz noktasında başlamıştı.
O zaman Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri de bu itiraza katılıyordu.
İki ülke arasındaki yakınlaşma NATO’nun doğuya doğru genişlemesine, ABD’nin Çin’in yükselmesini durdurmak için stratejik ağırlığını Hint-Pasifik Havzası’na kaydırmaya başlamasına tepki olarak gelişti ve gelişmeye de devam ediyor.
İki ittifak, iki zirve
Aralık ayında Rusya Ukrayna sınırında, Çin ise Tayvan’ın karasuları ve hava sahasında Batı’nın kararlılığını test ederken, (Eski İsveç Başbakanı) Carl Bildt’in deyimiyle “savaş davulları çalarken”; Biden’ın topladığı “Demokrasi Zirvesi’nde”, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in video konferansında uluslararası ilişkilerde olası gelişmelerin yönü hakkında önemli ipuçları vardı.
ABD Başkanı Biden yaklaşık 111 devletten oluşan bir grubu 9 Aralık’ta “Demokrasi Zirvesi’ne” davet etti.
Biden bu gruba hitaben yaptığı video konuşmasında, demokrasi ve evrensel insan haklarından yana olan ve Rusya ile Çin gibi “otokrat” ülkelere karşı demokrasilerin birlik olması gerektiğini savundu.
Ancak toplantının ABD’de demokrasinin hızla aşınmakta, bir iç savaş ortamının şekillendiğine ilişkin tartışmaların (Dana Milibank, Washington Post, 17/12/2021) yoğunlaşmakta olduğu bir zamanda yapılıyor olması, Filipinler ve Nijerya gibi ne demokrasi ne de insan hakları alanında örnek alınabilecek ülkeleri içermesi, bu zirvenin hem güvenilirliğinin hem de demokrasi ve insan hakları ilkeleriyle güçlü bir ittifak oluşturma olasılığının üzerine koyu bir gölge düşürüyordu.
ABD’nin Rusya-Çin ittifakına karşı bir blok inşa etme hedefi açısından büyük öneme sahip olması gereken; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Mısır, Türkiye, Macaristan gibi ülkeleri dışlayan bir “zirve”, ABD’nin amaçlarıyla yeterince uyumlu görünmüyordu.
Kimi uzmanlar Demokrasi Zirvesi’nin sorunları bir yana ABD’nin geleneksel ittifaklarıyla ilişkilerinde özensiz davrandığın vurguluyor ve Avustralya’nın Fransa ile yaptığı denizaltı anlaşmasını Fransa’ya sormadan iptal ettirmesini, salt Almanya için değil tüm Avrupa için de büyük öneme sahip Kuzey Akım boru hattının iptali için yaptığı baskıları örnek gösteriyor.
ABD’nin Afganistan’dan apar topar ve düzensiz çıkışı da doğal olarak bu tartışmalarda anımsanıyor.
Bu zeminde ABD’nin geleneksel ittifakları karşısında liderlik konumunun restore edebileceğine olan inanç aşınmaya devam ediyor.
Tüm bunlara karşılık Putin-Şi video konferansıyla gerçekleşen ikili zirvenin amaçlarının, “Demokrasi Zirvesi’ne” kıyasla çok daha iyi tanımlanmış ve bu amaçlara çok daha uygun olduğu görülüyordu.
Zirvenin açıklanan tutanaklarında Putin, Rusya ve Çin arasında 20. yılını tamamlayan İyi Komşuluk ve Dostça İş Birliği Anlaşması’nın 5 yıl daha uzatıldığını açıklıyor, “Ülkelerimiz arasında birbirinin içişlerine karışmama ilkesine, ortak sınırlarını bir ebedi barış kuşağına dönüştürme kararlılığına dayalı yeni bir işbirliği modeli gelişmiştir” diyor, yaklaşan Kış Olimpiyatları’nda Batı’nın uygulamaya çalıştığı boykot karşısında, Rusya’nın Çin’i desteklediğini açıklıyordu.
Bunlara karşılık Şi, “Ülkelerimiz sorumluluğunun bilincinde olan güçlerin davranması gerektiği gibi davranıyor, pandemiye karşı birleştirici bir uluslararası gündem ileri sürüyor, demokrasi ve insan haklarının gerçek özünü savunuyor. Bu tutum da bizleri gerçek çok taraflı devletlerarası ilişkilerin güçlü dayanağı, uluslararası adalet ve eşitliğin savunucuları yapıyor” diyordu.
Şi, Putin’in Batı’dan “güvenlik garantisi” taleplerini de destekliyordu.
Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, Ocak ayında yaptığı bir konuşmada Rusya ile Çin arasında bir “stratejik ortaklıktan” söz etmiş ve “Bunun gelişmesinin, bir son noktası… bir üst sınırı yok” demişti.
Çin Deniz Kuvvetleri’nin Rusya Deniz Kuvvetleri’yle Ekim ayında Batı Pasifik’te gerçekleştirdikleri ortak manevralar, Kasım ayında iki ülkenin uzun menzilli stratejik uçaklarının Japonya suları ve Doğu Çin Denizi üzerinde gerçekleştirdikleri ortak devriye uçuşları, Rus gazetesi Kommersant’ın kimi jeopolitik analistlerinden aktardığı “Stratejik ortaklık yeni bir işbirliği düzeyine, bir defakto askeri ittifaka doğru evriliyor” yorumunu destekliyordu.
Çin ve Rusya ittifakı henüz NATO benzeri bir ittifak değil ama bu iki ülke, uluslararası kurumlardaki pazarlıklarda birbirini, hatta ABD ve Batı’nın basıncı karşısında, İran gibi kendine yakın bulduğu ülkeleri kollayan koruyan bir ittifak.
Bu ittifak Çin’in “Yol ve Kuşak İnisiyatifi” ve bu projenin coğrafyasıyla örtüşen Avrasya Ekonomik Birliği, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi kurumlarla, askeri ve teknolojik ilişkilerle de destekleniyor.
İki ülkenin birlikte, Belçika merkezli SWIFT sisteminin dışında yeni bir finansal işlemler iletişim ağı kurmak için birlikte çalışmaya karar verdiklerini açıklamaları da çok önemli.
SWIFT’ten bağımsız bir finansal işlemler iletişim ağı ABD’nin liderlik iddiaları açısından stratejik öneme sahip dolar egemenliğini “by-pass” etme, ABD’nin anlaşmazlığa düştüğü ülkelere mali yaptırımlar uygulamasını zorlaştırma olasılığını getiriyor.
Çin’in gerek Asya gerek Afrika ve Orta Doğu, hatta Avrupa ülkeleri için önemi giderek artan bir pazar olması nedeniyle, bu yeni mali sistemi kullanmayı kabul etmesi olası ülkelerin sayısı da potansiyel olarak artıyor.
Önümüzdeki dönemde BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkeleri grubunda başkanlık sırası Çin’e gelince, en azından bir süre için bu ittifak bir platform daha edinmiş olacak.
Sonuç olarak şekillenmekte olan Çin-Rusya ekseninin çağın dinamiklerinden doğmuş olduğu; başka ülkeleri de etkileyerek genişleme şansının, ABD’nin canlandırmaya çalıştığı bir önceki dönemden kalan ittifaktan daha yüksek olduğu söylenebilir.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE – ERGİN YILDIZOĞLU
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***