Belge Uluslararası Yayıncılık peş peşe iki dostunu, çevirmen ve yazarını erken yitirmenin acısı içinde…Tam da insan hakları savunucusu ve çevirmen sevgili Suzan Zengin’in 10. ölüm yılında… Onu da Kasım ayında kaybetmiştik. Acil kalp sorununa karşın, tahliye olunmamıştı. Haksız iki yıllık bir tutuklamadan sonra bırakıldığında artık çok geçti. Onun cenazesine katıldıktan kısa bir süre sonra ise ben tutuklanıp Kandıra Cezaevi’ne konulacaktım.
İnsan hakları savucusu olarak, her ikisini de haksız yargısız infaz kararları karşısında savunmuştuk.
Kampanyalar sonucu her üçü de serbest kaldı sonunda ama onları Azrail’in elinden almayı başaramadık.
78 Kuşağında ölüm oranı daha genç olmalarına karşı 68 kuşağından daha yüksek. Daha gencecik yaşlarında ölümle o kadar sık karşıladıkları ve arkadaş cenazelerini omuzladıkları için belki de. Bu da bir çeşit dolaylı infaz!
Yılların stresi, yılların içe atılan öfkesi, ülke karşısında duyulan hayal kırıklığı onların içini kemirdi durdu.
Her ikisi de mütevazi, ağır başlı karaktere sahipti. Hava basan, buyurmaya kalkan, kimseye laf bırakmayan “devrimci” tiplerden değillerdi.
Dipten giden, kararlı, inatçı, doğru bildiği yolda yürüyen bir karaktere sahiptiler.
Kendilerine hapislik yıllarından sonra yeni hayatlar kurdular. Ama sol-düşmanlığı peşlerini bırakmadı.
Onuruna Erol!
Anlı şanlı yargımız, Doğan Akhanlı gibi ilerde Goethe Nişanı alacak bir yazardan kuyumcu soyguncusu çıkarmaya kalktı.
Ender çıkan beraat kararlarını bozmada inatçı Yargıtay 9. Dairesi, her ikisinin de başına tebelleş oldu. Diğer birçok kararda olduğu üzere… Sanki Adalet Bakanlığı’nın değil de İçİşleri Bakanlığı’nın bir dairesi gibi.
Erol Kaplan’a müebbet hapis dayatan karar da 9. Daire’den çıktı. Donanımlı bir avukat, Roza’nın annesi Sennur, ki aynı zamanda Doğan’ın serbest kalmasını sağlayan da oydu, bu kararı geri aldırmayı becerdi. Erol, Almanya’daki mülteci kampından uluslararası nakliyattaki işine dönebildi. Ona işinden dolayı, sen “Erol Kaptan’sın” diye takılırdım.
Erol Kaplan’ın tercümelerinden ikisi. U.A.Ö’nün kitabını 2000 yılında Fazıl Ahmet Tamer ile tercüme ettiğinde, Erol’un aklına hiç aklına gelir miydi, 17 yıl sonra Yargıtay 9. Dairenin onu müebbet hapse mahkum edeceği!?
Erol Kaplan hakkında çeyrek asır önceki serbet kaldığı bir davadan dolayı çıkan müebbet hapis kararından sonra, “bir gün adalete yargıç ve savcıların da ihtiyacı olur” diye yazmıştım.
“Hukuk Cinayetleri” başlıklı yazımda şöyle demişim:
“Türkiye yargısının sola yönelik kökleri tek parti rejiminden gelen ön yargılı, hasmane ve her dönem tekrarlanan kararlarından bazı yazılarımda söz etmiştim. Biraz da buna örnekler verelim.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 24 Temmuz 2007 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’ni üç sanığı işkence ile alınan ifadelerle yargıladığı için mahkum etti. Dosyaya göre suç tarihi 9 Ekim 1990, sanıkların yakalanıp tutuklanma tarihi ise 24 Mart 1994’tü. İşkence ile alınan bir ifadeye göre, silah bulundurmak ve bir soygun eylemine katılmakla suçlanıyorlardı. Sanıklar Ülkücü olsa, bir dava açılsa bile bu adli bir suç olacak, buna göre ceza alacak ve adli tutuklu ve mahkumların olağan haklarından, bu arada erken tahliye olma olanaklarından, bu arada adli sicillerinin silinme ve siyasete katılma ve hatta milletvekili bile olma haklarından yararlanabileceklerdi. Kimi Maraş Kıyımı sanıkları gibi.
Ama bu yargılananlar sol kimlikli idi. Ve onlara yöneltilen suçlama, “ T.C. Anayasasını cebir ve şiddet yoluyla değiştirmeye çalışmak” oldu. Üç sanık 2001 yılı haziran ayına kadar 7 yıl tutuklu kaldılar. Bu arada 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” gibi çelişkili isim taşıyan cezaevi kıyımından sağ çıkmayı başardılar.
Hasan Demir’in babası Şeho Demir’in o dönemde, siyasi tutuklulara yönelik baskı ve şiddete karşı gidilen açlık grevleri sırasında parlamento dahil, her platformda aileler ile birlikte verdiği zorlu insan hakları mücadelesini bugün bile hatırlarım.
Hasan Demir, Fazıl Ahmet Tamer ve Erol Kaplan bunca devlet terörü altında hayatlarını yeniden kurmayı başardılar. İlk ikisi avukatlığa, Erol Kalan ise, uluslararası nakliyat şirketindeki işine ve gönüllü çevirmenliğe devam etti. Kızı Roza ise ona yaşamının en büyük armağanı oldu.
Ona “Erol Kaplan değil Erol Kaptan’sın” diye takılırdım.
Hasan Demir ağır sağlık sorunları nedeniyle Almanya’ya gitti. Fazıl Ahmet Tamer insan hakları alanında uzman bir avukat oldu, İHD yönetiminde yer aldı. Erol Kalan bir yandan bir uluslararası nakliyat şirketinde çalışır ve yükselirken, birçok kitabı dilimize kazandırdı. Bunlar arasında Belge Yayınları’nca çıkarılmış olan İsviçreli Gazeteci Yazar Vicken Cheterian’ın “Kafkasya’da Savaş ve Barış & Rusya’nın Sorunlu Hududu” adlı kitabı da var.
Hapisten çıkar çıkmaz, 2001 yılında, İletişim yayınları Fazıl Ahmet Tamer ile birlikte tercüme ettikleri Uluslararası Af Örgütünün hazırladığı “Adil Yargılanma Hakkı”nı yayımladı. Alman Sosyal Demokrasisinin kurucularından August Bebel’in “Seçme Makaleler” ini tercüme etti. Loize Nalbantyan’ın klasikleşmiş olan, California Üniversitesi Yayınları’ndan çıkmış olan “Ermeni Devrimci Hareketi” yayımlanmayı bekliyor, onun tercümesi ile.
Bu arada bir mülteci kampında kalan Erol Kaplan, 1915 soykırımından sağ kurtulan ender aydınlardan biri olan Yervant Odian’ın “Lanetli Yıllar” adlı kitabının tercümesini tamamladı. Kaldığı kampta bilgisayara izin verilmediğinden el yazısı olarak kaldı. (*)
Solcular için 12 Eylül sonrasında açılan davalar on yıllarca açık tutuldu. Hayatlarını cezaevinde yaşarlarken aslında bir rehine durumundaydılar. Onlar siyasal çalışmalarına ara verseler bile, onlara karşı sistemin intikamcı ve hasmane tavrı asla değişmedi.”
Sevgili Erol Kaplan, sen de ölümsüzler safına katıldın. Hep bizimle olacaksın.
(*) Yayınlanmayı bekleyen bir başka tercümesi de, Konstantinos Fodiadis’in “Pontos Soykırımı Ansiklopedisi” idi. Resimler: Sait Çetinoğlu.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***