HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Yaşam için bir yazı kaleme aldı.
Edirne Cezaevi’nde beş yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “AKP-MHP’nin, Milli Güvenlik Kurulu onayıyla yürüttüğü ‘çöktürme planı’nın bir ayağı da toplumu zayıflatıp düşkünleştirmek, Kürt halkını kendi içinde bölük pörçük hale getirmekti.” değerlendirmesini yaptı. Demirtaş, “HDP’nin, bizlerin solun neresinde durduğunu merak edenler önyargı ve kronik üsttenci bakıştan arınarak bulundukları yerin soluna bakarlarsa bizi orada göreceklerdir. Bu sol için kaygılanacak değil, gurur duyulacak bir durumdur.” düşüncesini dile getirdi.
Demirtaş, Yeni Yaşam gazetesinde kaleme aldığı yazıda, “Beş yılı aşkın süredir hapiste tutulmamızın en önemli nedenlerinden biri halkla doğrudan temas kurmamızın engellenmek istenmesi. Ancak tüm kısıtlamalara rağmen avukatlarım, gözlem ve düşüncelerini benimle paylaşan dostlarım ve bana gönderilen sayısız mektuptan süzdüğüm bilgiler sayesinde Diyarbakır’dan Van’a, Mardin’den Iğdır’a, Batman’dan Bingöl’e, Hakkâri’den Şırnak’a kadar pek çok yeri mahalle mahalle, sokak sokak, ilçe ilçe, köy köy geziyor; yoksul halkımıza, işçi ve emekçi sınıflara dayatılanları tek tek not ediyorum. Aynı seyahatleri İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, memleketin dört bir yanında ve esas olarak yoksul sınıfların yaşadığı semtlerde, çalıştığı atölyelerde, fabrikalarda, tüm sömürü alanlarında da yapıyorum. Halkımızın, dostlarımızın gözlemlerini, şikâyetlerini, eleştiri ve önerilerini avukatlar veya mektup aracılığıyla bana iletmeye devam etmelerini diliyorum.” ifadesini kullandı.
Demirtaş şunları kaydetti:
Genel bir tespit olarak şunu belirtmeliyim; AKP-MHP’nin, Milli Güvenlik Kurulu onayıyla yürüttüğü “çöktürme planı”nın bir ayağı da toplumu zayıflatıp düşkünleştirmek, Kürt halkını kendi içinde bölük pörçük hale getirmekti. Ancak örgütlü bir halkı düşkünleştirmek kolay olmayacağı için önce onun örgütlü yapılarına yönelik kapsamlı bir saldırıya girişildi. Bu saldırı halen devam ediyor. Partisi, belediyeleri, kültür kurumları, basın organları, sivil toplum örgütleri, kadın ve gençlik yapılanmaları sistematik ve ağır saldırılara tabi tutularak halk her yerde öncüsüz, örgütsüz, böylece savunmasız bırakılmaya çalışıldı.
Cizre ve Sur başta olmak üzere, bölgede her türlü vahşi yöntem en acımasız şekilde hayata geçirilerek halk iradesi kırılmaya, teslim alınmaya çalışıldı. Yoğunlaştırılmış baskı politikalarıyla kentler ablukaya alınarak yıllara yayılan bir Olağanüstü Hal rejimiyle sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alan nefessiz bırakılmaya, boğulmaya çalışıldı. Öncü siyasi kadrolar zindana veya sürgüne gönderilerek ve maalesef birçoğu da katledilerek tasfiye edilmeye çalışıldı. Tüm bunlarla birlikte apolitik, yozlaşmış bir yaşamın kapıları da sonuna kadar açıldı ve yoksul Kürtler o kapıdan girmeye zorlandı. Uyuşturucu, fuhuş, muhbirlik gibi her türden yozlaşma ve çürüme bizzat devlet eliyle, üstelik bazı yerlerde açıkça topluma dayatıldı, göz yumuldu, desteklendi, uygulandı. Kürt siyasal hareketinin etkisinden arındırıldığı zannedilen yerlere anti kültür kodları enjekte edildi. Oysa Kürt siyasal hareketi sadece makro siyaset üreten bir merkez değil, onurlu bir yaşam tarzı, kültür, etik değerler üreten ve bunu yaşamın temeline koymayı başaran katmanlı bir harekettir. HDP de bu anlamda bir Türkiye partisi değil, dünya partisidir.
Bu açıdan HDP’nin, bizlerin solun neresinde durduğunu merak edenler önyargı ve kronik üsttenci bakıştan arınarak bulundukları yerin soluna bakarlarsa bizi orada göreceklerdir. Bu sol için kaygılanacak değil, gurur duyulacak bir durumdur.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***