HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkmenistan dönüşü gazetecilere, bugüne kadar uçakta söylediklerinin en önemlisini söyledi. Bizim medyamız işin faizle ilgili bildik sözlerini öne çıkararak servis etti. Oysa, geri planda kalan sözlerinde AK Parti’nin fabrika ayarlarına dönmesinin ip uçları vardı. Öyle “fabrika ayarları” dendiğinde yanlış anlamayın sakın. Bu gerçek fabrika ayarları.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkmenistan gezisinin altında yatan sebeplerin, içinde bulunulan ekonomik krizin getirdiği finansal çıkmaza nakit bulma girişimi olduğu gizlenmiyor. Bu konuya eklenmesi gereken bu aşamada bir şey yok.
Yüksek faize karşı duruşundaki kararlılığını da yeniden teyit etmiş oldu. Devr-i iktidarlarında Türkiye’nin yıllar boyu dünyada en yüksek reel faizi veren ülke olarak bilindiğini bir kenara atan Erdoğan, kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi sundu:
“Ben hiçbir zaman faizin yükseltilmesini savunmadım, savunmuyorum ve savunmayacağım. Asla bu konudan taviz vermem. Çünkü bu benim aynı zamanda değerler silsilesi içindeki yapımdır.”
Edoğan’ın faizle ilgili kendini aklayan sözlerinin de üzerinde durmayacağım. 20 yıldan bu yana bu ülkeyi “CHP zihniyetinin” yönettiği zaten herkesin malumu.
Yeni bir rüzgâr esinceye kadar faizler konusunda bir süre bu tavır içinde yürünecek gibi görülüyor. Eğer Erdoğan, uygulanan faiz politikası ile Türkiye’yi şahlandırıp Nobel Ekonomi Ödülü almazsa, inanın ki ülke olarak da toplum olarak da işimiz çok zor.
AK PARTİ’NİN FABRİKA AYARLARINDA NELER VAR?
Zaman zaman gündeme getirilir. Gelinen noktada AK Parti’nin kurucu değerlerinden çok uzaklaşıldığından yakınanlar, “AK Parti fabrika ayarlarına geri dönmeli” derler.
Oysa AK Parti’nin fabrika ayarlarında çok farklı şeyler var.
AK Parti’nin kuruluşunun neye dayandığına ilişkin zaman zaman ortaya atılan iddialar oldu. Refah Partisi’nden ayrılmanın altında neler yattığının perde arkası anlatılıp duruldu.
Şehir efsanesi gibi anlatılanlar muhafazakâr camiada, özellikle de cemaatlerin AK Parti’nin dağıttığı ulufeden pay alma yarışına girmesinden önce bu çok konuşulurdu. Sonra hemen hepsi menfaat devşirmede yarışa girince bu anlatılanlar unutulmaya yüz tuttu.
Önceleri bir şehir efsanesi gibi dilden dile, kulaktan kulağa ulaştı. Birinci ağızdan aktaran ise 2014 yılında Merkez Partisi Genel Başkanı Abdurrahim Karslı oldu. 27 Aralık 2014’te +1 TV’de Cem Özer’in konuğu olan Karslı, kendi evindeki toplantıdan ayrıntılar paylaştı.
İktidar partisinin kanaat önderlerinden olan Abdurrahim Dilipak’ın da bulunduğu toplulukta anlatılanlardan paylaştığı anekdotlar, AK Parti’nin gerçek fabrika ayarlarının neler olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyordu.
1990’lı yılların başında küresel güçlerin temsilcileri, siyasal İslam’ın yükselen güç olduğunu gördükleri için Türkiye’de kendilerine partner arayışına giriyorlar. Aralarında ABD, İngiltere ve İsrail’in de temsilcilerinin bulunduğu 5 kişilik bir heyet önce Refah Partisi lideri Necmettin Erbakan’a gidiyor.
SUNULAN 3 TEKLİF VE İSTENEN 3 ŞEY
Erbakan’a bir teklifte bulunuyorlar. Teklifin özeti şu:
1- Sizi iktidara taşıyalım.
2- Size iktidarda sıkıntı çıkaracak unsurları etkisizleştirelim, önünüzü açalım.
3- Size iktidarınızı devam ettirecek gerekli finansmanı sağlayalım.
Gelen heyete, “Peki bizden ne istiyorsunuz?” diye sorulduğunda onlar da “Sunacaklarımız karşısında sizden üç şey istiyoruz” deyip sıralıyorlar:
1- İsrail’in güvenliğinin artırılmasını sağlayacaksınız.
2- Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçmesinin ortamını oluşturacaksınız.
3- İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.
Erbakan bu teklifi kabul etmeyince heyet bu kez BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun kapısını çalıyorlar. Oradan da istedikleri cevabı alamayan heyet bu kez Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’e gidiyorlar. Projeye o dönem CHP’nin başında olan Deniz Baykal da dahil ediliyor.
Anlatılana göre, Erdoğan ve Gül bu mutabakattan sonra hummalı bir çalışma içine girip yol alırken, “Nasılsa anlaştık” diye düşünen Baykal, sırt üstü yatıyor. Bu tablo ortaya çıkınca, cumhurbaşkanlığı Baykal’dan alınıp Gül’e veriliyor.
SİYASETTE TERS DİPLOMASİ HER ZAMAN İŞE YARIYOR
3 Kasım 2002’de AK Parti tek başına iktidara gelince, Erdoğan İsrail karşıtlığı ile öne çıktı. Bunun en somut hali ise 29 Ocak 2009’da Davos’ta yaşandı. Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e oturum sırasında kızmış ve kalkıp gitmişti.
Tarihe meşhur “One minute” olayı olarak geçti. Ekrandan izleyiciye bunlar yansıtıldı. Erdoğan’a sempati ile bakmayanlar bile gururları okşanmış hissetti. Hem Türkiye hem İslam alemi “One minute” ile sarhoş iken Erdoğan bir başka açıklama yaptı.
“Benim muhatabım halkı olmadığı gibi İsrail Cumhurbaşkanı da değil” dedi. “One minute” sözlerini, süre konusunda adaletsiz davranan moderatör için söylediğini açıkladı.
https://www.youtube.com/watch?v=kE4czWjBVhA
Bu tarihte tamamına yakını AK Partili olmak üzere TBMM’de 361 milletvekili Türkiye-İsrail Dostluk Grubu üyesi idi.
Büyük ve özgüveni özgüveni yüksek ülkeler, sonuca bakar, arada söylenen sözleri muhatabına verilmiş “söz rüşveti” olarak görürler.
“One minute” çıkışı iki kapının anahtarı oldu. Birincisi Erdoğan’ı İslam dünyasının lider ismi olarak öne çıkardı. İkincisi ise Türkiye’nin İsrail’e uluslararası alanda yapacaklarının önünü açtı.
ÇELİK, ERDOĞAN HALKIN GAZINI ALIYOR
-OECD üyesi olmak için İsrail, Türkiye’nin engellemesi yüzünden yıllardır bekliyordu. Erdoğan iktidarı bu rezervi kaldırdı İsrail’in üyeliği onaylandı.
-6 Eylül 2007’de Suriye’nin gizli nükleer reaktörünü vuran İsrail uçakları, Türkiye’nin hava sahasını kullandı.
-İktidar, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi işini İsrail firmasına toprakların 49 yıllığına kiralanması şeklinde vermek için çok çaba harcadı. İşleyen çark, ancak son aşamada durdurulabildi.
-Türkiye tarihinde ilk kez İsrail’e siyonizmin kurucusu Thedor Herlz’i anma izni verdi. İsrail, 6 Aralık 2004’te Milli Kütüphane Konferans Salonu’nda resmi anma yaptı.
14 Haziran 2010’da o dönem AK Parti Sözcüsü olan Hüseyin Çelik, Milliyet’e bir röportaj verdi. Çelik’e göre, Türkiye’de antisemitizmin köklü bir geçmişi var ve Erdoğan zaman zaman yaptığı İsrail karşıtlığı ile bu gazı alıyor. Çelik’e göre böylece halk, “Benim adıma Tayyip Erdoğan konuşuyor” diyerek sakinleşmiş oluyor.
Perde arkasından ise iki ülke arasındaki başta ticari ilişkiler olmak üzere ilişkiler sürüp gidiyor.
Erdoğan, 1990’lı yıllarda vardığı anlaşma uyarınca zaman zaman kendisinin Büyük Ortadoğu Eşbaşkanı olduğunu açıklıyor. Gerçi kendisinden öteki eşbaşkanın kim olduğuna ilişkin hiçbir açıklama gelmedi.
https://www.youtube.com/watch?v=VN5zx7gPKeM
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Erdoğan’ın bugüne kadar 34 kez kendisinin “Ben BOP Eşbaşkanıyım” dediğini tespit ettiklerini ekrandan ilan etti. Ancak, artık o aşamalar geride kaldı.
Erdoğan’ın geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’in Türkiye ziyareti ile yeni bir dönem başlamış oldu. Yeni dönemin başladığını da bizzat Erdoğan kendisi Türkmenistan dönüşü açıkladı.
Erdoğan, dün her türlü suçlamayı yönelttiği BAE ile dostane ilişkilere girildiğini ortaya koymasından sonra sırada İsrail ve Mısır ile benzeri adımların atılacağını duyurdu. Erdoğan, “Birleşik Arap Emirlikleri ile aramızda nasıl bir adım atıldıysa, diğerleriyle de buna benzer adımları atacağız” dedi.
Yeni dönüm noktasının ülkeye neler getireceğinin emarelerini yakında göreceğimize şüpheniz olmasın.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***