AKP iktidarının şehit yakınları üzerinde yaptığı ‘şehitlik’ tartışmaları devam ederken özellikle 15 Temmuz sonrası mağdur edilen ve siyaseten dikkate bile alınmayan bazı şehit yakınları dikkat çekiyor.
Gazeteci Müyeser Yıldız böyle bir hikayeyi kendi internet sitesinde gündeme getirdi.
Babası Şehit Anası “Terörist” Bir Çocuk!..” başlıklı yazıda Yıldız, ”İYİ Partili Lütfü Türkkan’ın bir şehit yakınına küfretmesinden sonra İktidar cenahı şehitliğin, şehit yakınlarının önem ve değerini vurgularken muhalefet cenahı, iktidarın geçmişte şehitler için kullandığı ifadelere, şehit yakınları ve gazilere açılan davalara dikkat çekti.Öyleyse biz de bir şehit ailesinin yaşadıklarını hatırlatalım” dedi.
İşte o yazı;
”Çok değil, yaklaşık 2 yıl önce yazdığımız yazının başlığı, “3 Yaşındaki Başak Şehit Kızı mı Olacak Terörist Kızı Mı?” idi.
Anlattığımız olay neydi; kısaca özetleyelim:
15 Temmuz darbe teşebbüsünden yaklaşık 2.5 ay sonra Diyarbakır Lice’den iki şehit haberi gelmişti. Şehitlerden birisi Üsteğmen Murat Ataş’tı.
Ataş’ın şehadetiyle ilgili haberlerde en çok “1 ay sonra baba olacağı” vurgulanıp, şehidin doğmasını beklediği kızına “Başak Aslı” adının verilmesini istediği belirtildi. Cenaze törenine, 8 aylık hamile eşi Sezen Ataş’ın tekerlekli sandalyeyle katıldığı anlatıldı. Erdoğan’ın, şehit ailesine telgraf gönderip başsağlığı dilediği bildirildi.
Şehidin göremediği kızı 1 ay sonra dünyaya geldi ve bebeğe, babasının vasiyeti gereği “Başak Aslı” adı verildi. Devlet yetkilileri de onları hiç yalnız bırakmayıp her daim kapılarını çaldı.
Ancak 3 yıl sonra, hem de evlilik yıldönümlerinde ve sabahın köründe, şehit eşinin kapısı bir başka çalındı. Gelenler polisti. “FETÖ terör örgütü üyesi” olduğu iddiasıyla Sezen Ataş’ı gözaltına almaya gelmişlerdi. Ev didik didik arandı. Şehidin Diyarbakır’dan gelen bavuluna bile bakıldı.
Oysa sadece 15 gün önce Emniyet’ten telefonla aranmış, ifadeye çağrılmış; o da gidip ifade verdikten sonra evine dönmüştü.
Bu defa çağıran, daha doğrusu hakkında gözaltı kararı veren Nevşehir’di. Evi aramaya gelen polisler, şehit eşini alıp Nevşehir’e götürdü. İfadesi alınıp tutuklama istemiyle Savcılığa gönderildi. Savcılık Ataş’ı karakola imza verme ve yurtdışı adli kontrol tedbirleriyle serbest bıraktı.
“Suç Tarihi” 2011-2012
1 ay sonra da hakkında “örgüt üyesi” olduğu iddiasıyla iddianame düzenlendi. İddianame kabul edildi ve Bursa’da dava açıldı.
Merak edenler olursa, babası şehit kendisi “terörist” olan biri de var. Nimet Ecem Gönüllü.
21 yaşında müebbet hapis cezası verilen ŞEHİT KIZI! https://t.co/P7A04j1u1N pic.twitter.com/fNW7YJYrRy
— Askeri Öğr. Komitesi (@Askeriogrenci16) November 11, 2021
İddianame, daha önce cemaat evinde kalıp sohbet toplantılarına katılmış ve haklarında “hükmün açıklanması geri bırakılmış” iki itirafçının ifadesine dayandırılmıştı. İtirafçıların beyanına göre, 2011-2015 yılları arasında Nevşehir’de üniversite öğrencisiyken “sohbet toplantılarına” katılmıştı. Bir de yine o yıllarda Bylock kullandığı iddiası vardı.
Dahası; soruşturma aşamasında sadece Sezen Ataş’ın değil, şehit olan eşinin de banka hesapları araştırılmış, ancak bir şey bulunamamıştı.
Yargıtay’ın “sohbet toplantılarına katılmayı” örgüt üyeliği için yeterli saymadığını, ByLock’la ilgili herhangi bir eşleşme ve içerik de tespit edilemediğini belirtip, şehit eşinin Mahkeme’de yaptığı savunmaya geçelim.
Altı Şehitleri Daha Var
Sezen Ataş; 12 Aralık 2019’daki ilk celsede, Bingöl Karlıova Taşlıçay Köyü’nde oturdukları 1990-1991 yıllarında PKK’nın ailesinden üç, yine korucu akrabalarından da üç kişiyi şehit ettiğini, bu yüzden Bursa’ya taşındıklarını anlattı… İlköğretim ve liseyi devlet okullarında okuduğunu, Nevşehir Hacı Bektaş Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra da uzaktan akrabası olan Murat Ataş’la severek evlendiğini söyledi… Hakkındaki iddiaları da şöyle reddetti:
“Nevşehir’de öğrenciyken önce bir apartta tek başıma kaldım. 2011’de üniversite tarafından bulunan TOKİ evlerine çıktım, yine tek başıma kaldım. 2010-2015 arasında üniversitede örgüte yakın arkadaşlarım da vardı; ama bunlarla sadece okul arkadaşlığı yapardım. Birlikte ders çalışırdık. Beni evlere sohbetlere çağırdıkları da oldu; ancak ailem bu tarz olaylara karşı olduğu için gitmedim. Ben örgütün ne faaliyetlerine katıldım, ne bankasına para yatırdım, ne sendikasına üye oldum. ByLock da kullanmadım.”
Ve, “hiçbir terör örgütüne üye olmadığım için” diyerek, etkin pişmanlıktan faydalanmak istemediğini bildirdi.
Bu ilk celsede Savcı, esas hakkındaki mütalaasını açıklayıp Sezen Ataş’ın örgüt üyeliğinden cezalandırılmasını istedi.
13 Şubat 2020’deki ikinci celsede de Ataş, 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı.
İstinaf Kararı Bozdu Ama
Dosya o tarihten bu yana Bursa İstinaf’taydı. Yaklaşık 1 ay önce, 14 Ekim’de buradan da oybirliğiyle karar çıktı.
Sonuç mu?
İstinaf; Sezen Ataş’ın “silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına yönelik ilk derece mahkemesinin kararını yerinde gördükten” sonra “ancak” diyerek, “örgütsel konumu ve örgütsel faaliyetlerinin kapsamının alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirecek nitelikte olmadığı sonucuna varılmakla ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına” karar verip yeni hüküm kurdu.
Yeni hüküm ne mi oldu?
Şehit eşine önce, “suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı; eylemlerinin yoğunluk, çeşitlilik ve sürekliliği, amaç ve saiki göz önünde bulundurularak” 5 yıl hapis cezası verildi.
Ardından, suçun “mutlak terör suçu” olması nedeniyle 1/2 oranında artırıma gidilip ceza 7 yıl 6 aya çıkarıldı.
Nihayetinde de “cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı” dikkate alınarak 1/6 oranında indirimle, 6 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedildi.
Özetle, 7 ay 15 gün daha az ceza verilmiş oldu.
Yargıtay da onarsa, bu şehit eşi “terör örgütü üyeliğinden” cezaevine girecek… Bu durumda da 5 yaşındaki Başak Aslı, ne yazık ki, hem şehit hem de “terörist” çocuğu olacak!..
Ne acı!..
Müyesser YILDIZ
10 Kasım 2021
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***