1942’de uygulamaya koyulan ve aslında 1900’lerin başından itibaren ülkedeki Müslüman olmayan nüfusun nasıl gönderilebileceğini ve ellerindeki zenginliklerin de nasıl Türkleştirilebileceği konusunda uygulanan sistematik soykırımın (ırksal-kültürel-siyasal ve ekonomik) ne olduğunu artık hepimiz okuduk herhalde.
Şimdi hepimiz Netflix’in bize dayattığı dijital teknolojik diktatörlükte ‘Kulüp’ seyredip içimizdeki kötü enerjilerden arınırken, Türk seyircinin belki de bir kez daha, bir filmle daha içinde bir yerlerinin ‘cık’layıp biraz olsun, Türkiye tarihinde ezilmiş olan ‘bizler’i anlayabileceğini düşüneduralım, hayat aslında filmlerden çok daha acımasız.
Gelin ben size bu hafta filmler yerine, hayal gücü ürünü olmayan birkaç karakterden bahsedeyim.
Ben bugün Kevork ve Tatyos Günter’in hikâyesini anlatacağım.
Tatyos Günter’i ben, adına düzenlenen tavla turnuvasından bilirim. Kendisini tanımam.
Biz Ermenilerin bir geleneği vardır, toplumumuz içerisinde sevilen insanları böyle dernekler arası (ki İstanbul’da 17 tanedirler bunlar) turnuvalara isimlerini vererek anarız.
Mesela ünlü basketbolcumuz Rupen Semerciyan Basketbol Turnuvamız vardır.
Tatyos Günter Tavla turnuvamız vardır.
İşte ben Tatyos Günter ismini oradan biliyorum.
Az çok dernekçilik yapmış ve tabii ki bir acar Agos muhabiri olarak bir dönem takibini sektirmediğim tavla turnuvalarına ismini veren ‘yüce insan’…
Sene olmuş 2021. Varlık Vergi’sinin 79. yıldönümünde Tatyos Günter’in aslında bir varlık vergisi mağduru olduğunu da öğrenmiş oldum. Sevgili oğulları Badrig ve Ari’nin sosyal medyada paylaştığı bilgiler ışığında ‘Varlık Vergisi’ denen ekonomik soykırımın bir Ermeni gencinin geleceğini nasıl değiştirdiğini bir de Netflix’den değil bizden dinleyin.
Tatyos Günter’in babası, Pera müddeiumumi (savcı) yardımcısı Kevork Fatin’dir.
Hani çoğunun ‘Ermeni-Türk Teâli Cemiyeti’ diye tarih kitaplarından bildiği cemiyetin kurucularından. Dönemin Osmanlı Bankası Müdürlerinden Berç Keresteciyan (sonra milletvekili de oldu) ile birlikte.
(Kaynak: Yeni bir başlangıç ümidi: Türk-Ermeni Teâli Cemiyeti – Ayşe Hür)
Dedesi ise Tatyos Rıfkı (doğ. 1850 – ölüm 1936) Mahkeme-i Temyiz-i Ceza Dairesi azası Tatyos Rıfkı. (Vjrapegi madyani antam).
Asıl tam adı Tatyos Papazyan Rıfkı. Ancak imza adı olarak kendi Rıfkı’yı oğlu da Kevork Efendi Fatin ikinci adıyla görev yürütebilmişler.
Kevork Fatin, İzmir Mesrobyan Koleji’nde okumuş sonra İstanbul’a geri gelmiş, 1910 yılında hukuk fakültesi mezun olduktan sonra 1912’de göreve yapmaya başlamıştır.
İlk görev yeri Samsun, ardından da Gelibolu’ya gider. Gelibolu’da evlenir. 1915 yaklaştığında olacakları sezen Fatin bir şekilde üçüncü görev yeri olan Kütahya’ya gönderilir. Orada Ermenilerin kurtarıcısı olarak da bilinen Kütahya mutasarrıfı Ali Faik Bey (Ozansoy) ile çalışır, yakın ilişkiler geliştirir.
İşte Tatyos Günter de 1917‘de orada doğuyor.
Sonrasında aile tekrar köklerine, İstanbul’a dönüyor.
İstiklal Mahkemesi’nde bir Tokatlıyan davası
Kevork Fatin İstanbul’da görev yapabilmek için aldığı baro belgesinin ardından ilk başlarda davaları dışardan yönetiyordu.
Tokatlıyan davası gibi.
İngiliz işgali sırasında İstanbul’da Tokatıyan Oteli’ne asılan İngiliz bayrağı dava konusu olur.
Tokatlıyan işgal döneminde binaya İngiliz Bayrağı asmıştır. Bu yüzden de daha sonra kurulan İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmak istenir.
İngiliz bayrağı asılması emrinin uygulaması yine Fatin’in kendi döneminin icraatıdır.
Dava için Fatin’e başvuranlara ‘ilk celsede kurtarırım sizi’ diyen Fatin’in mahkemeyi gerçekten de ilk celsede bitirmesi dillere destan oluyor.
Görev basit.
Fatin, sarayla işgal komutanlarının ortak bildirim emrini buluyor. Beyoğlu’ndaki önemli binalara İngiliz bayrağı asılacak beyanı olan Evrak-ı Müspite’yi mahkeme heyetine sunuyor.
Tokatlıyan Oteli de önemli binalar arasında sayılabileceğinden ilk celsede dava düşüyor. Tokatlıyan kurtuluyor.
Kevork Fatin, Berç Keresteciyanla dostluğu gibi Türk Dil Kurumu’nun kurucusu Agop Dilaçar ile de yakın arkadaş.
Dolmabahçe’deki dil kurultaylarına da katılıyor.
1923’e kadar Pera müddeiumumi (savcı) yardımcısı olan Kevork Fatin (Günter), Cumhuriyetin ilanından sonra tüm Müslüman olmayan diğer kamu görevlileri gibi nedensiz bir şekilde kamudan atıldı. (Biz nedensiz olmadığını biliyoruz tabi)
4 yıl işsiz kaldıktan sonra, avukatlık izni çıktı ve Kevork Fatin ancak, Tokatlıyan handa mütevazı bir yazıhanede avukatlığa devam edebildi.
“Ecnebiler bir adım öne!”
Tokatlıyan handa küçük avukatlık bürosunda 12 yılda servet sahibi olma ihtimali yoktu. Kendisine tahakkuk ettirilen varlık vergisini eski ‘yetkili’ dostlarını araya sokarak, zar zor bir nebze düşürebilmişti.
Oğlu Tatyos Günter o sırada askerde.
Dönemine göre iyi eğitim görmüştü Tatyos.
İstanbul’un en iyi Ermeni okullarından biri olan Getronagan’dan 1938’de mezun olmuştu. Askerden önce bir arkadaşı ile basmane de staj yapmışlardı ve askerlik dönüşü basmane açma hayalleri vardı.
1941’de Polatlı Topçu Okulu’nda öğrenciydi.
Polatlı da eğitim alırken nerdeyse Müslüman öğrenciden çok gayrimüslim öğrenci olduğunu görür ve arkadaşlarıyla bu işin sıkıntı yaratacağını düşünür.
Öyle de olur.
İsmet Paşa’nın, Polatlı topçu birliğine yaptığı ziyaretin hemen ardından kimin gelecekte subay olabileceği ile ilgili özel bir sınavın peydah olması da şans eseri değildir belki de.
Ari ve Badrig Günter’in babasından aktardıklarına göre yurtdışında eğitim görmüş bazı öğrenciler bile Polatlı Topçu Okulu’na eğitim almaya geliyorlar.
Genç Tatyos, basmane kurma hayalinde, ama subay olmak da istiyor.
Sınava giriyorlar.
İyi not alıyorlar.
Subay olacaklar.
Sonra bir gün herkesi tek sıraya diziyor sınav sorumlusu:
“Ecnebiler bir adım öne çıksın!”
Ecnebi ‘yabancı devlet uyruğunda olanlar’ demek ya. Kimsede tık yok. Ayrımcılığa uğrayacaklarını beklemiyor bizim naif naMüslümanlar.
Bir kez daha tekrarlıyor:
“Ecnebiler bir adım öne çıksın!”
Yine tık yok. Herkes ‘Yahu biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız’ diye düşünüyor.
Bir kez daha:
“Ecnebiler bir adım öne çıksın!”
Yok olmuyor.
Herkes anlıyor ne olacağını ama onlar direniyor anlamamakta…
En sonunda komutan açıkça demek zorunda kalıyor:
“Rum, Ermeni ve Yahudiler bir adım öne!”
İçeri alıyorlar, ayrı bir sınava tabi tutuyorlar. Okulun yöneticileri ve öğretmenlerinin bile çözemeyeceği zor sorular soruluyor o sınavda.
Bizim ‘ecnebi’ler onu da yapıyorlar.
En sonunda ağzından baklayı çıkarıyor sorumlu:
“Ağzınızla kuş tutsanız dahi sizi subay yapmayacağım”
Günter’in 1941 sonu 1942 başı okuldan çıkarılması bu şekilde oluyor. Apoletler sökülüyor.
Tüm kazandıkları ödüller madalyalar alınıyor o dönemde Müslüman olmayan askerlerden.
Basmane hayali ile eve dönüş yolu tutuluyor.
Baba bir yol bulur belki de.
Evde ise başka bir yangın var.
Varlık vergisi.
Polatlı topçu okulundaki ‘ecnebiler’ den sadece subay olma hakkını değil, ülkede yeni bir yaşam kurma hakkını da aldıklarını farkına varıyor belki de genç Tatyos.
Ama direniyor.
Kevork efendi elinde avucunda ne varsa tamamını varlık vergisine veriyor.
Ne olur ne olmaz. Sağı solu belli olmaz bu memleketin diye de 714 liralık son taksit makbuzunun arkasına “Kevork Fatin vergi borcunun tamamını ödemiştir” şerhi koyduruyor.
İşte size gerçek dünyadan gerçek bir hikâye.
Direniş, Günter ailesinin damarlarında akıyor.
Bunca haksızlığa rağmen Türk Ermeni Teali cemiyeti kuruculuğundan, Pera Savcılığı’na, Polatlı Topçu Okulu’ndan tavla turnuvalarına…
Günter ailesi Türkiye’de yaşama mücadelesinden hiç vazgeçmedi..
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***