YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Osmanlı tarihinde 17. yüzyıl, farklı özellikleriyle öne çıkan bir dönemdir. Artık şehzadeler sancağa gönderilmemekte ve sarayın “kafes” adı verilen bir bölümünde tutularak tahta çıkacakları günü beklemektedirler.
Kafes usulü, acı hatıraları olan kardeş katlini büyük ölçüde önlemişse de bu sefer de şehzadeler; II. Osman, IV. Murat ve IV. Mehmet örneklerinde görüldüğü gibi küçük yaşta tahta çıkmışlardır.
Kafes usulünün yol açtığı diğer problem de padişahların psikolojik yapılarında meydana gelen bozukluklardı ve bu durumu bazen valide sultanlar ve saray kadınları bazen de “yozlaşmış ulema” kendi menfaatleri için kullandılar.
CİNCİ HOCA
Dirayetsiz padişahların hükümdar olduğu bu yıllar, devlet otoritesinin kaybolduğu, rüşvet ve iltimasın hemen her alana yayıldığı yıllardı. Bu durum bazı fırsatçılar için ideal bir ortam oluşturmakta, bu kişiler hiçbir kural ve kaide tanımadan ikbal basamaklarını hızla tırmanmakta ve büyük servetlere kavuşmaktaydılar.
Bunlardan birisi olan Hüseyin Efendi, Safranbolu’da doğmuş ve ilk eğitimini babası Şeyh Ahmet Efendi’den almış, “sihir ve efsunu” ondan öğrenmişti. Dedesi vaiz olan ve soyunu Sadreddin Konevi’ye bağlayan Hüseyin Efendi, bir başka rivayete göre hem Selçuklu sultanlarının hem de Mevlana’nın soyundan geldiği iddiasındaydı.
Eğitim için geldiği İstanbul’da, “kuvvetli nefesi olduğu” ve okuduğu dualarla “hastalıkları iyileştirdiği” haberleri yayıldı. Ancak efsun ve sihirle uğraşması, başta hocası olmak üzere müderrisler tarafından hoş karşılanmadığından dışlandı ve medreseyi bile bitiremedi.
Buna karşılık şöhreti Saray’a ulaşınca ikbal kapıları birdenbire açıldı. Valide Mahpeyker Kösem Sultan tarafından saraya çağrılan Hüseyin Efendi, psikolojik problemler yaşayan Sultan İbrahim’i tesirli dualarla rahatlatacaktı. Bir süre sonra padişahın onun sayesinde iyileştiğine dair haberler yayılınca şöhreti daha da arttı ve kendisine yeni kapılar açıldı.
Hüseyin Efendi bundan sonra “Cinci Hoca” olarak meşhur olacak hatta yüzyıllar sonra merhum İnalcık Hoca tarafından “Osmanlı Rasputin’i” olarak adlandırılacaktır.
İKBAL, RÜŞVET, YOLSUZLUK
Sultan İbrahim’in “ruhça hasta olduğu” IV. Murat’ın vefatı üzerine tahta çıkmaya davet edilmesiyle ortaya çıkmıştı. Murat’ın ölümü haber verildiğinde “bana taht gerekmez” cevabını veren İbrahim, odasından zorla çıkarılmış, kardeşinin ölümüne ancak cesedini görünce inanmıştı.
İbrahim tahta çıktığında Osmanlı tahtının başka varisi yoktu. Dolayısıyla psikolojik problemlerine rağmen hükümdar yapılması gerekiyordu. Bu şartlarda tahta çıkan yeni padişah, kendisini eğlenceye verdi.
İbrahim her yerin samurla döşenmesini istemiş, samur getirmeyen kişileri göreve bile tayin etmemiş ve İstanbul’da kürk fiyatları on katına çıkmıştı. Ayrıca dışı samur, düğmeleri değerli taşlardan yapılmış ve değeri 6.000 altın olan bir elbise giymekteydi. Parfüm olarak tercihi de çok pahalı olan amberdi.
İbrahim’in çocuğu olması ve psikolojik sıkıntılarının giderilmesi için “efsun, büyü, okuma ve üfleme” tercih edilmiş ve bunun için de Safranbolulu Hüseyin Efendi bulunmuştu.
Hüseyin Efendi’nin görevi, “Osmanlı hanedanının hayattaki tek erkek üyesi” İbrahim’i dualarla tedavi etmek ve bir an önce erkek çocuk sahibi olmasını sağlamaktı. İbrahim’in üzerindeki cinleri uzaklaştırdığına inanılan Hüseyin Efendi, Valide Sultan üzerinde de olumlu bir etki uyandırdı.
Bunun sonucunda da henüz medrese öğrencisi olsa da, üstelik Şeyhülislam Yahya Efendi’nin karşı çıkmasına rağmen, kendisine Haric Medresesi’nde “müderrislik” verildi. Yahya Efendi de onun entrikalarıyla vefat etti.
İbrahim’i iyileştirdiğine inanılan Hüseyin Efendi, artık “Cinci Hoca” olarak tanınmaya ve padişaha yakınlığı sayesinde rüşvetle servet yapmaya başladı. Evliya Çelebi’ye göre padişaha Valide Sultan ve Sadrazam’dan daha yakın bir konum elde etti. Evliya bu durumu, “padişah bir koçuya binse ardına Cinci biner” diyerek ifade etmekteydi. Böylece verilen birçok hayati kararda etkisi oldu.
Cinci Hoca, Galata Kadılığına ve padişah hocalığına da tayin edildi. Saray masraflarını kısarak ve çeşitli tedbirler alarak kötü gidişi durdurmaya çalışan Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa da Cinci Hoca’nın çabalarıyla idam edildi.
Padişah tarafından Hüseyin Efendi’nin ikameti için Mahmut Paşa Camii yanında iki milyon akçe harcanarak dayalı döşeli bir saray inşa ettirilmişti. Kendisiyle beraber ders okuyan Evliya Çelebi bu sarayı görmüş ve “eski ders arkadaşının” elde ettiği servet ve şaşaalı hayatı ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
HEM CİNCİ HEM DE CİMRİ
1645’te başlayan ve yirmi dört yıl sürecek olan Girit Kuşatması, Osmanlı maliyesini sarsmaya başlamış ve bu sırada Venedikliler, Çanakkale Boğazı’nı kapatmıştı. Bu kötü şartlara rağmen İbrahim’in çılgınlıkları bitmek bilmiyordu. Yeni arzusu, altından bir sandal yaptırmayı emretmek olmuştu.
İbrahim icraatlarıyla kendi sonunu hazırladı ve çıkan isyan sonucunda Yeniçeriler, ocak ağaları ve ulemanın işbirliğiyle sekiz yıla yakın devam eden saltanatına son verilerek tahttan indirildi. Yerine de henüz altı buçuk yaşında olan ve tahta çıkışından kısa bir süre sonra dünyaya gelen oğlu Mehmet hükümdar oldu. Bir süre sonra da İbrahim boğduruldu.
İbrahim psikolojik hastalıklarına rağmen “Osmanlı hanedanı” için çok kritik bir öneme sahiptir. O “cemaat başı” olmuş ve Osmanlı hanedanı, yıkılışa kadar onun soyundan gelen çocuk ve torunlarından devam etmiştir.
Cinci Hoca onun devrinde makamları hızla atlamış ve son olarak Anadolu kazaskerliğine tayin edilmişti. Hüseyin Efendi’nin itibarı 1646’dan itibaren iyice azaldı ve Anadolu Kazaskerliğinden azledilerek İzmit’e sürüldü. Sonrasında İstanbul’a dönmesine izin verilse de yeniden padişahın hışmına uğrayınca bu sefer de Gelibolu’ya sürüldü.
Cinci Hoca İbrahim’in tahttan indirilmesi sonrasında İstanbul’a dönse de artık eski günlerinden çok uzaktı. Günlerini üfürükçülükle geçirmeye başladı.
Mehmet’in tahta çıkmasıyla birlikte askere cülus bahşişi dağıtmak gerekince kendisine müracaat edilerek para talep edildi. Bunu kabul etmeyince evinde arama yapıldı. Aramada sandıklar dolusu altın, işkenceyle yeri öğrenilen gizlenmiş mücevherler ve elli kadar samur bulunarak müsadere edildi.
ULEMA YOZLAŞIRSA
Cinci Hoca gayrimeşru yollardan elde ettiği bütün servetini böylece kaybetti. Sıra öldürülmesine gelse de başlangıçta “manevi gücünden çekinildiğinden” Habeş eyaletine sancak beyi olarak tayin edildi. Kırım Hanı’nın araya girmesiyle de Karacabey’e kadar gitmişken geri dönmesine izin verildi.
Cinci Hoca, İstanbul’a döndüğünde her şeyinin gasp edildiğinden şikâyet etmeye başladı. Bu da bardağı taşıran son damla oldu ve sonunda idam edildi.
Hüseyin Efendi’nin yükselişi çok hızlı olduysa da ikbal günleri sadece iki yıl sürmüştü. Bu kısa süreye rağmen ulemanın nüfuzunu kötüye kullanmasının ve yozlaşmasının en önemli örneği olarak Osmanlı tarihine damga vurdu.
O medrese mezunu olmasa da bütün hiyerarşi alt üst edilerek müderris, kadı, padişah hocalığı ve Anadolu Kazaskerliği gibi makamlara tayin edilmiş ve padişah üzerindeki nüfuzu sayesinde döneminin en zengin kişileri arasına girmeyi başarmıştı.
İbrahim döneminde dört şeyhülislam değişmişse de zihinlerde bu şeyhülislamlar yerine “padişah hocası” olarak her şeye karışan Cinci Hüseyin Efendi’nin adı kalmıştır. Çünkü birçok kadı veya müderris atanmak için normal yollar yerine Cinci Hoca’ya başvurmayı tercih etmekte ve verdikleri rüşvetlerle onun servetine servet katmaktaydılar.
O sadece ulemanın tayinlerinde değil diğer memurların atanmalarında da aracı olmuş ve bunlar hep rüşvetle gerçekleşmiştir. Mallarının müsaderesiyle cülus bahşişinin tamamına yakınının onun servetinden karşılanması, nasıl bir servet sahibi olduğunu ortaya koymaktadır.
İki yıllık ikbal döneminde bazıları tarafından “İstanbul’un en zengin kişisi” olarak tanımlanan Cinci Hoca’ya karşı büyük bir nefret de oluşmuştu. Özellikle “dürüst” ulema, icraatlarından ve gayrimeşru yollarla elde ettiği servetinden dolayı zaten ilmi bir birikimi olmayan Hüseyin Efendi’yi kabullenmiyordu. Nitekim Osmanlı Devleti’nde ulemanın katli, hoş görülmediği ve bir istisna olduğu halde onun öldürülmesine ulema tepki göstermemiştir.
***
Kaynaklar: H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, İstanbul, 2009, İş Bankası Yayınları, C. II; O. Söyler, “Sultan İbrahim ile Cinci Hoca”, Atlas Tarih, 2017, S. 47; İ. Katgı, “Osmanlı Devleti’nde Ulema Yozlaşmasının Tipik Bir Temsilcisi Olarak Safranbolulu Hüseyin Efendi”, Hikmet Yurdu, 2012, S. 10; B. Gökpınar, “Osmanlı Kronikleri Işığında Sultan İbrahim ve Dönemi”, ETÜSBED; 2020, S. 10; A. Özcan, “Hüseyin Efendi, Cinci Hoca”, TDV İA; C. 18, F. Emecen, “İbrahim”, TDV İA, C. 21.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***