Antik dönem Pamfilya’nın önemli liman kentlerinden biri olan ve çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Side’de, arkeolojik kazı çalışmaları sürüyor. Kazıların hız kazanması 2014 yılında alanın 1’inci derece sit alanından kentsel ve 3’üncü derece arkeolojik sit alanına çevrilmesi ile oldu. Bölgedeki kaçak yapıların yıkılması ile tarihi yapılar tek tek ortaya çıkarılmaya başlandı. Kazıların ardından tarihi yapıların hangi döneme ait oldukları bilimsel çalışma ile belirleniyor.
YENİ YAPILAŞMA ÖNCESİ BİLİMSEL RAPOR
İlgili parseldeki kazı çalışmaları ve bilimsel sonuçlar, rapor halinde Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na sunuluyor. Daha sonra parselde yeni yapılaşma için temel aplikasyon projeleri hazırlanarak koruma kuruluna iletiliyor. Kurul yeni yapılaşmanın tarihi kalıntılara zarar vermeyecek şekilde hazırlandığını onayladıktan sonra çalışmalara başlanabiliyor. Parselde sergilenmesi gerekli olan alanlar tespit edildikten sonra cam paneller ile koruma altına alınıp, ışıklandırılıyor. Böylece alan, açık hava müzesi haline geliyor. Cam tabakanın nemlenip, tarihi yapıya zarar vermemesi için de çeşitli havalandırma sistemleri kullanılıyor.
SİDE’DE SELÇUKLU İZLERİ BULUNDU
35 kişilik ekibiyle alandaki kazı çalışmalarını takip eden Kazı Başkanı Anadolu Üniversitesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feriştah Alanyalı, özel mülkiyetteki parsellerle çalışmaya başladıklarını söyledi. 19’uncu yüzyılın başından beri koruma sorunları olan Side’yi devlet ve vatandaş birlikte hareket ederek sorunu çözmeye başladıklarını anlatan Prof. Dr. Alanyalı, “Şimdiye kadar yapılamayan birçok iş yapıldı. 7’nci yüzyıldan itibaren bu alan tamamen terk edilmiş. Kazılarda Selçuklu izlerine de rastladık. Daha önce böyle bir iz bulunmamıştı. Kazılarda 13’üncü yüzyıla ait Selçuklu sikkeleri bulduk. Selçuklular bir askeri garnizon kurup, gözetim altında tutmuşlar buraları” dedi.
19’uncu yüzyılda liman ve çevresinin bir bataklık olduğunu ve tarihte bu alana yerleştirilenlerin sıtma nedeniyle yaşamını yitirdiğini ifade eden Prof. Dr. Alanyalı, Osmanlı döneminde kaybedilen Kafkaslar, Balkanlar ve Ege adalarından gelenlerin Side’ye yerleştirildiğini söyledi.
‘1’İNCİ DERECE SİT ALANI DA OLSA KORUNAMADI’
Asıl tahribatın 1960’lı yıllarda turizmin başlamasıyla meydana geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Alanyalı, o yıllarda herkesin turizm için konaklama tesisleri yapmaya başladığını ve Side’nin plansız şekilde geliştiğini söyledi. Vatandaşların kendilerine tanınan kanuni sınırları aştığını da belirten Prof. Dr. Alanyalı, şöyle konuştu:
“Side’de 100 metrekarelik parsellere 110 metrekare yapı kurulmuş. Kaçaklarla doluydu. 2014 yılı Side’nin araştırma ve koruma anlamında dönüm noktasıdır. Vatandaş buna katkı sunuyor. Vatandaş yıkımı yapıyor, kazıları gerçekleştiriyor. Koruma kurulunun uygun gördüğü sınırlara çekiliyor. 100 metrekarelik alanın 30 metrekaresine yapabiliyorsa inşaatını o kadarına yaptı. Şu anda çok güzel bir süreç var. Önceden bu binaların altında ne olduğunu bilmiyorduk. Yapılan kazılarla Aphrodite Kutsal Alanı, Pretoryum, Liman Agorası, sütunlu caddeler, Athena ve Apollon kutsal alanında M.Ö. 6’ncı yüzyıldan kalma kült yapılar ile çok sayıda konut açığa çıkarıldı.”
‘SİNAGOGLARIN BULUNMASI BİRAZ ZAMAN ALIYOR’
Yahudilerin Side bölgesinde yaşadığına dair tarihi kaynaklar olduğunun bilindiğini, ancak elle tutulur ilk bulgunun yine bu kazılarda ortaya çıktığını anlatan Prof. Dr. Feriştah Alanyalı, 7’nci yüzyıla ait singog bulduklarını belirterek, “Bir evin altından sinagog çıkardık. Sinagoglar, kilise ve camiler gibi belirgin değil. Bulunması biraz zaman alıyor. Sinagog, bugünlerde sergilenir hale geldi. Ortasında bir yazıt var. Orada ‘Korekesionlu (Alanyalı) Joseph, oğlu Daniel için adadı’ yazıyor. Daniel 2,5 yaşında hayatını kaybeden bir bebek. Joseph oğlunun anısına sinagogun o dönem tadilatını kesesinden karşılıyor ve Daniel’e adıyor” dedi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***