YORUM | ALPER ENDER FIRAT
AKP iktidarı, ideolojik devletin nasıl pespaye bir yönetim biçim olduğunu, devlet gücünü kullananların yolsuzluk ve hırsızlıklarına bu ideolojilerini nasıl perde ettiklerini de bize ayan beyan gösterdi.
Bu ideolojik pespayeliği SSCB’den İran’a, Sudan’dan Kuzey Kore’ye kadar her yerde yeterince gördük.
Sudan’da İslamcıların iktidarı ele geçirmelerine ön ayak olan Sudanlı lider ve siyasetçi Hasan El Turabi, denetimsiz bir iktidarın ülkeyi nasıl bir iflasa götürdüğünü çok önceden fark etmiş ve iktidara gelmesine neden olduğu Ömer El Beşir ile ilişkileri kesmişti.
Turabi, Ömer El Beşir dönemini anlatırken ideolojik devletlerin nasıl yozlaştığını da gözler önüne seriyor. Turabi, 2007 yılında El-Hiwar televizyonuna verdiği röportajında Beşir ve çevresindeki kadroların yolsuzluklar ve güç zehirlenmesi nedeniyle nasıl değişim geçirdiklerini anlatmıştı. “El Beşir iktidara gelmeden önce ‘Eğer ailem için bir ev bile inşa edersem beni asın’ diyordu. Yollarımız ayrıldığında ülkede yolsuzluk öylesine aleni bir hale geldi ki, herkesi kapsadı. İktidar, devletin malını ve paralarını eşi benzeri görülmemiş bir şekilde çalıp çırptı. Sadece devletin zirvesinde değil, üst birimlerinden alt birimlerine kadar her yere yayıldı. Herkes ‘Yetkililer çalıyorsa petrol gelirlerini zimmetlerine geçiriyorlarsa, bizim neyimiz eksik’ demeye başladı.”
Turabi röportajında yolsuzluk ve hırsızlığın Sudan’ı nasıl sarmaladığını, pervasız yöneticileri nasıl bir bataklığa çektiğini tek tek anlatıyor ve çok önemli bir şey söylüyor: “İktidara geldiğinde kendisini engelleyecek bir kriter ya da ölçü olmayan kimse, Allah’ın kendisini gözetip denetlediğini de unutur. Yolsuzluk, mal sevgisi ve ihtirası bir kanser gibi yavaş yavaş yayılarak onu ele geçirir ve ne kadar çalsa da doymaz.”
Denetlenmeyen, engellenmeyen, hesap sorulmayan iktidar, kim olursa olsun zıvanadan çıkardığını 2007’de söyleyen Turabi yıllar öncesinden sanki Türkiye’de olacakları da anlatmıştı.
İdeolojik görüntüsü olan iktidarlarda, bu ideoloji sadece hırsızlığı maskelemeye yarıyor. Soru soran, acaba diyen, biz yola çıkarken böyle konuşmuyorduk diyen herkesin ideolojiye ihanet eden birer hain(!) olması an meselesidir.
Bu durum sadece İslamcılara özel bir şey de değildir, 28 Şubat sürecinde, askerlere destek veren medya patronlarının, iş dünyasının da Kemalizm ve laiklik maskesi altında bankaları nasıl boşalttıklarının ülkeyi talan ettiklerini de hatırlayalım. AKP’nin iktidara taşınmasına neden olan ekonomik kriz de Kemalizm maskesi altında yapılan talan sayesinde olmuştu.
Bütün bunları AKP’den sonra ne olacak, ülkenin yaraları nasıl sarılacak sorularına cevap aramak için hatırlatıyorum.
Bugünkü şartlarda AKP yerine başka bir parti, mesela CHP ya da İYİ Parti iktidarı ülkedeki yaraları sarabilir mi? Daha doğrusu bu partilerin ülkede AKP’den farklı bir siyaseti inşa etmeleri mümkün müdür? Bunlar ülkeyi en fazla AKP öncesi Türkiye’sine dönüştürecekler de AKP öncesi Türkiye ideale yakın bir ülke miydi, orada her şey yolunda mı gidiyordu?
CHP de, İYİ Parti de neticede birer ideoloji partisi ve bu kimliklerinden ayrışmaya da pek niyetli görünmüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme çıkışı kapsayıcı ve farklı ideolojilere de kucak açmaya niyetlenmiş bir girişim ancak bunun ne kadar başarılı olacağı kocaman bir soru işareti. Üstelik kendi içinde de bir sürü korkaklığı, ürkekliği de barındırıyor.
Yani korkarım ki bir siyasi parti ülkenin yerle bir edilmiş halini tedavi etmesi mümkün görünmüyor.
Oysa, Türkiye’nin AKP sonrası en büyük ihtiyacı; tek ideolojisi “adalet” olan yeni bir devletin kurulmasıdır. Bu devlet hiçbir kimlikle, hiçbir aidiyetle, hiçbir inançla mücadele etmeyi kendine amaç edinmeyecek, evrensel hukukun belirlediği kriminal suçlar haricinde kimseye musallat olmayacak!
Bu devlet aidiyet olarak en azınlıktan, en büyük çoğunluğa kadar herkese eşit yakınlıkta, ülkedeki her vatandaşın kanunla belirlenmiş haklarını şeksiz şüphesiz koruma altına alacak bir anlayışla yeniden kurulmadıkça biz yaşadığımız her şeyi sadece tekrar edip duracağız.
Devleti, kimlikler hesaplaşmasından kurtarmadıkça, birilerinin falanla mücadele, filanları ortadan kaldırma, birileriyle hesaplaşma alanı olmaktan çıkarmadıkça, zalimler ve mazlumlar yer değiştirip duracak, ülke enerjisini bu iç çekişmelerle yok edip yok olmaktan kurtulamayacak.
Bugün Türkiye’deki siyasi partilerin tamamı birbirine benziyor, sadece küçük nüanslarla ayrışıyorlar. Bizi bu bataklıktan AKP’ye benzeyen başka bir siyasi partinin kurtarabilmesi de mümkün değil.
Böyle bir devletin kurulmasından sonra seçilmiş siyasi partilerin kanunların çizdiği çerçevede ülkeyi sağlıklı bir şekilde yönetmesi mümkün olabilir. Ancak böyle bir yapı, bir siyasi iktidarı denetleyebilir. Denetlenemeyen iktidar gücü AKP’de gördüğümüz gibi dünyadaki herkes için çok büyük tehlikedir.
Hak, adalet, etik değerler, ahlak hepsi öğretilebilir ve öğrenilebilir şeylerdir. Bu konulardaki zafiyetin yükünü topluma yıkıp sıyrılmak sadece kolaycılıktır. Bunları topluma öğretmeye niyet etmiş bir kurucu akıl bunu başarabilir. Avrupa’da bunu başardılar.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***