YORUM | M. NEDİM HAZAR
Boğaziçi Üniversitesi eylemleri başladığı zamanlardı. Polis, protestocu öğrencileri dağıtmak için kaba güç kullanırken neler demişti hatırlıyor musunuz?
“Aşağı bak! Toplu gezmek yok.” O zaman sosyal medyada “aşağı bakmayacağız” etiketiyle mesajlar yayınlanmıştı. (BKNZ)
Bugün bahsini edeceğimiz film (Ki benim Oscar adayımdır) tam da bunu anlatıyor: Don’t Look Up, yani “Yukarı Bakma!”
Çünkü yukarıdan bir şey yaklaşıyor!
GORA’yı hatırlamışsınızdır hemen.
Hani kısa boylu bir karakter film boyunca sahnelere sızıp “Bir cisim yaklaşıyor” diyordu ve sonunda haklı çıkıyordu.
İşte Don’t Look Up tam böyle bir hikaye anlatıyor ama neredeyse her sahnesiyle tersten vuran muazzam bir komedi.
Gerçi Amerikalı eleştirmenler bu tür filmlerden pek hazzetmez ve münasebetsizce şakalar olarak görürler…
Filme elbette geçeceğiz ama önce bir arka plan vermemiz lazım.
Halley Kuyruklu yıldızı sadece kozmik ve tarihsel açıdan değil, dünya edebiyatını (Ve elbette Türk) etkileyen bir gök cismidir. Yıldızın ilk farkedildiği yıllar ta Kepler’e kadar uzanır. Yıldıza ismini veren kaşifi sayıldığı için yıl 1682’dir. Önemsendiği yıllar ise 1800’lü yılların ortaları.
Malum yüzyılda bir geçiyor yakınımızdan. Her geçişinde ayrı bir gündem oluyor ve sonra kısa sürede unutuluyor. Hikaye ve şiirlerde kalıcı oluyor Halley.
Edgar Allan Poe’nun 1839’da yazdığı ” Eiros ve Charmion’un Konuşması “nda Dünya atmosferi bir kuyruklu yıldız tarafından feci sonuçlarla kaybedilir. Bahsi geçen cisim elbette Halley’dir.
Halley bir sonraki gelişinde Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’a sebep olur.
Hüseyin Rahmi’nin oldukça seksist bir muhtevayla açılan öyküsü, dengeleri yerine üturtarak, hatta bir miktar feminist noktada nihayete erer.
Enteresandır, filmi kaynaklık eden David Siroda’nın öyküsü de biraz öyledir. Filmde ezilen ve aptal kadınların egemenliği vardır. Her ne kadar doktora öğrencimiz bu algıyı kurmaya uğraşsa da özellikle Cate Blanchet’in canlandırdığı tv sunucusu ve ezim ev hanım profesör eşi ile kadınları epey eziyor senaryo. Meryl Streep’in canlandırdığı dişi Trump karakteri cabası.
Biz Hüseyin Rahmi’ye dönelim.
Romanında özellikle kadınları yaklaşan bir cisim konusunda hayali hikayelerle etkileyen bir fırlama tipten, İrfan Galip’ten bahseder Gürpınar.
Bilmeyenlere özet geçelim:
İrfan Galip bu söylentileri gazeteler aracılığıyla takip etmektedir. Kendisini oldukça bilgili zanneden İrfan Galip etrafındaki halkı bu konuda bilgilendirmek zorunda hisseder. Şehir kadınlarını etrafına toplar fakat asıl amacı onlarla dalga geçmektir. Bu sıralarda tanımadığı bir kadınla mektuplaşmaktadır. Aslında İrfan Galip yaptığı konferanslar sonrasında aradığı kişiyi bulmuştur. İrfan Galip daha sonra mektuplaştığı kişiye evlenme teklifi eder. Fakat bu kadının İrfan Galip ile evlenmek için bir şart koşmuştur. Kadın, Kuyruklu Yıldız’ın dünyadan geçeceği ana kadar İrfan Galip’e yüzünü göstermek istememektedir. Tüm bu gelişmeler sonucunda, Kuyruklu Yıldızın geçtiği gece ikili evlenir.
Hikaye meçhul kadın kahraman ile dengeyi kurar, hatta feminist bir noktaya ulaşır.
Kuyrukluyıldız edebiyatı (Shakespeare) Şekspir’e kadar uzanır.
Ünlü trajedisi Julius Cesar’da (1599) Sezar’ın karısı Calpurnia’ya ikinci perdede şunları söyletir usta yazar:
“Dilenciler öldüğünde kuyruklu yıldızlar görülmez / göklerin kendisi prenslerin ölümünü alevlendirir.”
18. yüzyıla kadar Almanca konuşulan ülkelerde de durum farklı değildir. Thomas Hartmann’ın 1606’da Halle’de yazdığı ‘Kometspiegel’de (“Kuyrukluyıldız aynası”) Hıristiyanların kuyruklu yıldız korkusu ile astrolojik yorumunun bir karışımıyla, insanlığa yönelik tehditleri listelenir.
“Gerçekten bütün kuyruklu yıldızlar / birçok kötü şans, bela, tehlike ve tehlikenin / ve bir kuyruklu yıldız asla ortaya çıkmaz / kötü bir anlamı olmadan umursamaz / genel olarak sekiz tür bela meydana gelir / bir kuyruklu yıldız havada yandığında:
Çok ateş, hastalık, veba ve ölüm,
Zor zamanlar, kıtlık ve kıtlık,
Büyük sıcaklık, kuraklık ve kısırlık,
Savaş, yağma, yangınlar, cinayet, isyanlar, kıskançlık, nefret ve çekişme,
Don, soğuk, fırtınalar, hava ve su eksikliği,
Gerilemeye ve ölüme giden insanlarda büyük artış,
Birçok yerde yangınlar ve depremler,
Hükümette büyük değişiklikler…”
Nasıl felaket bir tablo değil mi?
Ama Hartmann hiç de yabancı olmadığımız bir hikmet çıkarır sonunda:
“Ama kalpten tövbe etmemiz için Allah bize musibetler ve acılar veriyor.”
Hızlanalım…
Larry Niven ve Jerry Pournelle’in 1977 tarihli Lucifer’s Hammer romanında, Shoemaker–Levy Kuyruklu Yıldızı’nın etkisi gibi eserlerdeki çarpma olayları da yıkıma neden olur. 1994 yılında Jüpiter üzerine Terry Pratchett tarafından hicvedilir. 1998 tarihli Discworld romanı Son Kıta’da, Kuyruklu yıldızların oluşturduğu tehditler, Dennis Wheatley’nin 1939 tarihli Yaşama Altmış Gün adlı romanı da dahil olmak üzere birçok eserde tasvir edilir. Bunların aksine HG Wells’in 1906 tarihli In the Days of the Comet adlı romanı , Dünya’nın bir kuyruklu yıldızla karşılaşmasından kaynaklanan olumlu etkilerin nadir bir örneğini sunar; kuyruklu yıldızın kuyruğundaki gazlar, atmosferi dönüştürecek şekilde değiştirir vesaire…
Dünya’ya gelen kuyruklu yanında, aynı zamanda bu tür 1986 yeni gibi bazı hikayelerde insanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Gregory Benford ve David Brin Kuyrukluyıldızın Kalbi’nde buraya bir seyahat tasvir edilir. Bu kavramlar Jules Verne’in 1877 tarihli romanı Hector Seradac’ta ( Off on a Comet ) bir araya getirilmiş olup, burada Dünya ile bir kuyrukluyıldız karşılaşması, birçok insanın kuyruklu yıldızla Güneş Sistemi’ni geçmesiyle sonuçlanır. Kuyruklu yıldızlardan başta su olmak üzere kaynakların çıkarılmasını anlatan birkaç hikaye de vardır: Misal 1992 romanında Frederik Pohl, Arthur C. Clarke’ın 1975 tarihli romanı Yeni İmparatorluk Dünya ve Robert S. Richardson’ın 1946 tarihli öyküsü ‘Körlük’ düşünce yapısıyla insana benzeyen kuyruklu yıldızlar vardır. Diana Wynne Jones ‘ 2007 tarihli romanı Oyun düpedüz kişileştirilmiş birini tasvir eder.
Meselenin algı değişiminde farklı bir sebep yatmaktadır aslında. 18. yüzyılın ortalarına doğru kuyruklu yıldızlarla ilgili bilimsel açıklamalara paralel olarak edebi bakış açısı da değişir. Aydınlanma dönemindeki yazarlar, ideal bir motif olarak kuyruklu yıldızları keşfederler.
Girizgah epey uzun sürdü şimdi filme geçelim…
Göklerden gelen bir felaket vardır!
Bir kere Yukarı Bakma, bir Netflix filmi için hayli zengin bir oyuncu listesine sahip. Herhangi biriyle bu filmi çıkarabilecekken belki 10 tane üst düzey oyuncu aynı senaryoda rol almış. Bu da hikayeyi daha değerli kılmış durumda. Düşünsenize benim bayıldığım oyunculardan olan Ron Perlman, biraz da mal olan Amerikalı Albay Ben Drask rolünde iki sahnede görülüp çıkıyor.
Filmin özetine bakacak olursak olay şu:
Bir doktora öğrencisi olan Kate Dibiasky (Jennifer Lawrence) – ki filmin ilerleyen sahnelerinde bizim Bilal Oğlan’a benzeyen karakter onu Ejderha Dövmeli kız tabiriyle aşağılıyor- bir anda bir cismin dünyaya yaklaştığını görüp hocası Dr. Randall Mindy’e (Leonardo DiCaprio) haber veriyor. Hesap kitap yapılıyor ve mevzu net: Dibiasky Kuyrukluyıldızı (Evet yıldıza keşfi yapan kızın ismini veriyorlar) dünyaya çarpacak. Tam bu noktada yönetmen Adam McKay filmini kesip Jack handey’den bir seperatör giriyor:
“Dedem gibi uykumda huzur içinde ölmek istiyorum, yolcuları gibi dehşet içinde çığlık atmadan.”
Hemen harekete geçerek, filmin belki de tek mutlak iyi karakteri NASA Gezegen koruma Koordinasyon Bürosu şefi Dr. Clayton Oglethorpe (Rob Morgan) – Herkes onu ‘Teddy’ diye çağırıyor- ulaşıyorlar. Sonraki istikamet Beyaz Saray. Film tam bu anlamda dilini oturtuyor. Amerikan Kadın başkanının (nikotin bağımlısı ve bağışçılarıyla sıkı fıkı) özel kalem olarak yanında taşıdığı fırlama mı fırlama oğluyla filme giriyoruz.
Önce siyaset bu işi neresinden kendisine faydalı hale getireceğine bakıyor, sonra topu medyaya atıyorlar. Sonra askeriye, sonra teknoloji, ardından sosyal medya (bu sosyal medya her olaydan sonra tenis topu gibi devreye giriyor) ardından halk.
Öğrenci kız dışında herkes menfaat dünyasının denizinde savruluyor. Bir de Teddy tabii.
Çin’e çakıyor film, Elon Musk’a da…
FBI, CIA zaten şamar oğlanı oluyor.
Yukarı Bakma, kadife kılık takılmış bin gürz gibi güncel tüm tabulara doğrudan girişip tuz buz ediyor.
Ve açıkçası, hayli haysiyetli bir finale koşuyor… Aileye, insanlığa hak ettiği bir saygı duruşunda bulunuyor.
Bilmiyorum belki de bu önemli film hakkında bir video çekmek lazım..
Dediğim gibi Amerikan eleştirmenlerinin muhtemelen gömeceği ancak bence Oscar alması gereken bu filmi mutlaka izleyin…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***