Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma günkü İzmir programında yüksek kur ve düşük faize dayalı yeni bir ekonomi programı yürüttüklerini söyledi. 19 yıldır bu ekonomi politikasının hazırlıklarını yaptıklarını söyleyen Erdoğan, “Ne yaparlarsa yapsınlar, bizi üretim, istihdam ve cari denge odaklı bu ekonomi programımızdan geri döndüremeyecekler. Yüksek faizmiş, düşük kurmuş, IMF reçeteleriymiş; bunların hiçbiri bizim insanımızın işinden, aşından, geleceğinden daha önemli değildir” ifadelerini kullandı.
Ancak Erdoğan’ın bu sözleri, henüz eylül ayında açıklanan ve 2022-2024 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program ile (OVP) çelişiyor.
OVP’de hesaplamalar 8,30 TL’lik dolar kuru üzerinden yapılırken yıl sonu kur hedefi 9,16’ydı. 23 Kasım’da 13,46’yı aşarak tarihi zirvesini gören dolar kuru bugün 12,7 liranın üzerinde. Yılbaşından bu yana gerçekleşen ortalama kur ise 8,42’ye ulaştı.
MİLLİ GELİR 11 MİLYAR DOLAR ERİDİ
Buna göre milli gelir 11 milyar dolar, kişi başı gelir de şimdiden 130 dolar civarında eridi. Eylül ayında açıklanan OVP’de gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 801 milyar dolar, kişi başı gelir de 9 bin 489 dolar olarak hesaplanmıştı. Yılbaşından bu yana gerçekleşen ortalama dolar kuru üzerinden hesaplandığında GSYH 790 milyar dolar, kişi başı gelir ise 9 bin 359 dolara iniyor.
Gelecek yıl için hazırlanan ve bugün Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan 2022 bütçesindeki büyüklükler de OVP’de 2022 yılı için belirlenen 9,27 TL’lik dolar kuru tahminine dayanıyor.
Ekonomideki planlamaların dolar kurundaki değişimlere bağlı olduğunu ifade eden akademisyenler, yapılan politika değişikliğinin kurlar ve enflasyon üzerinden özellikle dar gelirli vatandaşları olumsuz etkileyeceğine, büyümede öngörülen TL bazındaki artıştan ise gelir dağılımı eşitsizliğinden dolayı ücretlilerin çok az pay alabildiğine dikkat çekiyor.
2024 İÇİN KUR TAHMİNİ 10,22 OLARAK ALINDI
DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Levent, “Bütçenin ve OVP’nin hemen çöpe atılması gerekir. Benim önerim yeni bir bütçe yapmak. Çünkü artık 9,20’li rakamları görmek bir tarafa, şu anda zaten kur 13 civarına gelmiş durumda” diyor. Orta vadeli programların da hiçbir zaman planlamaya uyulmadığı için değerini yitirdiğini anlatan Levent, “Bu planlama hakikaten hükümetin nezdinde bir anlam taşıyorsa 2024 yılında 10,22 öngörülen döviz kuruyla herhangi bir yere varamayız. Dolayısıyla bunu da tamamen değiştirmemiz gerekiyor” ifadelerini kullanıyor.
Prof. Levent, 60 yıl önce Güney Kore’de uygulanmış ve şimdi Türkiye’de uygulanmak istenen politikanın ise şu anki şartlarda geçerli olmayacağı görüşünde. “Faizleri düşürelim, döviz kurunu artıralım. Böylece ihracat artar, ithalat azalır, cari açık kapanır, sonra döviz bollaşır, sonra da refaha ereriz gibi bir görüş söz konusu” diye konuşan Levent, bunun gerçekleşmesi için öncelikle yüksek enflasyonun olmaması gerektiği görüşünde.
ARTIK 1960’LARIN DÜNYASINDA DEĞİLİZ
İkinci olarak bunun dalgalı kur rejiminden çıkıp sermaye hareketlerinin kontrolünün yapıldığı sabit kur sistemine dönülmesini gerektiren bir yaklaşım olduğuna işaret eden Levent, “Bu yaklaşımın herhangi bir noktaya varması mümkün değil. Çünkü çok basit ve tek bir neden yeterli bunun için o da teknolojik gelişmeler. Teknolojik gelişmelerin üretim sürecinde gerçekleştirdiği dönüşümler, artık ücret bazlı, yani ucuzlamış bir ya da fiyat bazlı, düşük ücretli bir uluslararası rekabeti mümkün kılmıyor” diye devam ediyor.
Ekonominin artık 1960’ların dünyasındaki işlemediğini vurgulayan Levent, yüksek otomasyonun nitelikli iş gücü gerektirdiğini, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını gerçekleştiren şirketlerin gelecek dönemde ana ülkelerinde kalmasının beklendiğini aktarıyor. Levent, “Bu ortamı hiç değerlendirmeden sanki 1960’ların dünyasına ışınlanmışız gibi bir yaklaşımla böyle bir öneride bulunmak abestir. Bu, kendilerinin cehaleti bir yana bu ülke insanına yapılmış büyük bir haksızlıktır. Dolayısıyla bundan da acilen vazgeçilmesi gerekiyor. Aksi halde çok ciddi bir duvara çarpma durumuyla karşı karşıya olacağız ve bunun ceremesini de Türkiye’de yaşayan özellikle yoksullar başta olmak üzere bütün insanlar çekecektir” ifadelerini kullanıyor.
ENFLASYON YÜZDE 25’E GELEBİLİR
Eylülde tahmin edilen 16,2’lik enflasyon tahmininin de gerçekleşmesi zor görünüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre (TÜİK) ekim ayında enflasyon yüzde 19,9’a yükseldi.
Ekonomistler bu Cuma günü açıklanacak Kasım ayı enflasyonunun yüzde 20’yi geçmesini bekliyor.
Enflasyonun bu ay yüzde 22-25 arasında gerçekleşeceğini öngören Prof. Levent, tüketici fiyatları ile üretici fiyatları arasındaki makasın kapanmaya başlaması gerektiğini söylüyor. Enflasyonda asıl büyük sıçramanın ise Ocak 2022’de gerçekleşeceğini ifade eden Levent, “Minimum yüzde 100 yüzde 150 yarısında doğalgaza zam gelecektir. Bunun anlamı da elektriğe zam, enerjinin bütünü de takip edecektir bu zamları. İğneden ipliğe her şeye zam gelecek demektir. Perakendeye yansımaması mümkün değil” diye konuşuyor.
MİLLİ GELİR DOLAR BAZINDA DÜŞECEK
Prof. Dr. Mehmet Şişman, “Orta Vadeli Program 801 milyar dolar öngörüyordu. Bunun 790 milyar dolar civarında gerçekleştiğini göreceğiz üçüncü çeyrekte. Dördüncü çeyrekte de eğer dolar kuru bu ivmeyi sürdürürse, son bir ayda yüzde 30, yılbaşından bu yana yüzde 60 civarı bir artış var maalesef. Böyle giderse yani yüzde 30’larda bile kalsa bu yine Orta Vadeli Program’ın çok altında kalacağı açık” diyor.
2021 büyümesi TL bazında yüksek görünse de bunun gelir dağılımı eşitsizliğinden dolayı refah ölçütü olarak bir anlam taşımadığını, vurgulayan Prof. Şişman, “Emekçi sınıfların büyümeden yararlanması çok zayıf kalmıştır. Hemen hemen bundan hiç yararlanamamışlardır. Çünkü enflasyondan olumsuz etkilenmişlerdir. 2021 yılının büyümesi bu şekilde özetlenebilir” ifadelerini kullanıyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***