YORUM | NEVİN ERDEM
İzlerken kanım dondu…
Beş yıl önce yapılan bir işkence daha gün yüzüne çıktı.
Gazeteci Sevinç Özarslan’ın haberiyle öğrendik Ayhan Demir’e yapılan insanlık dışı muameleleri.
44 yaşındaki Ayhan Demir, KHK ile kapatılan Mersin’de bir dershanede muhasebecilik yapmış. Gülen Cemaati’yle bağlantılı olarak silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla Eylül 2016’da Mersin Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmış. 8 gün gözaltında kalmış. Gözaltında yaşadıklarını şu dehşet verici cümlelerle anlatıyor:
“Mersin TEM’de beni hadım ettiler. Bunun ötesinde daha ne söyleyeyim. Beşinci kattaki odada boynuma küt bir cisimle vuruldu. Dayak yersin, tokat atarlar bir şey olmaz, ben ölümüne darp edildim… elektrik verildi… cinsel organıma bir şeyler bağladılar, yaktılar, halen de yanık her tarafı, hayalarıma vurdular, dört sene kan geldi.”
Demir, gözaltında işkence gördüğüne dair beyanlarına rağmen, ne kendisini muayene eden doktorun ne de sorguyu yapan hakimin bu beyanları rapora/tutanağa yazdığını belirtiyor. Tutuklandıktan sonra, cezaevinde rahatsızlıklarının arttığını, sağlık sorunlarının ciddileştiğini, denge sorununun olduğunu söylemesine rağmen cezaevi görevlilerinin kendisini umursamadığını söylüyor.
Bu kadar ihmalin ardından olması muhtemel şey oluyor ve Demir, 12 Ocak 2017’de dengesini kaybederek koğuşun merdivenlerinden düşüyor. Hastaneye kaldırılıyor. Nöbetçi doktor sadece bir iğne yapıp tekrar cezaevine gönderiyor. “O günden sonra da sürekli ellerim, ayaklarım titredi. Koğuşun mutfağında merdiven altında tam 11 ay boyunca sancı çekerek kıvranarak geçirdim. Şahsi ihtiyaçlarımı dahi karşılayamıyordum” diyor.
YouTube yayınlanan röportajında Ayhan Demir’in bizzat kendisinden bunları dinlerken, anlattıklarının izleri açıkça gözüküyor: Elleri, ayakları titriyor, yürümekte zorlanıyor, yatamıyor. Her tarafının ağrıdığını çok fazla ilaç kullandığını söylüyor. İzlemeye yürek dayanmaz.
Bu süreçte eşinin boşanma davası açıp ayrılması, çocuklarını görememesi ise, apayrı bir aile dramı.
Olayın ayrıntılarını ilgili haberlerden okuyup, izleyebilirsiniz.
Ben, Demir’in maruz kaldığı insanlık dışı muamelenin, şu ana kadar medyaya yansıdığı kadarıyla, hukuki boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Demir, 7 Kasım 2017’de tahliye edildikten sonra her işkence mağdurunun yapması gerekeni yapmış ve hukuki yollarla işkencecilerinin peşine düşmüş, şikayetçi olmuş. İşkencenin izleri ve etkileri halen açık bir şekilde görüldüğü için, kolaylıkla raporlarla durumunu ortaya koymuş. Anlattıklarını doğrulayan raporlarla, iddialarını ispatlaması oldukça kolay zaten.
Ancak durum bu kadar açık olmasına rağmen, bir şeylerin ters gittiği hemen anlaşılıyor. Zira Demir suç duyuruları sonucunda açılan 21 tane dava dosyasından bahsediyor.
Açık bir işkence iddiası var, raporlar var, mevcut durumuyla vücudunun her bölgesi adeta bir delil olan, yaşayan bir mağdur var; ama ortada gözaltına alınan veya tutuklanan bir tane dahi sanık yok, etkin bir soruşturma yok.
Demek ki, dosyaların savcısı işkenceyi görmezden gelerek örtbas etmeye çalışıyor. Yoksa, sosyal medyada hakaret iddialarıyla ilgili soruşturmalarda dahi insanların gece yarısı evlerini bastırarak gözaltına aldırtan savcıların, işkence gibi ağır bir iddia karşısında sadece zorunlu rutin işlemleri yapmış olmaları nasıl açıklanabilir?
İşte tam bu noktada can alıcı bir husus var!
Normalde işkence, TCK’nın 94. maddesinde düzenlenen ve mağduru bir kişi olan bir suç türü. İşkenceyi yapan kişi bu maddeye göre cezalandırılır. Dosya kapanır.
Ayhan Demir olayı ise farklı: Emniyette işkence yapılıyor, doktor işkence izlerini raporuna yazmıyor, savcı ve hakim ifade tutanağına işkence iddialarını geçirmiyor, cezaevi görevlileri ciddi sağlık şikayetlerini bildiren işkence mağdurunun sağlık durumuyla ilgilenmiyor…
Bu silsile, 15 Temmuz sonrasında Gülen Cemaati’nin üyesi olduğu iddiasıyla yani “FETÖ” üyeliği iddiasıyla gözaltına alınan bir çok mağdurun başına gelenlerle aynı.
Yani 15 Temmuz sonrası bu olaylarda kamu görevlilerinin “bir plan doğrultusunda” sistematik davranış kalıpları var. Bazı kamu görevlileri ruhsal veya bedensel zarar verme, işkence, yaralama, kaçırma, hürriyetten yoksun bırakma gibi hukuka aykırı eylemleri işliyor, bazı kamu görevlileri eylem sonrasında failleri koruyor, soruşturmaları engelliyor, dolayısıyla sonraki benzer eylemler için de cesaretlendiriyor, bazı kamu görevlileri görmezden geliyor, bazı kamu görevlileri mağdurun mağduriyetini daha da artıracak uygulamalar yapıyor…
Bu davranışların tamamının arka planında, mağdurların bir gruba aidiyetlerine dair faillerin kanaati esas.
Tüm bu teknik hususlar, Ayhan Demir’e yönelik eylemi TCK’nın 94. maddesindeki işkenceden çıkarıyor, daha ağır suçların kapsama alanına sokuyor.
Bu suçlar, TCK’nın 76. Maddesinde düzenlenen “Soykırım” suçu ve TCK’nın 77. Maddesinde düzenlenen “İnsanlığa Karşı Suçlar”.
Bunun anlamı, Ayhan Demir’e yönelik işkence eylemi, sadece Ayhan Demir’e yönelik bir eylem değildir. Bu eylem, aynı zamanda bir gruba, Gülen Cemaati’ne, dolayısıyla da insanlığa yönelik bir eylemdir. Bu suç tiplerinin oluşumu açısından, Ayhan Demir’in gerçekten bu cemaatin üyesi olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, faillerin Ayhan Demir’i bu cemaatin bir üyesi olduğunu düşündükleri için Ayhan Demir’e yönelik madde metninde belirtilen eylemleri gerçekleştirmeleridir.
15 Temmuz sonrası, Gülen Cemaati’ne üye olduğu iddiasıyla madde metninde belirtilen eylemlere maruz kalan tüm mağdurlar yönüyle aynı husus geçerlidir. Bu mağdurların gerçekten Gülen Cemaati üyesi olup olmamalarının, bu suçun oluşumu açısından bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan, faillerin bu algıya sahip olmalarıdır.
Suçun TCK’nın 94. maddesinde tanımlanan suç değil de, “Soykırım” veya “İnsanlığa Karşı Suç” olmasının pratikte sonucu oldukça farklıdır.
“Soykırım” veya “İnsanlığa Karşı Suç” olduğunda işkenceyi yapan polis, işkence belirtilerini raporuna yazmayan doktor, işkence iddiasını tutanağa geçirmeyen savcı ve hakim, işkence mağduruna cezaevinde gerekli tıbbi desteği etkin bir şekilde sağlamayan cezaevi görevlileri ve tüm bu kişilerin konuya dair ilgisi ve bilgisi olan sıralı amirleri, en alttan en üste kadar, aynı planın icrası kapsamında bir eylemi hep birlikte gerçekleştirdiklerinden, ayrı ayrı bu suçlardan sorumlu olacaklardır.
Hatta Ayhan Demir’in işkenceye dair şikayetlerini bugün hala etkin bir şekilde soruşturmayan savcılar da “Soykırım” veya “İnsanlığa Karşı Suç” kapsamında sorumlulukları bulunmaktadır.
Bu nedenle Ayhan Demir olayı, sadece Ayhan Demir’e yönelik vahşi bir işkence olayı değildir. Ayhan Demir olayı, hedefi insanlık olan bir suçun bu topraklarda bir kez daha vahşice işlendiğinin açık seçik bir kanıtıdır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***