YORUM | Av. MEHMET TAHSİN
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçtiğimiz gün açıkladığı Nazlı Ilıcak kararı, Türkiye’deki ceza yargılamalarının acıklı durumunu bir kere daha gözler önüne serdi. Son dönemde AİHM’den Türkiye aleyhine çıkan ihlal kararları, AKP yargısının uydurduğu suçlamaların evrensel hukukta hiçbir karşılığı olmadığını tescil ediyor.
AİHM, önceki kararlarında olduğu gibi Nazlı Ilıcak kararında da AKP yargısının haksız tutuklamalara dayanak yaptığı argümanların tutuklama gerekçesi sayılamayacağını tekrarladı. Bu karar, aynı gerekçelerle yargılanan veya yargılanıp ceza almış on binlerce kişiye emsal teşkil ediyor.
Ne yazık ki AİHM’in bu kararları, tamamına yakını AKP yanlısı kürsü hakimleri tarafından dikkate alındığı pek söylenemez. Zira aynı uydurma gerekçelerle insanlar tutuklanmaya halen devam ediyor.
Örneğin Brüksel merkezli Others Derneği’nin açık kaynaklardan yaptığı araştırmaya göre, sadece geçen ay Gülen Cemaatine yapılan 62 operasyonda 1154 kişi, uydurma gerekçelerle gözaltına alınmış.
Maalesef operasyonlar hız kesmiyor, aksine geçen yıllara göre daha da artıyor. Çünkü bu kararları veren yargı mensuplarının tek kriteri, “Biz, Avrupa Birliği’nin Kavala’yla, Demirtaş’la, şununla, bununla ilgili aldığı kararları tanımıyoruz.” diyen Recep Tayyip Erdoğan olunca, sonuç da bu oluyor. (Koskoca Cumhurbaşkanı’nın, bu kararların Avrupa Birliği tarafından değil de içinde Türk hakimlerin de bulunduğu ve Türkiye’nin kararlarına uymayı taahhüt ettiği AİHM tarafından verildiğini bilmiyor olması ayrı bir skandal.)
AİHM’DEN ÇIKAN İHLAL KARARLARININ SORUMLULARI
AİHM’in ihlal kararı verdiği mağdurların bundan sonra yapması gereken çok önemli bir şey var: Kendilerine ceza veren hakim ve savcıların peşine düşmek!
Tutuklama ve tutuklamaya devam kararlarını veren hakimlerin her birisi hakkında TCK 109’da düzenlenen “Hürriyeti Tahdit” nedeniyle suç duyurusunda bulunup, yargılanmalarını istemek.
Çünkü AİHM, yukarıda saydığım isimlerle ilgili verdiği ihlal kararlarında, bu kişilerin yaptığı eylemlerin hiçbirinin suç olmadığını, tamamen illegal gerekçelerle tutuklandığını ortaya koyuyor.
Üstelik bunun örnekleri var. Geçmiş dönemde Ergenekon ve Oda TV gibi davalarda tutuklama kararı veren hakimler halen “Hürriyeti tahdit” suçundan yargılanıyor. Şimdiki hakimlerin ne ayrıcalığı var?
Daha açık soralım:
Nazlı Ilıcak’ın, Ahmet Altan’ın, Şahin Alpay’ın, Ali Bulaç’ın ve Ahmet Turan Alkan’ın, Atilla Taş’ın veya Murat Aksoy’un, haksız yere hapse girmelerine karar verdikleri için Türkiye’nin AİHM’de mahkûm olmasına sebep olan hakim ve savcılar kimler? Onların verdiği haksız kararları hukuka uygun bulup onayan Yargıtay 16. Ceza Dairesi üyeleri kimler? Aynı şekilde kendisine yapılan bireysel başvuruları kabul edilemez bulan Anayasa Mahkemesi üyeleri kimler?
Elbette bu kararları verenlerin hepsinin adı sanı belli. Tarihe not düşmek için bazılarının isimlerini yazacağım.
Örneğin Şahin Alpay, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Mustafa Ünal’ın da aralarında olduğu 30 gazeteci için iddianame hazırlayan ve müebbet hapisle cezalandırılmalarını isteyen İstanbul Cumhuriyet Savcısı İsmet Bozkurt…
Bu saçma sapan iddiaları ciddiye alarak gazetecilere ceza yağdıran, Fahrettin Düzalan, Kadir Karakoç ve Abdullah Ok’tan oluşan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri…
Bir diğer örnek; Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Fevzi Yazıcı ve Yakup Şimşek gibi isimleri deli saçması iddialarla suçlayan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Can Tuncay…
Bu iddiaları ciddiye alarak gözlerini bile kırpmadan müebbet hapis cezalarını veren, İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı Kemal Selçuk Yalçın ve saz arkadaşları…
Onların verdikleri bu hukuk dışı kararlar, önce istinaf mahkemesi, sonra da Yargıtay tarafından onandı. Anayasa Mahkemesi de bu hukuksuzluğun üzerine tüy dikerek kabul edilmezlik kararları verdi.
Verdikleri haksız kararların AİHM’den dönmesi üzerine, aynı mahkemeler bu defa da AİHM kararlarını tanımamakta direniyorlar. Demirtaş ve Kavala hakkında arka arkaya verilen ihlal kararlarına rağmen hukuka değil de Avrupa Birliği’nin Kavala ile ilgili aldığı kararları tanımıyoruz diyen Saray’ın ağzına bakıyorlar.
Bu haksız kararların Türkiye’ye olan faturası her geçen gün kabarıyor. Türkiye bu kararlar yüzünden Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 139 ülke arasında 117’nci sıraya geriledi.
Geçen hafta Meclis’te konuşan Ana Muhalefet Partisi Lideri kemal Kılıçdaroğlu’nun “AYM kararlarını ve AİHM kararlarını uygulamayan yargı mensuplarını kovacağız” sözü bu yüzden önemli.
Kılıçdaroğlu’nun “verdikleri haksız kararlar yüzünden Türkiye’yi zarara uğratan yargı mensuplarına sebep oldukları zararı ödeteceğiz” demesi lazım. Çünkü onların haksız kararları yüzünden Türkiye’nin ödemesi gereken tazminatlar 84 milyonun hakkı olan devletin kasasından ödenecek. Devletin uğrayacağı zararı kendi ceplerinden ödemeleri gerekmez mi? Üstelik Anayasa ve ilgili yasa bunu emrediyor.
Ancak böyle olursa, vicdanının sesi yerine Saray’ın sesine kulak veren hakimler, belki bedel ödemekten çekinir de hukuka dönerler.
***
[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 46 madde ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6. Maddesi gereği devletin ödediği tazminatlar nedeniyle sorumlu hâkime rücu hakkı vardır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***