Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uyguladığı faiz politikasının doğru olduğunu iddia ederek, “İnsanlarımızın ekonomik sıkıntılarını biliyoruz, artan döviz kurlarından yakınmalarının farkındayız. Ancak takip edilen politikalar doğrudur, yakında her şey düzelecektir” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şöyle:
‘SİYASET ANI VE GÜNÜ KURTARMA TELAŞINA BUGÜNE KADAR HİÇ KAPILMADIK’
‘‘Bizi bilen bilir, kendimiz için bir şey istemeyiz. Siyasi mücadelemizin yol haritasında akıl, iman, denge yer almaktadır.
MHP, içinde milletin olmadığı, insanımızı refahının gözetilmediği hiçbir hedefi asla kabul etmeyecektir.
‘Adım adım 2023’ , ‘İl il Anadolu’ temasıyla sürdürdüğümüz çalışmalarımızın esası ve özü bu düşüncelerimizde mahfuzdur. 30 Ekim’den bugüne kadar 55 ilimizi ziyaret ettik, gittiğimiz her yerde coşkuyla karşılandık.
Bütün teşkilatlarımızı bir kez daha tebrik ediyorum. İnanıyorum ki verdiğimiz selamla bin kalbe girdik. Şu hususu özellikle aklınızda tutunuz. Dedikodular, fitne ve fesatlar bizleri yıldıramaz, bizleri korkutamaz, yolumuzdan caydıramaz. Bu kutlu davanın önüne asla sekte vuramaz. Kim Türk milletinin hasmıysa eğmeden bükmeden söylüyorum ki bizim de sonuna kadar hasmımızdır.
Bizim tarafımız millettir, demokrasidir, gariplerdir, tüyü bitmemiş yetimlerdir. Cumhur ittifakına sahip çıkan Türkiye sevdalıları bundan sonra da olacaktır.
Öğretmen köklü nesillerin mimarıdır. Öğretmen bir şahıstan şahsiyet çıkaran, insana insanın inceliğini anlatan sanatkarlardır. Yarın Öğretmenler Günü’nü kutlayacağız.
Sınıfında öğrencileriyle baş başa kaldığında kirasını nasıl ödeyeceğini, nasıl geçineceğini, borç yükünün altından nasıl kalkacağını düşünen bir öğretmenin verimli olması mümkün değildir
Geleceğimizden tasarruf edemeyeceğimize göre hiçbir hakkı öğretmenlerimize çok göremeyiz. Atanamayan öğretmen sorununa neşter vurulmalı, bu konu artık kapanmalıdır.
Ülkemizin daha çok gelişmesi öğretmenlerin kalitesinde, eğitim materyallerine, güncel kütüphanelere, geliştirilmiş müfredata bağlıdır. Bunların hepsi gereklidir. Kalifiye ve iyi motive olmuş öğretmenler olmadan diğerlerinin hiçbir anlamı olmayacaktır. Parti olarak öğretmenlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesi için elimizden gelen her çabayı göstereceğiz.
“KILIÇDAROĞLU’NUN, DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLA NEDİR?”
Doğru bildiklerimizi, doğru gördüklerimizi, inandığımız değeleri birileri güceniyor, kızıyor diye söylemekten çekinmeyeceğiz. Varsın fincancı katırları ürkerse ürksün. Zülfüyareye dokunmak gerekiyorsa dokunacağız.
Türkiye’ye karşı nerede bir cephe açılmışsa; CHP’den İP’ine, HDP’den marjinal örgütlerine hepsi oradadır. Zillet partilerinin hem yönetim sistemiyle, hem milli birliğiyle istiklal davasıyla iflah olmaz meseleleri vardır. Kılıçdaroğlu, geçen hafta bir Yunan medyasına demeç vermiş; yine çuvallamış. Kılıçdaroğlu, ‘İktidara geldiğimizde Ortadoğu Barış Teşkilatı’nı kurucağız’ demiş. Sayın Kılıçdaroğlu; savaş nerededir? Irak’ın kuzeyinde Pençe harekatı kapsamında 731 teröristin etkisiz hale getirilmesi Kılıçdaroğlu’nu rahatsız mı etmiştir? Türkiye düşmanlarıyla kucaklaşmak maksadıyla helalleşme sayfası açan Kılıçdaroğlu’nun, dilinin altındaki bakla nedir?
Bu partinin grup başkanvekili HDP’nin terörle bağlantısını görmedim demiştir. Bre gafil görüyor ama itiraf edemiyorsun! Cümle alem gördü de bir tek siz mi göremediniz? Bu nasıl bir boş kafadır! Bu katile hayran olmuş sefil bir kafadır. Demirtaş’ın ve Kavala’nın tutukluluğunu doğru bulmuyoruz demiştir. Bu ülkede kuyumuzu kazmaya çalışan Soros’çulara yer yoktur.
YÜZDE 50+1 AÇIKLAMASI
İP’in başkanı Türkiye’nin farklı mahallerine bölündüğünü söylüyor bu bölücü bir dildir. Bölünen mahalleler değil zilletin ta kendisidir. İP başkanı yüzde 50+1’in şahsıma sorulmasını istemiş.
Onlara yüzde elli artı bir anlatayım da sonuç alsınlar. Cumhurbaşkanın halk tarafından yüzde 50+1 şekliyle seçimi anayasa ile getirilmiştir
Cumhurbaşkanını halkın seçtiği tüm sistemlerde salt çoğunluğun oylarıyla seçilmesi gerekliliktir. Bu konuyu tartışmaya açmak; yönetim sistemine karşı güvensizliği körükleyecektir. Bu masum bir talep değildir.
Yüzde 40 oranını dillendirmek başkalarının değirmenine su taşımaktır. Bunu ulu orta konuşanlar da iyi niyetli sayılamayacaktır.
FAİZ POLİTİKASI
Enflasyon, mal piyasasında talep ve arz koşullarının belirlediği, toplumun yaşam maliyetini gösteren makroekonomik bir büyüklüktür. Şu anda küresel enflasyon hızlı tırmanış halindedir. Bu canavar temelde iki kaynaktan beslenmektedir, bunlar: Mal ve hizmet arzının toplam talep artışına cevap verememesi durumunda ortaya çıkan talep-yönlü enflasyon; diğeri de üretim maliyetlerinin artmasının beraberinde getirdiği arz-yönlü enflasyondur.
Enflasyon ile mücadele politikalarının geliştirilmesi ve bunların başarıya ulaşması, enflasyonun kaynağının doğru tespit edilmesi ile yakından ilişkilidir.
Fiyat istikrarının sağlanmasına ilişkin hâkim görüş, para politikasını öne çıkarmakta ve merkez bankalarını fiyat istikrarından sorumlu kurum olarak tanımlamaktadır.
1990’lı yılların başından itibaren fiyat istikrarı politikalarında izlenen strateji enflasyon hedeflemesidir. Bu çerçevede enflasyon ile mücadele için çözüm önerisi oldukça açıktır: Kısa vadeli faiz oranını, enflasyon oranındaki artış ve azalış kadar artırmak ve azaltmak, böylece reel faiz oranını sabit tutmaktır.
Enflasyon hedeflemesi, enflasyon ile mücadeleye özünde, talep yönünden yaklaşmakta ve faiz oranlarındaki yükselişlerin toplam talebi azaltacağı, böylece fiyat artış hızının yavaşlayacağını öngörmektedir.
Ne var ki, enflasyon mal piyasasında oluştuğu için yüksek enflasyonu aslında, mal piyasası aksaklıklarının ortaya çıkardığı bir sorun olarak tanımlamak en doğrusudur. Mal piyasasında gözlemlenen aksaklıklar da bir ülkenin üretim yapısının sonucudur.
Türkiye gibi birçok yükselen piyasa ekonomisinin üretim yapısının temelinde yatan ana sorun; üretimde kullanılan hammadde ve girdiyle birlikte makine, teçhizat ve enerjide ithal bağımlılıktır. Buna, mal ve hizmet sektörlerinin dış ticaret açığı da eklenince, döviz kuru değişimlerine duyarlı bir üretim yapısı karşımıza çıkmaktadır. Maruz kaldığımız sorun da buradadır. Esnek kur sisteminde döviz kurunun değeri piyasa şartlarında belirlenmektedir.
Teorik olarak, uluslararası piyasalara kıyasla yüksek yurtiçi enflasyonun uzun vadede milli paranın değer kaybına; yüksek yurtiçi faizin kısa vadede milli paranın değer kazancına yol açması doğal olarak beklenmektedir. Uzun vadede enflasyon ve kısa vadede faiz kanalından etkilenen döviz kurunun ne yönde hareket ettiği sorusunun sağlıklı bir analizi mühim bir ihtiyaçtır.
Türkiye’nin mal, para ve döviz kuru piyasalarındaki tecrübesi bize göstermiştir ki, döviz kurunun belirlenmesinde enflasyonun kuru yükseltici etkisi faizin kuru düşürücü etkisinden çok daha baskındır. Bundan dolayı yüksek enflasyon-faiz-kur açmazı devamlı karşımıza çıkmaktadır.
Önemle belirtmek isterim ki, Türkiye’nin üretim ve dış ticaret yapısı, enflasyon ile mücadeleye yalnızca talep cephesinden değil, aynı zamanda arz zaviyesinden de yaklaşmayı gerektirmektedir. Enflasyonun kaynağında talep yönlü pozitif şoklara arz yönlü negatif şokların eşlik ettiği bir durumda yüksek faiz politikası uygulamak, Avrupa Merkez Bankası Başkanı’nın deyimiyle “daha sıkı para politikası, sadece ekonomi üzerindeki daraltıcı etkiyi şiddetlendirirken”; bize göre de “yangına körükle gitmeye” benzemektedir.
Zira yüksek faiz, finansman maliyetlerini artırdığı için ekonomideki toparlanmayı arz yönünde engellemekle kalmamakta; yatırım kararlarının ertelenmesine yol açarak üretim kapasitesini de kısıtlamaktadır. Bu da işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı demektir.
Türkiye bir karar vermek ve bunu uygulamak için de bir irade ortaya koymak durumuyla karşı karşıyadır. Ya enflasyon artışına faizleri yükselterek tepki vermeye devam etmek suretiyle enflasyon-faiz-kur sarmalı içerisindeki döngüyü kabulleneceğiz; ya da tüm ekonomik birimlerin faaliyet ve beklentilerini bozan yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçerek, enflasyonla mücadeleyi yeniden tanımlamak ve üretim kanalını esas alan bir politika anlayışına geçeceğiz. Bize göre başka bir alternatif kalmamıştır.
‘YÜKSEK FAİZ POLİTİKASINDAN KADEMELİ BİR ŞEKİLDE VAZGEÇECEĞİZ’
Her iki politikanın da beraberinde getirdiği risk ve maliyetler olduğu malumlarınızdır. Birincinin maliyeti zaten ödenmiş, maalesef ödenmeye de devam etmektedir. İkincisi ise yapısal adımların atılmasını şart koşmaktadır.
İkinci seçenek olan yüksek faiz politikasından kademeli bir şekilde vazgeçmek, her şeyden önce üretim ve dış ticarette ithal bağımlılığını yapısal bir sorun olarak gündeme almayı ve bununla kıran kırana mücadeleyi işaret etmektedir.
İlk etapta hammadde-girdi, makine-teçhizat bağımlılığını azaltıcı yapısal adımların atılması kur yönünden gelen enflasyonist baskının kırılmasının temel taşı olacaktır.
Enflasyon ile mücadele arz yönlü yaklaşımın da içerisinde bulunduğu bir politika ile başarılacak ve Türkiye bir bedel ödeyecekse, bunu üretim yapısını değiştirmek ve geliştirmek için göze alacaktır.
Ekonomik güvenliğimiz için başkaca bir yol kalmamıştır.
Ancak, yalnızca enflasyon ile mücadele değil, ekonominin tümü için çözülmesi gereken öncelikli konu, politika uygulamasındaki belirsizliğin ortadan kaldırılmasıdır.
‘TÜRKİYE, FAİZ KAMBURUNDAN KURTULMALIDIR’
Para politikası ve merkez bankasını baz alan, kamu maliyesinin rolünün ikinci planda tutulduğu ve enflasyon ile mücadeleyi yalnızca faize bağlayan politikanın çözüm üretmede yetersiz kaldığı deneyimlerimizle sabittir.
Kararlı ve istikrarlı para politikası uygulanması kadar, kaynakların etkin kullanımı önündeki engelleri tespit eden ve bunları çözecek olan bir kamu maliyesi yaklaşımına da ülke olarak ihtiyaç duyduğumuz göz ardı edilemeyecek bir gerçektir. Türkiye, faiz kamburundan kurtulmalıdır.
Faiz, uzun vadede üretim sistemine büyük hasarlar vermektedir. Ülkemiz şu anda dünyada faiz oranın yüksekliği açısından ilk on ülkeden biri, Avrupa’nın da zirvesindedir. Faiz geleceğimizden çalmaktadır. Bize göre hükümetin izlediği ekonomi politikası doğrudur, bunun üzerinden polemik yaratmak, bittik, tükendik, yandık, mahvolduk demek felaket tellallığıdır, kötü niyetliliktir.’’
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***