Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetlerini sormak ve faillerin yargılanması için her hafta düzenledikleri eylemlerinin 870’incisini düzenledi. Pandemi nedeniyle online gerçekleştirilen bu haftaki eylemde 700’üncü haftada polis saldırısı sonrası gözaltına alınıp haklarında dava açılan Cumartesi İnsanları’nın, 24 Kasım’da görülen 3’üncü duruşmalarında yaşananlara dikkat çekildi.
Açıklamada ilk olarak İstanbul Barosu adına Cumartesi Anneleri’nin avukatlarından Tuğçe Duygu Köksal, konuştu. Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü haftaya kadar herhangi bir sıkıntı yaşanmadığını belirten Köksal, “Fakat annelerin 700’üncü hafta eylemi hakkında bir iddianame düzenlendi ve iddianame kabul edildi. Bundan dolayı anneler yargılanıyor. Burada anayasadan kaynaklanan temel bir hakkın söz konusu olduğu bu yargılamanın AİHM içtihatlara aykırı yürütülen bir dava olduğunu, bu eylemlerin suç olmadığını ve tüm sanıklar hakkında beraat verilmesi gerekirken maalesef yargılanma hala sürmekte. Umudumuz şudur ki yargılamanın ertelendiği tarihte görülecek mahkemede bütün kişiler hakkında beraat kararı verilmesini istiyoruz” dedi.
‘SUÇU ÖRTME ÇABASI’
Bursa Barosu adına konuşan Cumartesi Anneleri avukatlarından Cahit Kırkayak, devletin Cumartesi annelerine yaklaşımının bir suçu örtme çabası olduğunu belirterek, “Çünkü devlet bütün yurttaşların yaşam hakkını korumakla mükelleftir. Sorumluların ortaya çıkarılıp yargılanmaması devletin suç ortağı olduğu anlamına gelir. Cumartesi Anneleri’nin çocuklarının akıbetini sormaya ve faillerinin yargılanmasını istemeye hakları vardır. Bizler de Cumartesi Anneleri’nin yanında olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘BÜTÜN TALEPLER REDDEDİLDİ’
Diyarbakır Barosu adına söz alan dava avukatlarından Diyar Çetedir, Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eylemlerinde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarının altını çizerek, “Cumartesi Annelerinin eylemi bir izne tabi değildir. Bu eylemin bir izne tabi olmadığını mahkemeye sunmamıza rağmen mahkeme taleplerimizi göz ardı ederek bütün taleplerimiz reddedilmişti. 700’üncü haftada yaşananlar kolluğun görevini kötüye kullanması biçiminde değerlendirilmesi gerekir. Davada mahkemenin tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle verdiğimiz reddi hakim talebimiz dahi reddedilmiştir. Diyarbakır Barosu olarak bu güne kadar bütün hak ihlalleri karşısında durmuş bulunmaktayız. Bu nedenle bizler Cumartesi Annelerinin davasının bütün aşamalarında yanlarında olacağımızı ifade ediyoruz” diye konuştu.
‘YASALARA MEYDAN OKUDU’
Haftanın basın açıklamasını ise 1995 yılında gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Jiyan Tosun okudu. Eylemlerinin 700’üncü haftasında hiçbir hukuki gerekçe olmaksızın Galatasaray Meydanı’nın kendilerine yasaklandığını belirten Tosun, 700’üncü haftada belgelenmiş kötü muamele ve işkenceye maruz kaldıklarını söyledi. Ardından haklarında dava açıldığını dile getiren Tosun, “Davanın 3. duruşması 24 Kasım 2021 tarihinde İstanbul 21.Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma boyunca mahkeme, yargılananlara güven verecek bağımsız ve tarafsız bir tutum sergilemedi. Gözaltında kaybedilen insanlarımızı ararken karşılaştığımız hukuksuzluk, ne yazık ki biz yargılanırken de devam etti. Duruşma, salgın koşullarına uymayan bir salonda, adeta salondakilerin sağlıkları tehlikeye atılarak yürütüldü. Tüm haklı taleplerimiz gerekçelendirilmeden reddedildi. Bize peşinen cezalandırılacağımız duygusu yaşatıldı. Yargılama faaliyetini yürütürken, hukukun üstünlüğüne saygılı olduklarını göstermek, yargının dürüstlüğüne ve bağımsızlığına güveni yükseltecek biçimde davranmak zorunda olan mahkeme heyeti adeta kendilerini bağlayan mevcut yasalara dahi meydan okudu” dedi.
‘ADALET TALEBİNDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğuna vurgu yapan Tosun, şöyle devam etti: “Mahkeme, Anayasa’nın uluslararası hukukun güvencesinde olan haklarımıza ve temel özgürlüklerimize saygı göstermelidir. Bu yargı tacizi son bulmalı; her duruşmada tekrarladığımız gibi dava ‘derhal beraat kararı’ ile sonuçlanmalıdır. Hak ve özgürlüklerimizin güvencesi olması gereken yargının hak ve özgürlüklerimizi tehdit aracına dönüştürülmesini kabul etmiyoruz. Biliyoruz ki hak ve özgürlüklerin güvence altında olmadığı bir yerde, insan onuruna yakışır bir hayatın yaşanması mümkün değildir. Kimse bedel ödeterek bizim cesaretimizi kırabileceğini düşünmesin. Bizim kaybetmeyi göze alamayacağımız tek şey insanlık onurumuzdur. Susmayacağız, insanlık onurumuzun gereği olarak hakikat ve adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz. (MA)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***