YORUM | M. NEDİM HAZAR
Hikaye malum; metroda yaşanan bir dışkı olayı ve köpeğe kurulan kumpas…
İşin içinden Pelikan kokuları gelse de, meseleye kötülüğün tarihsel bağlamından bakmakta sayısız yarar olduğuna inanıyorum.
Kötülük ve kötülerin, yoğunluk, etkinlik ve aktifliği hakkında tarihsel bir veri yok sanırım. Şunu demek istiyorum; eskinin mi kötüleri daha fenaymış, yoksa bugünün mü, ya da nüfus yoğunluğuna göre eskiye düşen kötü miktarı mı fazlaymış, yoksa bugünküler mi bahtsız?
Köken ve türleri hakkında şüphesiz çok kafa yorulmuş, bilimin kendi disiplini içerisinde bu konuda çok değerli tespit ve gözlemler yapılmıştır. Ancak hiçbir tarihsel ve bilimsel veri, bizatihi şahit olmak kadar değerli olmasa gerek. İş bu nedenle, günümüzde yaşananların kötülük tarihi açısından mühim ve ibretlik olduğunu düşünüyorum.
Şu veya bu şekilde yapılan zihin çabuklukları ya da kitle psikolojisine hakim olmanın getirdiği birtakım avantajlar neticesinde oluşturulan algı rahatlığıyla, giderek yükselen kötülüğün, günümüzde fark edilir boyutun bir miktar sınırları dışına çekilmesi yaşananların tarihselliğini değiştirmiyor. Zaman geçtikçe olayların üzerindeki sentetik cüruf giderek incelip sonra tamamen kalkacak ve fenalığın boyutu ve akıl dışılığı ile beraber, sebepleri de daha belirgin halde tebarüz edecektir.
Eskiden, belki de aynel ve hakkalyakin yaşayan kuşaktan olmadığımızdan kötülüğe dair sınıflandırmaları oldukça romantik şekilde yapıyormuşuz. Kötülüğün yükselişine bu kadar yakından şahit olup, hele hele bir dönem giyilen aldatıcı kostümlerinden dolayı kötülüğün cemaziyülevveline vâkıf olmak can yakıcı bir sahicilikte gösteriyor manzarayı.
Kötülük farklılık ve derecelerinin, değişik beden ve şahs-ı manevilerde olduğunu zannetmek romantik bir yanılgıdan ibaretmiş meğerse! Kötü, dönemsel olarak farklı kostümlere bürünebilme yeteneğiyle illüzyonun büyüklüğü nispetinde etki oluşturabiliyormuş.
Türk sinemasını ele alalım… Yeşilçam’daki temel kötü karakterleri mesela…
Önder Somer ile temsil edilen, asil, hatta aristokrat bir kötü tipoloji var Yeşilçam’da. Fenalık yapmadan önce kurbanını kendine aşık edebilecek kadar karakterli görünen etkili bir temel arketip. Sadece ağına düşüreceği genç kıza hasar vermez, ailesine, anne-babasına, kardeşine de yapar fenalık. Babasını iflas ettirir mesela, ya da kardeşini hapse düşürür!
Nuri Alço prototipi daha belki profil olarak çok farklı bir hayat katmanında değil ama daha basit yöntemlere sahip. Malum gazoz-ilaç tuzağı. Önder Somer’in oynadığı karakterlerden daha kestirme bir yol ile amacına ulaşan kötülük…
Tecavüzcü Coşkun (tiplemesi) ise istediğine en kestirmeden giden lakin en bayağı yöntemleri kullanan en düz kötü karakter. Başka hesabı, kitabı yok. Sadece hedefe kilitlenmiş durumda ve en itici bir şekilde yapabiliyor bunu. Önceki kötüler, yaptıkları fenalıkları gizleyebilme, hatta iyilikmiş gibi sunabilme kabiliyetine sahipken, Coşkun’un öyle bir derdi yok!
Rahmetli Erol Taş’ın pek çok filmde canlandırdığı otoriter kötü karakter ise, yukarıda bahsini ettiğim tüm kötücül durum ve tipolojiyi barındırmakla beraber duruma göre açık ediyor. Kötülük bu anlamda ihtiyaca binaen görünür hale geliyor. İhtiyaç duyulmadığı anlarda kendine ayrılan gölgelikte kullanılmayı bekliyor. Jung bu tipolojiye Kral Arketipi diyor. Yani tüm arketiplerin bileşkesi.
“Bende yok, başkasında da olmasın”, kötülüğün bir mertebesi ve durumu. “Bende olsa da, olmasa da, başkasında hiç olmasın, hatta hiç kimsede olmasın” ise fenalık kariyerinin epey üst basamaklarından biri. Unutmayalım, kötülüğün bir özelliği de, iyilikten elde ettiği kazanımlardır. Yani iyiliğe ne kadar zarar verirse çifte kazanç sayar kendine. Doğrudur da bu hesaplama.
Bugün yaşanan kötülükleri, örneğin Boji’ye bile kumpas kurabilecek kadar bayağılaşmayı biraz da kötülük perspektifinden ele almak gerekiyor.
Nasıl bir nefret, köpek pisliğini cebinde taşıyıp metro koltuğuna taşıyabilecek kadar insanı insanlıktan çıkarabilir?
Nasıl bir kötülük derekesi insanı bu kadar aşağılaştırır?
Bunun cevabını alabilmemiz için siyasal İslamcı rejimi iliklerimize kadar yaşamak durumunda kalmalıymışız meğer.
“Yaşasın kötülük!” günümüz iktidarının şiarı olmuş maalesef.
Bakalım daha dip nerelerde?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***