Sivil toplum ve insan hakları aktivisti işadamı Osman Kavala’nın tutuklu bulunduğu Çarşı davasıyla birleşen Gezi Parkı eylemleri davasına 26 Kasım’da devam edilecek.
Bu duruşmanın tarihi bir önemi var çünkü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 30 Kasım’da bir oturum düzenleyecek.
Kavala, bu oturuma kadar hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı gereğince tahliye edilmezse Komite’nin Türkiye hakkında yaptırım prosedürüne başlaması öngörülüyor.
Diken’den Canan Coşkun, Türkiye’nin insan hakları karnesiyle ilgili önemli gelişmelere sahne olan Kavala ve HDP’nin eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın AİHM başvuruları, başvuruların sonuçlarını ve olası yaptırımların ne olacağını Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e bireysel başvuru hukuku üzerine uzmanlaşmış insan hakları hukukçusu Benan Molu’yla konuştu.
Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18’inci maddesinin ihlal edildiğini tespit etti. Bu maddenin ihlal edilmesinin ne anlama geldiğini açıklar mısınız?
18’inci madde meselesi aslında AİHS’te yer alan hak ve özgürlüklerin yine sözleşmede öngörülen amaçlar dışında sınırlandırılmasını yasaklayan bir madde. Sınırlandırma ekonomik veya siyasi sebeplerle olabilir. Sınırlandırmanın ağırlıklı bir kısmı tutuklamayla, yani özgürlük ve güvenlik hakkıyla bağlantılı olarak ileri sürülüyor.
’18’inci madde ağır tespit’
Özgürlük ve güvenlik hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, işkence yasağıyla ilgili yüzlerce karar olmasına rağmen 18’inci madde yönünden ihlal kararı sayısı sadece 21. Çünkü mahkemenin 18’inci madde ihlali başvurularında ağır bir ispat standardı var. Uluslararası teamül gereği bir devletin hep iyi niyetli hareket edeceği varsayımı üzerinden gidiliyor. Oysa 18’inci madde ihlali, bir devletin taahhüt ettiğinin aksine kötü niyetli hareket ettiğini, sözleşme sistemini bilerek ve isteyerek, kasıtlı bir şekilde kötü niyetle bertaraf etmeye çalıştığını gösteriyor. Bu çok ağır bir tespit. 18’inci madde yönünden ihlal kararları bu yüzden bu kadar nadir. Bunun yanı sıra ağır sonuçları ve yaptırımları var.
Gürcistan, Moldova, Azerbaycan, Rusya, Ukrayna, Bulgaristan ve Türkiye 18’inci maddeyi ihlal eden ülkeler. Azerbaycan, mahkeme tarihinde verilen toplam 21 karardan 10’unu elinde bulunduruyor. Azerbaycan’da kararların uygulanmaması çok yaygın bir sorun.
Kararlar uygulanmazsa nasıl bir yol izleniyor?
Mahkeme, bir kişiyle ilgili 18’inci madde yönünden ihlal kararı verdiği zaman konu Bakanlar Komitesi’nin önüne gidiyor ve orada bu konu iki biçimde ele alınıyor. Biri bireysel önlem, biri genel önlem. Bireysel önlemler genellikle başvurucuların serbest kalması ve mahkemenin hükmettiği tazminatın ödenip ödenmediğiyle ilgili. Genel önlemler ise başvurucuya da aşan, özellikle ülkedeki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanmasına yönelik.
Bu kararlara uymayan ülkelerde kararların kesinleşmesinden sonra altı ay içinde Bakanlar Komitesi’ne bir eylem planı sunmak zorunda. Bu eylem planlarında serbest bırakılıp bırakılmadığı, tazminatın ödenip ödenmediği, hakim savcılara eğitimler verildiği, yasal değişikliklerin yapılması için yargı reformu hazırlandığı, Anayasa değişikliği gibi bildirimlerde bulunuyorlar. Bakanlar Komitesi de bunları dikkate alıyor.
Bakanlar Komitesi, sözleşmenin 46’ncı maddesinin 4’üncü fıkrası uyarınca gerekli uyarıları yaptıktan sonra bir devlet 18’inci madde ihlalini yerine getirmiyorsa ilgili devlete karşı bir ihlal prosedürü başlatabiliyor.
Avrupa Konseyi’ne 47 tane devlet üye. Devletlerin üçte ikisinin oy çokluğuyla o başvuru tekrar İnsan Hakları Mahkemesi’ne gönderiliyor.
Bu da tarihte ilk defa Azerbaycan’daki muhalif ve insan hakları savunucusu Ilgar Mammadov’un dosyasında oldu. İnsan Hakları Mahkemesi, Mammadov’un başvurusunu tekrar inceledi ve kararın uygulanmamış olması nedeniyle tekrar ihlal kararı verdi. Dosya tekrar Bakanlar Komitesi’nin önüne geldi. Ancak dosya mahkemeye geldikten sonra Mammadov serbest bırakıldı. Ama bu sırada zaten hükümlü hale gelmişti çoktan. Fakat mahkeme, serbest bırakılmış olmasını yeterli görmedi ve o zamana kadar geçen süreçte kararın çok uzun bir süre uygulanmamış olmasını ihlal kararı için yeterli gördü. Ancak Mammadov serbest bırakıldığı için Azerbaycan’a herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
‘Bırakılmazsa süreç başlayacak’
Türkiye’nin henüz yerine getirmediği Kavala ve Demirtaş kararları var. Bu kararlarla ilgili Avrupa Konseyi’nin atacağı adımlar neler olacak?
Osman Kavala’nın dosyasında ihlal prosedürü sürecine Ilgar Mammadov’un dosyasındakinden daha hızlı gelindi. Bunda uluslararası sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı raporların ve bildirimlerin çok ciddi bir rolü var.
Bakanlar Komitesi bir sonraki oturumu 30 Kasım’da yapacak. 3 Aralık’ta da alınan kararlar kamuoyuyla paylaşılacak. Ne tesadüftür ki 26 Kasım’da Osman Kavala’nın duruşması var. Kavala bu duruşmada ya da en geç 29 Kasım’a kadar serbest bırakılmazsa Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye karşı yaptırım sürecini başlatacak. Bu noktadan sonra olabilecek seçenekler Türkiye’nin atacağı adımlara göre değişecek.
‘Çok ağır hukuksuzluk olduğunu gösteriyor’
Avrupa Konseyi statüsüne göre yaptırım süreci başlatılıyorsa taraf devletin konsey üyeliğinden çıkarılmasına kadar gidilebilecek belirli yollar var. Üyeliğin askıya alınması da olabilir, oy kullanmaktan mahrum bırakılması da olabilir. İşin bu noktaya kadar gelmiş olması bile aslında çok ağır bir gösterge Türkiye açısından. Çok ağır bir hukuksuzluğun olduğunu gösteriyor.
Eğer başvurucunun güvenlik ve özgürlük hakkı siyasi sebeplerle kısıtlanmışsa ve mahkumiyeti haklı kılacak ilgili ve yeterli bir delil dosyaya girmediyse -bizdeki yargılamalarda tutuklamada gösterilen delillerle süreç tamamlanıyor ve hapis cezası veriliyor- ve yine de Demirtaş ve Kavala hakkında bir mahkumiyet kararı verilirse 18’inci maddenin sihirli değnek etkisini göreceğiz, çünkü AİHM özellikle Azerbaycan’la ilgili verdiği kararlarda 18’inci madde yönünden hakkı ihlal edilen kişilerin hükümlü hale getirilmesini bu ihlalin devam ettirilmesi olarak yorumladı. Davadaki deliller sebebiyle pasaportun iptal edilmesi, yurtdışı yasağı, ev hapsi, mal varlığının dondurulması, banka hesaplarına el konulması, barodan atılması, siyaset yasağı getirilmesi gibi ek yaptırımları da ihlale dahil edebiliriz.
AİHM’in kararına göre kişi ve güvenlik hakkı siyasi sebeplerle kısıtlanmışsa bunun doğal sonucu tahliyenin yanında aynı zamanda beraattır. Bu kişi beraat etmek yerine hükümlü hale getirilirse Bakanlar Komitesi bunun 18’inci maddenin ihlalinin devamı olduğunu düşünüyor. Kavala ve Demirtaş hakkında da mahkumiyet kararı verilirse bütün olumsuz sonuçlar ihlal kararının önceki haline geri döndürülene kadar bu süreç devam edecek ve kararlar uygulanmamış sayılacak.
Selahattin Demirtaş kararının uygulanmamasıyla ilgili yaptırım süreci neden başlatılmadı?
AİHM, Selahattin Demirtaş’ın başvurusunda 2018 yılında karar verdi. Hem biz ve hem de hükümet bu karara itiraz ettiği için karar o zaman kesinleşmemişti. Başvuru Büyük Daire’ye gitti. Büyük Daire’nin kararıyla ihlal kararı 22 Aralık 2020’de kesinleşti.
Mahkeme, Osman Kavala hakkında 10 Aralık 2019’da 18’inci madde yönünden ihlali kararı verdi. Hükümet bu kararın Büyük Daire’ye gönderilmesini istedi ama mahkeme gerek olmadığına karar verdi. Böylece karar Mayıs 2020’de kesinleşti. Osman Kavala’nın ihlal kararı Demirtaş’tan daha erken kesinleşti. Böylece kararların uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Bakanlar Komitesi süreci de daha erken başladı.
Demirtaş ve Kavala kararlarının ortak noktası nedir?
Mahkeme, her iki başvuruda da üst düzey devlet yetkililerinin yaptığı açıklamalarla bu kişilerin gözaltına alınarak tutuklanmaları, tutukluyken ikinci kere tutuklanmaları, haklarında iddianame hazırlanması sürecindeki zamansal bağlantılar göz önünde bulundurdu. Her iki ihlal kararında da rol oynayan etkenlerden biri Cumhurbaşkanının açıklamalarıydı. Siyasi sebeplerle demokratik sistemi, çoğulculuğu bastırmak için başvurucuların susturulması ve cezalandırıldıkları sonucuna varıldı.
(*) çArşı davasıyla birleşen Gezi Parkı eylemleri davasına 26 Kasım Cuma günü İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. Davanın 8 Ekim’de görülen bir önceki duruşmasından kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisini hedef alan sözleri üzerine Kavala “Bu şartlar altında adil bir yargılama yapılmasına imkân kalmadığından, bundan sonra duruşmalara katılmamın ve savunma yapmamın anlamsız olacağına inanıyorum” demişti.
KAYNAK: DİKEN – CANAN COŞKUN
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***