Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’ye doğrudan yatırımları artırmak için Katar’a gitti. Ekonomistlere göre, hükümetin Katar’la ilişkisi ve bugüne kadar yaptığı anlaşmalar şeffaf değil.
Düşük faiz ve yüksek döviz kuruna dayalı yeni ekonomik modelde ısrar eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonominin mevcut durumda en büyük ihtiyacı olarak görülen doğrudan yatırımları artırmak için Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) sonra Katar’a yöneldi. Erdoğan, BAE Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan’la 9 yıllık bir aradan sonra Ankara’da yüz yüze görüşüp Nahyan’dan Türkiye’ye 10 milyar dolarlık yatırım sözü almasının ardından Katar’dan da yüksek miktarda doğrudan yatırım almayı hedefliyor.
Katar’la 2015’ten bu yana siyasi, askeri, ekonomi ve kültür alanlarında 69 anlaşmaya imza atan AKP hükümetinin, Katar sermayesine Borsa İstanbul’u ortak edecek kadar güvenmesine dönük eleştirilerin sürdüğü bir ortamda Erdoğan’ın Katar’la ne düzeyde anlaşmalar yapacağı merak konusu. Erdoğan’ın Katar’la yapacağı anlaşmaların çerçevesi Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komitesi’nin Doha’da yapılacak toplantısında ortaya çıkacak. Toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamad El- Sani başkanlık edecek.
Erdoğan’ın ziyaretini düşük faiz ve yüksek döviz kuruna dayalı ekonomik modelde yaşanan krize bir çözüm arayışı olarak gören ekonomistler, bu ziyaretten ne çıkarsa çıksın Erdoğan’ın piyasalara güven veremeyeceğini söylüyor. Peki neden?
“Şeffaflık olmadan güven olmaz”
Ekonomist Güldem Atabay, Türk hükümetinin Katar yönetimi ile kurduğu ikili ilişkiler yanında Katar sermayesinin Türkiye’de tam olarak ne yaptığı konusunda yıllardır hiçbir açıklık olmadığına, bu yöndeki sorgulamaların sürdüğüne dikkat çekiyor. Atabay, DW Türkçe’ye Erdoğan’ın Katar ziyaretiyle ilgili konuşurken “Sadece Katar’a özgü değil Körfez sermayesinin Türkiye’deki varlığı, Türk hükümeti ile Körfez ülkelerinin ilişkileri üzerine bir şeffaflık sorunu yaşanıyor. Türkiye’ye doğrudan yatırım gelmesi iyi ama biz bu yatırımın ekonomiye güven vereceğini söyleyemiyoruz. Çünkü Arap sermayesi söz konusu olduğunda kurumlar bir kenara itiliyor ve bire bir ilişkiler üzerinden bir alım-satım işlemi devreye giriyor” eleştirisi getiriyor.
Atabay, tıpkı BAE prensinin daha iki hafta önce Türkiye’ye 10 milyar dolarlık bir doğrudan yatırımdan söz ettiği ancak bu yatırımın tam olarak nerelerde, nasıl kullanılacağına ilişkin açıklama yapılmadığı gibi Katar’dan gelecek olası bir doğrudan yatırım için de aynı şeyin yaşanacağından yakınıyor:
“Türkiye kurumların, kurumsal ilkelerin devrede olduğu Batı sermayesinden uzaklaşıyor. Kurumların kenara itildiği Körfez sermayesine yöneliyor. Ama ortaya çıkan bu şeffaflık sorunu ekonomiyi daha da sıkıştıracak, zora sokacak bir mesele. Normal bir ekonomik düzende yapılan anlaşmaların tüm ayrıntıları kamuoyuyla paylaşılır ama Türkiye’de böyle olmuyor. Şeffaflık olmayınca da ekonominin rahatlamasını beklemek yanlış olur. Zaten BAE’den de Katar’dan da gelecek yatırımların bir vadesi olacak. Dolayısıyla, bu bölgeden gelecek yatırımların darboğazdaki ekonomiye hemen ilaç olması imkansız.”
Türkiye’de 2016’da yaşanan darbe girişiminden beri AKP hükümeti ile Katar arasındaki ikili işbirliğinin önceki yıllara göre daha da güçlendiği gözlemlendi. Türkiye, Suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkeleri Katar’a boykot uygularken Katar’ın yanında yer aldı. Katar’daki askeri üssüne büyük önem veren Türkiye’ye 2018’deki kur krizinde Katar’dan 15 milyar dolarlık yatırım ve kredi desteği geldi.
“Katar rahatlatıyor ama güven vermiyor”
Boğaziçi Üniversitesi’nden ekonomi profesörü Ceyhun Elgin de Katar’dan gelecek olası doğrudan yatırımlara temkinli yaklaşıyor. Elgin’e göre Katar’dan dönem dönem Türkiye’ye yapılan doğrudan yatırımlar Türkiye’nin elini rahatlatacak boyutta olsa da bu rahatlama uzun sürmüyor.
Elgin bunun nedenini “Katar yatırımlarıyla Türkiye’nin dönem dönem elinin rahatladığını gördük ama bu rahatlamanın kalıcı olmadığını da gördük. Çünkü bu yatırımlar güven vermiyor. Bugün Türkiye’de Merkez Bankası kurlardaki yükselişe müdahale etti ancak o müdahalenin de çok etkili olmadığını görüyoruz. Çünkü kurumlara olan güven sarsıldı. Enflasyonun dengesi bozuldu. Yabancı yatırımcı, yatırımının karşılığını TL cinsinden değil de dolar cinsinden almak istiyor. Ve bu noktada Türkiye’den beklediği karşılığı da göremiyor. Bu yabancı yatırımcıya Katar da dahil. Buna dikkat etmek gerekir” sözleriyle anlatıyor.
Türkiye’deki krizin büyüklüğüne dikkat çeken ekonomi profesörlerinden Mustafa Durmuş, DW Türkçe’ye Katar yatırımlarının çözüm olabilmesi için Erdoğan’ın bu kez en az 30-40 milyar dolarlık doğrudan yatırım anlaşması yapması ve bu yatırımların kısa vadede gerçekleşmesi gerektiğini söylüyor.
Türkiye’nin 30-40 milyar dolarlık bir anlaşmayı ancak IMF’le yapabileceğini ama hükümetin IMF’le anlaşmaya sıcak bakmadığını anlatan Durmuş, “Erdoğan’ın Katar ziyaretinden Türk ekonomisine de, Türk halkına da olumlu sonuç çıkmaz. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar’la kurduğu ikili ilişki ve yaptığı anlaşmalar tamamen kendi desteklediği sermaye gruplarını korumak, kollamak amacını taşıyor. Katar’la kurulan işbirliğinin, yapılacak anlaşmaların Türk ekonomisinin bütünüyle nicelik ve nitelik açısından kıymeti yok. Erdoğan, IMF’le anlaşma yapmamak için Katar’a gitti” değerlendirmesini yapıyor.
AKP hükümeti Katar’a Türkiye’de yapılan satışlara siyasetten ve kamuoyundan yükselen eleştirilere karşın Katar’la ticari ilişkileri en üst düzeyde tutmaktan vazgeçmiyor. Son olarak Cumhurbaşkanlığı yatırım ile finans ofisinin Ekim’de Katar’da açtığı şube çalışmaya başladı. Taraflar ofisle iki ülkedeki yatırım alanlarını tüm yönleriyle tanıma konusunda birbirlerine yardımcı olacak.
Tartışma konusu satışlar
Katar Emiri Şeyh Temim Bin Hamad El-Sani’nin Kasım 2020’deki Ankara ziyaretinde Türkiye ile Katar arasında 10 anlaşma imzalanırken Borsa İstanbul’un yüzde 10’unun Katar Yatırım Ofisi’ne devredilmesi, Katar’ın İstinye Park’a da ortak olması AKP hükümeti ile siyasi muhalefet arasındaki tartışmaları büyütmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Satmadık yer bırakmadınız. Katar’ı Türkiye’ye ortak ettiniz” çıkışında bulunan muhalefete AKP’den “Türkiye’de yatırımın artırılmasının hedeflendiği” yanıtları gelmişti.
Hükümetin Katar’a yaptığı satışları broşür halinde bastıran CHP, Katar’a yapılan satışları şöyle sıralamıştı: BMC, Finansbank ve A Bank, Boğaz’ın en pahalı yalısı, İstinye Park, oteller, hastaneler ve inşaat şirketleri, Banvit ve gıda şirketleri, tekstil ve giyim firmaları, Borsa İstanbul hisseleri, Tank Palet Fabrikası, Antalya limanı, Ataköy sahilinde kupon araziler, Kanal İstanbul güzergahında araziler, Türkiye’nin en büyük dijital platformu Digitürk, Haliç Altın Boynuz Projesi.
“Satış değil işletme devri”
CHP, Türkiye’de 45 yıldır zırhlı araç üreten Sakarya’daki Tank Palet Fabrika’nın Katar’a satıldığını söylese de Cumhurbaşkanı Erdoğan “fabrikanın özelleştirilmediğini, işletmenin belli şartlar ve süreler dahilinde BMC’ye devredildiğini” Aralık 2020’de açıkladı. Hükümet kaynakları, 2018 sonunda statüsü değiştirilen fabrikanın Ocak 2019’da Katar Yatırım Fonu ve Ethem Sancak ortaklı BMC’ye devredildiği bilgisini paylaşıyor.
Katar ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2019’da 1,4 milyar dolara yükseldi. Türk Ticaret Bakanlığı Katar’ı, 22 milyar doları geçen doğrudan yatırımlarıyla bugün Hollanda’nın ardından Türkiye’deki ikinci en büyük yabancı yatırımcı olarak gösteriyor. Katar’da 540’tan fazla Türk şirketi var. Türkiye’de de 200 Katar şirketi faaliyet gösteriyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – HİLAL KÖYLÜ
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***