İlerleyen günlerde sıkça duyacağımız ‘Dövize Çevrilebilir TL Mevduat Hesapları’ (DÇM) ya da diğer bir adıyla ‘Dövize Endeksli Mevduat’ (DEM) kavramı ne anlama geliyor? Tarihçesi nedir?
Türkiye’de DÇM, ilk kez 1960’larda gündeme geldi ve dışarıdan döviz girişini teşvik etmek amacıyla uygulandı. Merkez Bankası (TCMB) bu hesaplara, Hazine adına, kur garantisi verdi. Diğer bir deyişle kur farkının bütçeden karşılanması garanti edildi.
Ekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkisi olabileceği gerekçesi ile önce vazgeçildi ancak sonra 1967’de ilk kez uygulandı.
O tarihlerde yurtdışındaki işçiler ve ihracatçılar ilk hesapları açtı ve toplamda 3,5 milyar doları bulan döviz Türkiye’ye geldi.
DÇM’lerin para arzı artışına ve enflasyonun hızlanmasına neden olmaya başladıkları değerlendirilerek kullanımına sınırlandırmalar getirildi.
DÇM’lerin anapara ve kur farkı ödemeleri, Hazine’ye aşırı yük olmaya başlayınca kaldırıldı.
Demirel geri getirdi
Ardından 1974’te döviz talebi basıncıyla Demirel Hükümeti, Petrol Krizi’nin etkilerini iç piyasaya yansıtmamak amacıyla DÇM’yi yeniden gündeme aldı. 8 banka bunun için yetkilendirildi. Yine amaç yabancı ülkelerde yaşayan Türklerin dövizlerini ve yabancı bankaları ülkeye çekmekti.
1977’ye kadar devam eden bu sistem süresince, bugün doğalgazda olduğu gibi, Demirel Hükümeti de petrol türevlerinin fiyat artışlarını fiyatlara yansıtmadı.
Ancak 1977 yılının ilk aylarından sonra yeni hesap açılması yavaşlamaya başlayınca TCMB ve bankalar, eski DÇM’lerin vadesi gelenlerinin paralarını geri ödemede zorlanmaya başladı. Türkiye DÇM ödemelerini yapamaz duruma geldi.
Sonunda sistem 1978 yılında bitirildi. Bu borçlar, 1981 yılından sonra devlet tarafından üstlenildi.
Bankalar dönemin hükümeti üzerinde baskı kurdu
1978’de DÇM sağlayan bankalar Türkiye ekonomisi üzerinde belirleyici söz hakkına sahip hale gelmişlerdi.
Bu bankalar IMF koşullarını IMF olmadan dayatmaya başlayınca hükümet direk IMF’ye gitmeyi tercih etti.
Türk Lirası devalüe edildi ancak geç kalınmıştı. 24 Ocak kararlarına neden olacak bir kriz yaşandı. 80’li ve 90’lı yıllarda yaşanan kronik enflasyonlara temel teşkil etti.
Merhum Başbakan Turgut Özal’ın da 1989 yılında önceki dönemlerde uygulanmış olan DÇM’den çok şikayetçi olduğu anlaşılıyor.
Turgut Özal: İnşallah gelecek nesiller ders almış olur
Milliyet Gazetesi’nin 17 Eylül 1989 tarihli haberinde Özal uygulamayı ‘bilgisizliğin vesikası’ olarak nitelendirip şunları söylüyor:
“İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. 84-89 arasında bu ödemeleri yapmasaydık aile başına herkese 1 milyon TL para ödeyebilirdik. 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin km otoyol daha yapardık. 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte geçmişin hatalarının bir topluma ne kadara mal olduğunun basit bir bilançosu budur.”
Haberde Özal ayrıca 84-89 arası yaşanan enflasyon-emisyonun ortalama yüzde 50’sinin DÇM ödemeleri yüzünden yaratıldığını belirtiyor. Özal, DÇM’lerin yükünün yıllarca halk tarafından üstlenildiğini belirterek “Benim memurum, işçim, esnafım diyenler, DÇM’nin yükünü vatandaşın sırtına yıktılar, orta direğin sırtına yıktılar. Bu borcu siz ödediniz.” şeklinde konuşuyor.
Özal: DÇM’ler kendini uyanık sananların başvurduğu dalavere
Özal DÇM borçlarının ödenmiş olması nedeniyle Ankara’da verilen kokteylde şu ifadeleri kullanıyor:
“1970li yıllarda o zaman kendilerini akıllı, uyanık sananlar böyle bir yol buldular. Tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi.”
(Bu haberin yazımında ODTÜ İktisat Yüksek Lisans Mezunu Aytek Soner Alpan’ın ekonomik kaynakçalardan yararlanarak hazırladığı bilgilendirme ve Gazeteci Batu Bozkürk’ün yaptığı arşiv taramasından da faydalanılmıştır.)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***