Merkez Bankası’nın, tarihi bir devalüasyona dönüşen zorlama faiz indirimlerinin, Erdoğan’ın siyasi direktifleriyle yapıldığını cümle alem biliyordu. Ama Erdoğan, 22 Kasım akşamında, kabine toplantısı çıkışında faiz indirimlerini bizzat üstlenmekle kalmayıp, bunu bir “ekonomik kurtuluş savaşı” olarak ilan edince, TL de serbest düşüşe geçti.
Ertesi gün, 23 Kasım 2021, dolar kururun bir günde 11’lerden 13,45’e kadar fırladığı “Kara Salı” olarak tarihe geçti. Bu mali kriz, ekonomide de bir “ani duruş” etkisi yarattı. Döviz cinsinden fiyatlanan ürünler tedarik edilemeyince, üretim durdu. Aslında Kara Salı, ihracatın devalüasyonla büyütülmesinin de sınırlarını işaret etti. Benzin başta gelmek üzere pek çok temel tüketim malı zamlandı. Kitlelerin alım gücü düştü, iç pazar daraldı.
Türk lirası’nı sahipsiz bırakan, Türkiye’yi yabancılar için kelepir yurttaşlar içinse pahalı bir ülke haline getiren bu politika “ekonomik kurtuluş savaşı”, buna karşı çıkanlar ise “mandacı” ilan edildi.
Oysa hemen ardından Birleşik Arap Emirlikleri’nin Veliaht Pensi, heybesine 10 milyar dolarlık vaatleri koyup geldiğinde, sözde “kurtuluş savaşı” verenler, Prens’le anlaşma imzalamak için sıraya girdiler. Neyin kaça satıldığının ne önemi vardı? Kitleler “ekonomik kurtuluş savaşı” beklerken, bir de ne görsünler, ülkenin ekonomik varlıkları, batan geminin malları gibi haraç-mezat satılıyor!
Dindar kitleler ise, “Nas (dinsel amentü, bn.) ortada” söylemiyle, Kur’an-ı Kerim’deki “faiz yasakları” gerekçe gösterilerek oyalanmak isteniyor. Aslında bu kutsal söylemlerle sadece ekonomideki iflasın üstü örtülüyor.
Kur’an-ı Kerim’deki “riba” (emeksiz kazanç) yasağını, şimdilerde her türlü faize dair bir yasaklama gibi sunmaya, yorumlamaya çalışıyorlar. (Oysa 19 yıldır böyle bir yorumlanna şahit olmamıştık!) Madem Kur’an-ı Kerim “her türlü faizi” yasaklıyor ve siz, Türkiye Anayası’nda “devletin laik olduğu” yazılı olmasına rağmen, devleti dini kaidelerle yönetmeye giriştiniz; en azından bu söyleminizle tutarlı olun! Öğrencilerin KYK’ya; esnafların Esnaf Kefalet’e; çiftçilerin Tarım Kredi’ye ve Ziraat Bankası’na olan borçlarının faizini silin. Tüm işçilerin kredi borçlarının faizlerini silin. TOKİ’nin konut satışlarında sıfır faiz uygulamasını sağlayın. Kamu bankalırın yurttaşlara faizsiz kredi vermesini sağlayın. Kendiniz de Hazine’ye faizsiz borç bulun. Bütçeden faize ayrılan payı sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe aktarın. Bunları yapabilir misiniz?
Bunlara el atmayacağınızı, biliyoruz. Siz yine vatandaşın üç kuruş birikimine bankalardan alacağı mevduat faizlerini kısmanın peşindesiniz. Mevduatına zaten ancak resmi enflasyon oranında mevduat faizi (o da en iyi halde) alabilen küçük tasarruf sahibine bunu bile çok görüyorsunuz. Mevduat faizlerini enflasyonun da altına düşürerek, vatandaşı bankalara ezdiriyorsunuz. Vatandaş da bundan kaçınmak, pahasının değerini kuruyabilmek için tasarruflarını dövize çeviriyor.
Daha kötüsü, Merkez Bankası politika faizini resmi enflasyonun dahi 5 puan altına düşürerek oluşturduğunuz para farkı (arbitraj) Türkiye ekonomisini faizli kredileri alanlar döviz büfelerine koşuyorlar! Herkes döviz alıyor. Evini, arabasını satıp döviz alanlar az değil.
Emek gelirlerinin TL cinsinden kazanıldığı, servetlerin ise döviz cinsinden tutulduğu bir ülkedeyiz. Döviz kuru her fırladığında, sabit gelirli TL’zeler kaybediyor, servet sahibi dolarzadeler kazanıyor. Bu da “riba”yı yasaklayan islam dini adına yapılıyor! Dolarzadeler arasında en ön sırada, Hazine garantili müteaahitler yer alıyor. Onlara, daha ihale aşamasında dolar cinsinden ödeme garantisi verilmiş. Olası anlaşmazlıklar Londra mahkemeleri yetkili kılınmış. Ülke onlara çalışıyor! Dahası, ABD’deki dolar enflasyonuna karşı dahi korunuyorlar.
Resmi enflasyon % 20, gerçek enflasyon (ENA Grup) % 45, dolar karşısında TL’nin yılbaşından bu yana değer kaybı % 64 ve siz mevduat faizlerini aşağıya çekerek, TL’yi iyice zayıflatarak, bu ülkede yatırımı mı teşvik ettiğiniz iddia ediyorsunuz? Kısa vadeli faizleri sunni biçimde düşürerek dolarlaşmayı, vurgunculuğu, kısa gün kazancını teşvik ediyorsunuz. Uzun vadeli TL ve döviz kredilerini faizini yükselterek de yatırımları engelliyorsunuz. (5 yıllık Hazine tahvillerini faizi % 21,8’e döviz kredi faizini belirleyen CDS ise 489’a fırladı!)
TL giderek bir para biriminin 4 asal işleminden birisi olan “tasarruf aracı” vasfını iyitiriyor, bu vasfı dövize devrediyor. Banka mevduatlarının sadece % 40’ı TL cinsinden. Ama ev kasalarındaki dövizi, yurtdışı bankalarındaki (vergi cennetleri dahil) döviz hesaplarını, Bitcoin ve türevlerine yatırılan paraları da ekleyip, toplam tasarrufları hesapladığımızda, Türkiye’deki tasarrufların en fazla % 5-10’unun TL cinsinden tutulduğunu tahmin edebiliriz.
“Ekonomik kurtuluş savaşı” ile adım adım tam dolarizasyona doğru gidiyoruz. Bırakın uzun vadeli yatırımları, kapitalist üretimin rutin döngüleri bile kırıldı. Ne ara mali tedank edilebiliyor, ne de hammadde! Enerji fiyatları aldı başını gitti. Sözüm ona “üretim, yatırım, istihdam” adına yaptığınız devalüasyonlar, üretimi durdurdu, yatırımları geriletti, işsizliği artırıyor.
Tırmanan enflasyon, iç pazarı daraltarak büyümek de nefesi kesiyor. Resmi söylemler, ekonomik gerçeklerin duvarına çarpıp dağılıyor. En geniş kitleler, AKP/MHP iktidarının ekonomi politikalarını iflasına, canı yanarak şahit oluyor. Değişim talebi bir dip dalgası olarak yükseliyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***