HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Müslümanlar arasında 14 asır öncesinde iktidar kavgası yüzünden başlayan kanlı kavga, bugün toplumsal hayatımıza hâlâ yön veriyor. Alevi ve Sünni diye yapılan ayrışma, hayatımızı şekillendirmeye devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevilerle evlenme konusunda verdiği fetvadan sonra şimdi de fıkıhçı Prof. Hayrettin Karaman’ın aynı konuda söyledikleri gündemde.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Müslüman bir kızın ancak Müslüman biri ile evlenebileceği yolundaki bilinen fetvasından sonra şimdi de Saray fetvacısı Prof. Hayrettin Karaman’ın aynı doğrultuda ortaya koyduğu görüşleri gündemde.
Önce Prof. Hayrettin Karaman’ın yıllar önce yazılmış ve yeniden gündeme getirilen Alevi gençle evlenme hakkındaki görüşlerini paylaşayım. Karaman’a Alevi inançlı birisi ile Sünni inançlı bir kızın evlenip evlenemeyeceği soruluyor. Karaman’ın kendisine ait internet sitesinde cevabı şöyle:
“Alevilik babadan oğula geçen bir soy, bir kan bağı değildir. İnsan bugün Alevi, yarın dönüp Sünni veya tersi olabilir. Bu gencin ailesi Alevi olmakla beraber gencin kendisi İslam’a Sünniler gibi inanıyorsa, Amentüyü bizler gibi kabul ediyorsa o makbul bir Müslüman’dır.
“Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa, Alevilere ait olup İslam ile bağdaşması mümkün olmayan inançları ve uygulamaları muhafaza ediyorsa o genç ile Sünni bir kız evlenemez. Durumunuzu buna göre inceler kararı siz verirsiniz.” (1)
KARAMAN’A KIZANLAR BİR DE ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD’UN FETVALARINI GÖRSELER
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve yeniden gündeme gelen Prof. Karaman’ın Alevilerle evlenilme konusunda verdiği fetvalar tartışılıyor. Bu fetvalar, nihayetinde Alevi bir gençle evlenilmeyeceğinden ibaret.
Bu fetvaları ağır bulanlar, bir de 29 yıl (28 yıl 11 ay) şeyhülislamlık yapan Muhammed Ebussuud’un Alevilerle ilgili fetvalarına görseler ne derler acaba?
Pek çok yerde karşımıza çıktığı gibi Muhammed Ebussud, Yavuz Sultan Selim olarak bilinen I. Selim döneminde şeyhülislamlık yapmadı. 1490’da doğan M. Ebussuud, kendi kariyerindeki ilk önemli görev olan İstanbul kadılığına I. Selim’in ölümünden (1520) 13 yıl sonra getirildi (1533).
Şeyhülislamlık makamına oturması ise I. Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman) (Padişahlığı: 1520-1566) dönemine rastlar.
Ebussuud Efendi ve heyeti, görevde olduğu dönemde bir fetva fabrikası gibi çalıştı. Prof. Dr. Erhan Afyoncu, bir günde verilen fetva sayısının bini geçtiğinin çok olduğunu yazar. “Tarihimizden İlginç Fetvalar” başlıkla makalesinde, “Kanunî Sultan Süleyman’ın meşhur şeyhülislâmı Ebussuud Efendi, bir gün sabah namazından ikindi namazına kadar, adamlarıyla birlikte ne kadar fetva yazdıklarını hesapladığında, o gün 1413 fetva verdiği çıkmıştı” diye not düşer. (2)
I. Süleyman’ın ölümünden sonra 8 yıl daha şeyhülislamlık makamında kalan Muhammed Ebussuud, hemen her konuda fetva verdi. En çok bilinen fetvaları ise iki konuda oldu. Bunlardan biri bugünkü faiz sisteminin öncüsü olan para vakıflarına ilişkin verdiği fetva idi. Faize verdiği cevaz ile para vakıflarının önünü açtı, ancak kendisini tartışmaların hedefi haline getirdi. (3)
Diğer önemli fetva ise Aleviler konusunda oldu. Para vakıfları konusunda akılcı ve toplumun ihtiyaçlarına göre fetva veren şeyhülislam, Aleviler konusunda ise bir o kadar katı. Osmanlı ile bugünkü İran coğrafyasında hüküm süren Safevi devleti arasındaki acımasız siyasi rekabet, şeyhülislamın fetvalarına da aynen yansır.
Dini ve siyasi iktidar arasındaki sıcak ilişkinin boyutunu ise Kanuni Sultan Süleyman’ın son seferi olan Zigetvar’dan şeyhülislama yazdığı mektup ortaya koyuyor. Kanuni, hasta olan şeyhülislama gönderdiği mektuba, “Halde haldaşım, sinde (mezarda) sindaşım, âhiret karındaşım, tarîk-i hakda yoldaşım Molla Ebüssuûd Efendi Hazretleri” diye başlayıp “Bende-i hudâ Süleyman Hân-ı bî-riyâ” diye bitirir. (4)
YUNUS EMRE’NİN KATLİNE FETVA
Şeyhülislam fetvaları, Latin alfabesine çevrilerek günümüz Türkçesine aktarıldı. Bu konuda en dikkate değer çalışmalar, Ertuğrul Düzdağ, Necati Demirtaş, Betül Algın, Süleyman Kaya, Pehlül Düzenli tarafından yapıldı.
Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin para vakıfları fetvası, kendi döneminde, Alevilerle ilgili verdiği fetva ise bugüne kadar devlete yön vermiş oldu.
Ebussuud’un katılığından yalnız kendi dönemi nasibini almaz. Şeyhülislam, geçmiş dönemlere ilişkin de fetvalar verir. 13. yüzyılda yaşayan ünlü gönül şairi Yunus Emre’nin yazdığı bazı şiirlerle küfre girdiğine hükmeder.
“Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni.”
Bu sözleri ancak küfür içinde olan birisinin sarf edebileceğinin fetvasını veren Ebussuud, tekkelerde Yûnus Emre’nin şiirlerinin okunmasını “küfr-i sarîh” görecek kadar katı bir tutum takınır. Sûfîlerin bu sözlerle zikir yapmalarını “kâfirlerin horoz tepmesi” olarak nitelendirir ve onları kâfirlere benzemekle itham eder. Bu dönüşleri ibadet olarak gören sûfîlerin mürted (dinden dönmüş) olduğuna ilişkin fetva verir. (5)
‘ALEVİLER KÜFRE VE SAPKINLIĞA DÜŞTÜLER’
Kızılbaşları Şiîlikten farklı şer, fesad, küfr ve bidate sapan bir küfür mezhebi olarak gören Şeyhülislam Ebussuud’a Alevilerle ilgili fetva almak için şu soru sorulur:
“Soru: Kızılbaş topluluğunun (Alevilerin) dine göre topluca öldürülmesi helal midir ? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler şehit olur mu?
“Cevap: Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu, en büyük, en kutsal savaştır. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur.”
“Soru- Adı geçen topluluk Şii olduğunu ileri sürer, lâilâheillâllah derken bu aşamayı gerektiren davranışlar nedir, açık-seçik, geniş bilgi verile!
“Cevap: Peygamber,’Ehl-i sünnet topluluğunun da içinde bulunduğu yetmiş üç topluluktan yalnız ehl-i sünnet kurtulacak, ötekiler ateşe atılacaktır’ buyurmuştur. Bu Kızılbaş topluluğu o yetmiş üç topluluktan bile değildir. Her birinden biraz kötülük, biraz suç, biraz ortalığı karıştırıcılık almış, kendi inançlarına göre benimsedikleri küfre, sapkınlığa katıp karıştırmış, yeni bir küfür yolu yaratmışlardır.
“Gün geçtikçe çoğalmaktadırlar. Şimdiye kadar sürdürdükleri bilinen kötülükleri, suçları konusunda şeriat kuralları gereğince geniş anlamlı yargı şudur: O acımasız kişiler yüce Kur’an’ı, yüce şeriatı, İslam dinini küçümsemekle, şeriat kitaplarını yermekle, ocağa atıp yakmakla, din bilginlerini kendi bilimleri uğruna acımasızca suçlamakla, liderleri (şeyhleri) olan arabozucu kötü kişiyi Tanrı yerine koyup önünde eğilmekle, haram olduğu kesinlikle ortaya konan, dince yasaklanan içkileri üretip içmekle, Ebubekir ve Ömer’e sövmekle kâfir olduklarından başka; Peygamber’e bile kötü sözler söyledikleri ortaya çıktığından, çağlar boyunca gelen bilginlerin ortak konuda birleşen yargıları gereğince katledilmeleri uygun görülmüştür. Suçlulukları konusunda kuşkuya kapılanlar da suçludur.” (6)
Görüldüğü gibi, Ebussuud, sadece Alevilerin katline fetva vermez, onların suçlulukları karşısında şüpheye düşenleri de suçlu görür.
Benzer şekilde Osmanlının meşhur isimlerinden Müfti Hamza da Kızılbaşları kafir olarak görür. Bunlara ait cemiyeti dağıtmanın bütün Müslümanlara vacip ve farz olduğunun altını çizer. “Kafir” olarak nitelendirilen Kızılbaşlara karşı girişilecek savaşın cihat olduğu, öldürülmelerinin caiz, mallarının, çocuklarının ve eşlerinin helal, nikahlarının batıl, onlardan doğan çocukların her birinin veled-i zina ve kestiklerinin leş olduğuna hükmediliyor. (7)
‘AFYON HARAM’ DİYEN ŞEYHÜLİSLAMIN OĞLU AFYONDAN ÖLDÜ
Emevi İmparatorluğunun kurucusu Muaviye’ye lanet edenin cezalandırılıp hapsedilmesi gerektiği yolunda hüküm veren Ebussuud, Karagöz Hacivat seyretmeden, kahve içmeye kadar pek çok konuda fetva verdi.
Ebussuud’un fetvalarından birisi de afyon içmeye yönelikti. Afyon içmenin haramlığına ilişkin fetva veren şeyhülislamın oğlu da afyon müptelalığından öldü. Resmi Osmanlı tarihçilerinden tarihçi Ali Efendi, ünlü Peçevi tarihinde şeyhülislamın ünlü ulema arasında sayılan oğlu Molla Şemseddin Ahmed ve Molla Mehmed’i de anlatır.
Molla Ahmet ile ilgili “…Tarihçi Ali Efendi’nin yazdığına göre Molla Ahmet, afyon ve afyon şurubu içmeye düşkün olduğundan, sonunda mide ve bağırsakları harap olarak yaşı henüz otuzu bulmadan 970 (Miladi 1562-63) tarihinde ölmüştür…” (7)
DİYANET İŞLERİ’NİN EBUSSUUD’U GÜNÜMÜZE TAKDİMİ
Diyanet İşleri Başkanlığı, her ay “Diyanet Dergi” diye bir yayın organı ile milyonlarca kişiye ulaşıyor. Derginin Kasım 2010 sayısında Kanuni Sultan Süleyman ile Şeyhülislam Ebussuud arasında şiirli fetvayı konu eder.
Hükümdar, ağaçlara zarar veren karıncaların öldürülmesine cevaz olup olmadığını şiirle sorar:
Dırahta ger ziyan etse karınca
Günâhı var mıdır ânı kırınca?
(Eğer karınca ağaca zarar veriyorsa, onu yok etmenin bir günahı var mıdır?)
Türkçe ve Arapça birkaç şiir denemesi bulunan şeyhülislam, fetvasını aynı vezin ve kafiye ile verir:
Yarın Hakk’ın dîvânına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca (8)
Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı ve Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın verdikleri fetva, Osmanlı şeyhülislamı Ebussuud’un verdiği cihat fetvası yanında hayli masum kalıyor.
***
DİPNOTLAR:
- http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00415.htm
- https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2018/02/25/tarihimizden-ilginc-fetvalar
- https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/osmanli-para-vakiflari-faizsiz-finans-sisteminin-temelini-olusturuyor/1894907
- Dr. Akgündüz Ahmet, İslam Ansiklopedisi, Ebüssuûd Efendi maddesi.
- https://islamansiklopedisi.org.tr/ebussuud-efendi
- Ertuğrul Düzdağ: Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İst. 1972,s. 110- 111
- Allouche, Adel. Osmanlı-Safevi İlişkileri (Kökenleri ve Gelişimi). İstanbul: Anka Yayınları, 2001.
- Peçevi Tarihi, Kültür Bakanlığı Yay., 1992, c. 1, s. 52
- Genelkurmay Başkanlığı ‘nınTunceli Kanunu’nun yürürlük süresinin uzatılması önerisi hakkında Başvekalet’e, Dahiliye Vekaleti’ne, Genelkurmay Başkanı Mareşal imzasıyla yazılan 9.6.1939 tarihli belge.
- https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=1335
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***