Düşünce davranış çizgisini korumakta zorlanan insanların çok basit sebeplerle mağlubiyet psikolojisi içine girip istikrarını kaybetmesinin sebebi içten gelen yanlış duygularla mücadele edecek donanımda olmamalarıdır.
Bediüzzaman kitle ruh haleti için hareket eden bugün ak dediğine yarın kara diyen bu insanları tarif ederken, tutarlı davranış içinde olan olgun insanların kalabalıklar etraftan çekildiğinde de doğru bildiği yoldan asla vazgeçmemesi gerektiği üzerinde durmaktadır.
Herkesin ilgi gösterdiği dönemde coşup taşan kalabalıklar etraftan çekildiğinde elini gevşeten hatta biraz daha ileri gidip her olumlu faaliyeti eleştirmeye kalkanların tavırlarını sorgulamaları faydalı olacaktır.
İnsan kötü duygu ve düşüncelerle mücadele etmesi gerektiğini unutunca farkına varmadan bu hislerin ya da vehimlerin etkisi altına girer. Önce hatalarını düzelterek işe başlamak yerine hatalardan arınmak için başkalarını eleştirecek kusurları aramaya koyulur, böylece kendini savunmaya çalışır.
Dünyada insani değerleri yükseltmeyi kendine hedef kabul etmiş hizmet hareketi mensupları arasında ortaya atılan şüphe ve tereddütlerin etkisi altında kalanların yaptıkları en olumlu hizmetler hakkında bile bu vb duygularla endişeye düşmesi muhtemeldir.
Yakından tanıdığı beraber hizmet ürettiği arkadaşlarından başlayarak yukarıdan aşağıya birçok kişi hakkında hata ve kusur arayanlar ve onlardan etkilenenlerin psikolojik ruh hallerinde bu yaklaşımın tesiri büyüktür. Varsa geçmişte yaptığı bütün hatalara afla bakılmasını isteyenlerin bildiği veya hiç tanımadığı birçok insan hakkında üretilen karalama kampanyalarından etkilenerek yapılan yargılamalarda haklılık payı araması bundandır.
Yol arkadaşlarını karalamak için üretilen her fikre kuşkuyla yaklaşıp zor günde de dost olduğunu göstermesi gerekirken kendinde gördüğü kusurların onlarda da olabileceği vehmiyle hareket edenler tutarlığını korumakta zorlanmaktadır. Yaşananlar karşısında nefsine ait hata ve kusurları sorgulamayı düşünmek yerine aynı hataların arkadaşlarında da olabileceği vehmiyle etrafta suç yükleyecek insan arama bir düşünce sapmasıdır.
Yaklaşım hatası içinde;
-Bazen kendini aklamak suçu sadece başkalarına atmak için bahaneler aramaya koyulmak,
-En samimi can yoldaşları hakkında üretilen doğruluğu tartışmalı bilgilere itibar edip kurguya taraftar olmak.
-Av için ortaya atılan yalan-yanlış gündemlerin tesiri altında kalıp hatayı başka yerde arayanlara katılmak..
Nedamet duygusu içinde yaptığı yanlışları düzeltmeyle meşgul olacağı yerde ancak kurguya destek anlamına gelecek davranışlarla çevresindekilerin küçük kusur ve hatalarını abartıp suçlamak insani değildir.
-Sistemin çarklarından kendini kurtarmışların içten duygularla ürettikleri başarılı hizmetleri görmezden gelmek,
-Samimi duygularla hizmet ederken dini literatürü tam bilmemeden kaynaklanan küçük kusurlar büyütmek,
-Maddeci bir eğitimden çıkmış insanların olumlu işler için yaptıkları yorum hatalarında suç unsuru aramak,
-Kalbi derinliğe sahip olmadan işin heyecanına kendini kaptıranların yaptığı faaliyetleri sığ görüp küçümsemek,
-İyiliğin dünyaya yayılması için yapılan fedakârlıkları zararlı gösterip engelleyenleri haklı görmek,
-Şeytani bir illizyonla yapılan her olumlu işi karalayanların tesirine kapılıp onların oyuncağı olmak…
Sessiz kalarak…, alkışlayarak…, destek olarak…, yaşadığımız yüzyılda bizim dünyamızdan çıkmış tek iyi örneği ortadan kaldırma planının parçası haline gelmek yanlıştır.
Bu hataya düşen biri:
-Bilmeden bile olsa insanlığa faydalı hizmetleri yok etmek isteyenlerin yanında yer alır.
-Hedeflediği her türlü hayrı yapanların engellenmesi karşısında en küçük bir tepki gösterme gereği duymaz.
-Kirli düşüncelerle önüne gelen herkese kara çalıp zihinleri karıştıranlara alet olur.
-İnsanlık için yapılan fedakârlıkları tıkamaya çalışanların kervanına katılır…
Kötülüğün parçası haline gelebilir.
Türkiye’de yaşananlar insan tabiatını doğru okumamanın yansımalarıdır. Köşklerin villaların, sarayların maddi imkân ve gücün aldatamayacağı insan sayısı sınırlıdır. Donanımsız kendini koruyabileceğini zannederek toplum önüne geçenlerin bir süre sonra kişisel hesaplara kendini kaptırıp toplum değerlerinden tamamen uzaklaştığı görülmektedir. Bediüzzaman’ın dediği gibi kazandıkları karşısında kendini kaybetmiş bir grup bencilliğin esareti altında bilerek dünya nimetlerinden tıka basa yararlanmanın sarhoşluğuna kapılmıştır.
Elde ettikleri gücü toplum yararına kullanmaları halinde tüm insanlığın gönlüne girmeleri mümkünken onlar varlık karşısında kendisini kaybetmiş başta yakın arkadaşları olmak üzere partilileri ve içinden çıktıkları toplumu unutmuştur.
Sahip oldukları geçici güç ve kuvvetlerine güvenip hiç ellerinden alınmayacakmış gibi onları korumak hatta açgözlülükle daha fazlasını elde etmek için çabalayanların zaafa düşkünlüklerini herkes görmekte ama kendileri saklamanın çarelerini aramaktadır.
İçten gelen kötü dürtülerden kendini korumak gerektiğini unutan bu insanlar her gün maddi imkân karşısında ayrı bir mağlubiyet yaşamakta, yenilerine sahip olmak için olmadık kirli ilişkilere girmekte beis görmemektedir.
-İktidar gücünü ellerinde tutmak için muhaliflerine kirli tuzaklar kurma sıradan hale gelmektedir.
-Herkese mali güçle boyun eğdirebileceklerini düşünerek toplumun malını çalmaktan kaçınmamaktadır.
-Her türlü kirli paraya tamah etmekte uluslar arası silah ve uyuşturucu kaçakçılığına bulaşmaktadır.
-Halkın gözünün içine baka baka ülkenin mali kaynaklarını ve tapusunu yandaşlarla bölüşmektedir.
Hâsılı düşünce ve davranış istikametini koruyamayanların, kazandıkları imkânlar karşısında başları dönmüş ve inandıklarını iddia ettikleri dininin tüm kurallarını ve toplumda geçerli olan tüm ahlaki kuralları terk edip ülkeyi yağmalamaya koyulmuştur.
Ahrette hesap verme gibi bir kaygı terk edilmiş dünyada mal mülk servet edinme sevdası bütün benliklerini kaplamıştır. Gözlerinde dünya sevgisi büyümüş, haksız kazanç için inandıkları her şeyi terk edecek hale gelmişlerdir. İdarelerine verilen yetkiyi sadece topluma ait şeyleri kendi üzerlerine geçirmede kullanılmaktadır.
Ülke yönetimi dini hassasiyeti olduğu sanılan birinin eline geçmesi yerine bir suç örgütü tarafından işgal edilseydi bundan daha az hak çiğneneceği kanaati yaygındır. Görünen manzaraya bakıldığında yöneticiler kötü duyguların büyüsü altında her geçen gün daha çok karanlık işlere girmekten çekinmedikleri ortaya çıkmaktadır.
Toplumda ben duygusunun köpürüp durduğu günümüzde insanın kötü duygulardan korunmak için özel donanım kazanması şarttır. Eğer insan önüne konan fırsatları doğru yönde değerlendirse yanlıştan korunabilir. Ahlaki ve etik kaygıları olan insanlar davranış ve düşünce sağlığını korumak için değişik disiplinlerden yararlanmalıdır.
Dünyaya ait heveslerin tüm benliğini sarıp onu esir almasından korunmak için bazı özel hazlardan uzak durmalı, arkasında duramayacağı iddialı sözlerden kaçınmalıdır. İnsanın dünya da kendini sahipsiz hissetmemesi hatalı yaklaşım ve tavırlardan uzak kalması onun iç dünyasını geliştirmesi ile mümkündür. İnsanları doğruya götüren yüzlerce yol vardır;
-Bazıları bunu evradı ezkar okuyarak yapmaya çalışır,
-Bir kısmı onu şımarıklığa itecek aşırı yeme içmeden uzak durmayı tercih eder,
-Bazı insanlarda bedeni zevklerden uzak durmaya çalışarak kötü duygularını frenleme çabası içinde olur.
herkes kendi mizacına uygun olan birini seçerek ilerlerlerse başarıya ulaşması imkân dâhilindedir. Bu vb disiplinlerden faydalanmayanların imkân karşısında yenilgiye düşmemesi oldukça zordur.
Kısa yaşam süresi içinde birçok faydalı hizmetlerin onları beklediğinin şuurunda olanlar, insanlık mesajlarını götürme kaygısını her şeyin önüne geçirmelidir. O düşünce dünyası tavırları yazlı ve sözlü mesajları ile herkese iyiliği ulaştırma çabası içinde olursa çevresindeki insanlarda olumlu duyguları geliştirebilir.
-Kimisi tekliflerinizi kabul edilebilir bulacak,
-Bazılarının aynı ortamda yaşam sürmenizden rahatsızlığı varsa bu ortadan kalkacak,
-Bir bölümü de saygıyla karşılayıp destekleyenler arasına katılacaktır.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
*Fethullah Gülen “Hizmetten.com”daki makalesinden faydalanılmıştır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***