YORUM | Doç. Dr. MAHMUT AKPINAR
Duyma yetisi ile konuşma yetisi arasında doğrudan bağlantı var. Konuşmak öncelikle duymakla, dinlemekle, sesleri algılamakla başlıyor. Duymayanlar, dilinde ve ses tellerinde problem olmasa dahi konuşamıyor. Sağırlar, kulakları tıkalı olanlar konuşma özürlü, ahraz oluyor.
İnsanoğlu işitmezse konuşma melekesini, sesler arasındaki senkronizasyonu, tonlamayı kaybeder. Sonradan sağır olanlar konuşma yetisini kaybetmez ama uyumlu ve yerinde ses veremez. Kendi sesinizi ne kadar iyi duyar, hissederseniz konuşurken o kadar emin, özgüven içinde olursunuz. Başka sesleri duyup anlarsanız sağlıklı diyalog kurabilirsiniz ve konuşma verimli hale gelir. Duymadığınız veya dinlemediğiniz, ne olduğunu anlamadığınız konularda cesur ve emin konuşamazsınız, sesiniz güçlü çıkmaz. Gözlerinizi muhataptan kaçırırsınız, beden diliniz dahi değişir.
İyi duymuyor veya dinlemiyorsanız konuşma zuhurata tabi olur, muhatabı tatmin ve ikna etmez. Sizi de maksada ulaştırmaz. Bu nedenle konuşmacılar, ses sanatçıları ses sistemlerine çok önem verirler. Her program öncesi profesyonel sesçiler sistemi test eder. Akustik, ses sistemi ne kadar iyiyse konuşmacının veya sanatçının dinleyiciyle bütünleşmesi, muhataplarla iletişimi, salona hakimiyeti o kadar iyi olur. Ses iletiminde problem varsa, sistem sesi bozarak, sesin rengini değiştirerek iletiyorsa iletişim olmaz. “İletişim Başkanlığı” diye devasa kurumunuz ve onbinlerce sesinizi yayan trolünüz olsa dahi sözleriniz anlaşılmaz, sesiniz kulak tırmalar.
Sağırlar anlamlı ses veremez, senkronize konuşamaz. Sağır olanlar başkalarının seslerini alıp ifadeye, hitaba dönüştüremez. Sağır olanlar bir sesi, sözü, kelamı büyütemez. Sağır insandan iyi yönetici olmaz, iyi baba, iyi koca olmaz. Sağır insan çevresine yeterli katkı sağlayamaz, zira yeterince dinlemiyor, duymuyordur. Beraber çalıştıklarına kulakları kapalı olanlar başarılı olamaz. Halkını dinlemeyen, duymayan ülkeye lider olamaz. İyi duymayan iyi dinleyemez. İyi dinlemeyen kavrayamaz. İyi kavramayan, anlamayan derdini, mesajını başkalarına doğru ve güçlü anlatamaz. Duymadan, dinlemeden, anlamadan konuşanlar çok hata yapar. Onun için eskiler kulaklara ve dile telmihde bulunurak “iki dinle bir konuş” demişler.
Sağlıklı iletişimde kulak aldığı sesi beyne gönderir ve beyin onu anlamlandırır. Beynimiz sesin rengini, tonunu, seçilen kelimeyi, söyleniş anındaki duyguları, beden dilini birer data/veri olarak alır, analiz eder. Sonra biz o dataları cevaba, söze, ifadeye, yazıya, sanata dökeriz. Güçlü ve doğru ses verebilmek için dış ses kadar iç sesi de dinlemek gerekir. İç ses bireysel anlamda vicdanımız, muhakememiz, mantığımız olabilir. Eğer bir sosyal gruptan, partiden, oluşumdan o grubun üyelerini dinlemek, taleplerini almak, ihtiyaçlarını doğru okumaktır. Dış sesleri almak başka kesimleri, sözleri, iddiaları, eleştirileri, yorumları dinlemektir. Kendini ve çevreni iyi dinlersen sesin gür çıkar, sözün doğru ve tesirli olur. Kendini başka seslere, sözlere kapatanlar zaman içinde hayatın dinamizminden ve gerçeklikten kopar. Anlamsız, isabetsiz şeyler mırıldanmaya başlar. Anlaşılmayan, önemsenmeyen, dinlenmeyen bir konuma düşer.
AKP iktidarı ilk zamanlar halkı, sokağı, insanları dinliyordu, sağır değildi. Dolayısıyla başarılı politikalar üretiyordu. AKP ve Erdoğan uzun zamandır sağır. Kimseyi dinlemiyor. Dinlemeden anlamadan konuşuyor, yapıyor. Bildiğini sandıklarını topluma empoze ediyor. Talimatlarına uymayanları cezalandırıyor. Konuşma kabiliyeti olsa da başka seslere kapalı kişilerle ve yapılarla diyalog kuramazsınız, anlaşamazsınız. Arada anlaşılmaz sesler gelir gider ama iletişim olmaz.
Erdoğan ve AKP toplumla, sokakla, insanlarla diyaloğu yitirdi, millete sağır hale geldi. Kanaatimce partisiyle ve çevresiyle de iletişimini yitirdi. Elinde megafonla topluma emirler talimatlar yağdırıyor. Bu halden otoriterlik, diktatörlük çıkar. Ama sağlıklı ve başarılı bir yönetim çıkmaz.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***