İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Siirt ziyareti sırasında bir vatandaşın kendisine “Burası Kürdistan” demesi sonrasın yapılan eleştirilere sert bir dille tepki gösterdi.
“Neymiş nasıl olur da burası Kürdistan dermiş. Niye şaşırıyorsunuz muhteremler? Neye şaşırıyorsunuz! Bu kişi bir HDP çalışanı. Biz aylardır ne diyoruz, HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz. HDP, PKK ile arasına mesafe koymalıdır diyoruz” diyen Akşener, sözlerinin devamında iktidara yönelik olarak, “Kürdistan söylemi terör örgütünün. Bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey yok. Cumhur İttifakı mensupları sırf bize saldıracaklar diye PKK’nın ajandasını Türkiye’nin gündemine taşıdılar” dedi.
“Sayın Bahçeli ile Sayın Öcalan arasındaki mektup arkadaşlığını zaten biliyorduk biz de, Sayın Soylu’nun da bu sistemin bir paydaşı olduğunu bu olayla öğrenmiş olduk. Bu vesile ile bu arkadaşları terör örgütünün değirmenine su taşımaktan acilen vazgeçmeye, PKK’nın değil milletimizin gündemini konuşmaya davet ediyorum” diye devam eden Akşener, “Onlar istedikleri hamaseti yapsınlar biz bu memlekette Türk’le Kürt’ün karşı karşıya getirilmesine paydaş olmayacağız” ifadesini kullandı.
Akşener sözlerinin devamında ise partisinden gelen uyarı üzerine, kullandığı “Sayın Öcalan” ifadesi için özür diledi, “Şimdi demin heyecana konuşurken ben fark etmedim sayın Öcalan demişim, sizden ve milletimden özür dilerim, aklımın ucundan geçmez bebek katiline sayın demek” diye konuştu.
Soylu ne demişti?
İçişleri Bakanı Soylu, Hüseyin Akbaş Spor Salonu’nda düzenlenen AK Parti Tokat Danışma Kurulu Toplantısı’nda gerçekleştirdiği konuşmasında, “Meral Hanım Siirt’e gidiyor. Ona diyorlar ki, ‘Sen buraya niçin geldin, burası Kürdistan.’ Ben kötü dememişim ki. Ben sana demişim ki 6 ay, 7 ay İçişleri Bakanlığı yaptın. Ben de iyi hatırlıyorum o dönemi. Stajyer İçişleri Bakanıydın. Bir de beni şikâyet ediyor, ‘Bana İçişleri Bakanı böyle söyledi’ diye. Ben sana stajyer İçişleri Bakanı dedim. Ustasın usta. PKK ile HDP arasında dans etme ustasısın. Sesini çıkaramıyorsun. ‘Sen bu ülkenin birliği için bunu nasıl söylersin’ diyemiyorsun. Nasıl büyükelçilere, ‘Size haddinizi bildiririm’ diyemediysen, dün de bu ülkenin birliğine saldırana lal oldun lal, sessiz oldun” ifadelerini kullandmıştı.
Furkan Zıbıncı tarafından öldürülen Şebnem Şirin için baş sağlığı dileyen Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını bir kez daha eleştirerek iktidara tepki gösterdi. Akşener, “Tam olarak uygulanmış olsaydı şimdiye kadar yüzlerce kadını şiddetten koruyacak olan bir sözleşmesiydi. Bu ülkenin kadınları yerine birkaç Taliban aklına uymayı tercih ettiler. Ülkemizde bugün kadına şiddetin en büyük dayanağı İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran sizlersiniz. Yetkiyi aldığımızda daha çayım masaya gelmeden İstanbul Sözleşmesi imzalanmış ve en keskin biçimde uygulanır olacak” ifadelerini kullandı.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Türkiye’de kadın olmanın zor olduğu günlerden geçiyoruz. Bugün bir kadının istediği saatte istediği yerde bulunması zor. Bugün bir kadının istediği işi yapması zor. Bugün bir kadının istemediği bir kişiyle evlenmemesi zor. Bugün maalesef bir kadının hayatta kalması bile zor. Ülkemizde her gün başak bir kadın bu zorluklarla mücadele ederken hayatını kaybediyor. Şebnem kızımızı kurban verdik. Gencecik bir çiçeğimiz daha soldu. Hepimizin başı sağ olsun. Maalesef her cinayette benzer gelişmeleri sonuçlarını görüyoruz. Kadın ayrılmak istediğinde, hayır dediğinde saldırıya uğruyor. Çünkü bugün Türkiye’de kadın hayır dediğinde onun iradesini koruyacak bir hukuk yok. İstanbul Sözleşmesi hayat kurtaracağını bildiğimiz için yaşatır diyoruz. Tam olarak uygulanmış olsaydı şimdiye kadar yüzlerce kadını şiddetten koruyacak olan bir sözleşmesiydi. Bu ülkenin kadınları yerine birkaç Taliban aklına uymayı tercih ettiler. Ülkemizde bugün kadına şiddetin en büyük dayanağı İstanbul Sözleşmesi’ni kaldıran sizlersiniz. Yetkiyi aldığımızda daha çayım masaya gelmeden İstanbul Sözleşmesi imzalanmış ve en keskin biçimde uygulanır olacak.”
“Sırf bize saldıracaklar diye PKK’nın ajandasını Türkiye’nin gündemine taşıdılar”
“(Kürdistan açıklaması) Neymiş nasıl olur da burası Kürdistan dermiş. Niye şaşırıyorsunuz muhteremler? Neye şaşırıyorsunuz! Bu kişi bir HDP çalışanı. Biz aylardır ne diyoruz HDP bizzat bana sorulan bir soruya verdiğim cevap, HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz. HDP, PKK ile arasına mesafe koymalıdır diyoruz. Kürdistan söylemi terör örgütünün. bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey yok. Cumhur İttifakı mensupları sırf bize saldıracaklar diye PKK’nın ajandasını Türkiye’nin gündemine taşıdılar.
“Soylu’nun da bu sistemin bir paydaşı olduğunu öğrenmiş olduk”
Mektup kardeşliği var elbette öyle olacak. Kaç gündür PKK’nın gündemini konuşan bir iktidar mensupları ve PKK’lıların söylemini gündeme getiren bir iktidar mensubu yöneticileri. İnanamıyorum. Sayın Bahçeli ile Sayın Öcalan arasındaki mektup arkadaşlığını zaten biliyorduk biz de, Sayın Soylu’nun da bu sistemin bir paydaşı olduğunu bu olayla öğrenmiş olduk. Bu vesile ile bu arkadaşları terör örgütünün değirmenine su taşımaktan acilen vazgeçmeye, PKK’nın değil milletimizin gündemini konuşmaya davet ediyorum. Biz bambaşka bir siyasi partiyiz. Genellikle koptuğunuz bir yapıdan yeni bir siyasi oluşum kurarsanız o koptuğunuz yapıya 24 saat düşmanlık edersiniz. Ama biz öyle değiliz. Biz bugüne kadar ne Sayın Bahçeli’ye ve MHP mensuplarına saygısız, zora düşürecek, iftira atacak tek bir kelimenin sahibi olmadık. Korktuğumuzdan mı ? Hayır. Sadece bir fikrin temsilcisi olduğu iddia edilen o yapının mensuplarına o fikre duyduğumuz saygıdan dolayı saygıyla davrandık. Onlar bu saygıyı asla göstermediler.”
“Bugün sizin elinize zülfikâr verilmişse buyurun gelin kesin kafamı görelim!”
“Hepinize çıktı biri dedi ki nesebi gayri sahih, analarınıza ne dedi biliyorsunuz. Biz bir şey dedik mi? Hayır. Evim basıldı, korkacağımı zannettiler, buyurun dedim, olmadı. Ama bakın geçmişte söylenenlerin hiçbirini bugüne kadar hatırlatmadık. Kabadayılık yapan tosunlara buradan sesleniyorum. 2011’de neler yaşandı bu ülkede, Sayın Bahçeli’ye neler denedi bu ülkede. O kabadayılığı gösteremeyen ağzı dili lal olmuşlar, doğru ya elinizde bilgisayar vardı, bugün sizin elinize zülfikâr verilmişse buyurun gelin kesin kafamı görelim!
Soylu’ya: Laf var icraat zero!
Ama ilginç olan şu, AK Parti’nin havuz medyası verdiğim cevabı yetersiz buldu. İçişleri Bakanı konuşuncaya kadar MHP’den tık yoktu. İçişleri Bakanı konuştu bu arkadaş da sürekli dedikodu yapıyor ha. Laf var icraat zero! İçişleri bakanları dedikodu yapmaz muhterem benim üzerimden makamını muhafaza etmek için atraksiyon yapıyorsun ama seninle ilgilenmiyoruz. İçişleri Bakanı konuştu arkasından bu kişiler ağızlarından çamur akıttılar. hele biri çıkmış kabristanı uygun görmüş. Kabristanı cenabı hak uygun görmüşse seni de vesile kılıyorsa hoş gelişler ola. Ama car car konuşup o kutlu fikrin bu ülkenin kurucu fikrinin yerlerde sürünmesine sebep olmanızı üzüntüyle karşılıyoruz.
“Biz bu memlekette Türk’le Kürt’ün karşı karşıya getirilmesine paydaş olmayacağız”
Verdiğim cevabı yeterince sert bulmamışlar. Vah vah, çok üzüldüm. Onlar istedikleri dümeni çevirsinler biz milletimizle buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz. Biz Siirtlinin Batmanlının derdini konuşmaya devam edeceğiz. Onlar istedikleri hamaseti yapsınlar biz bu memlekette Türk’le Kürt’ün karşı karşıya getirilmesine paydaş olmayacağız. “
Akşener’den “Sayın Öcalan” düzeltmesi
“Şimdi demin heyecana konuşurken ben fark etmedim sayın Öcalan demişim, sizden ve milletimden özür dilerim, aklımın ucundan geçmez bebek katiline sayın demek.”
İklim değişikliği vurgusu
“İklim değişikliğine bağlı su kıtlığının, giderilmesi için, sulama yöntemlerinde, değişiklik yapılması gerekiyor. Şeker pancarı tarımı, ülkemiz için stratejik öneme sahip. Çünkü pancar, yalnızca şeker üretiminde değil, hayvan yeminden, biyo-yakıta, briket kömüründen, inşaat harçlarına, hatta ilaç ve kozmetik sanayisine kadar, her yerde kullanılıyor. Eğer, ülkemizin en önemli sektörlerinden biri olan, şeker pancarı tarımını ve şeker sektörünü, sürdürmek istiyorsak; Eğer gelecekte, kişi başına düşen şeker ihtiyacımızı karşılamak ve dışa bağımlı kalmamak istiyorsak; şeker pancarındaki üretim miktarını, ve birim alandaki verimi artırmamız gerekiyor. İşte biz, İYİ Parti olarak, tam da bu yüzden, diyoruz ki; Ülkemizin şeker politikası, iç talebi karşılama, ve dünya piyasalarında, önemli bir üretici olma amacı taşımalıdır. Nişasta bazlı şekerdeki kota artışları durdurulmalı, Avrupa Birliği’nin kota seviyelerine uygun olarak, yeniden düzenlenmelidir. Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için şeker pancarı tarımı, teknolojik ve finansal açıdan desteklenmelidir.
“Devlete ait TÜRKŞEKER’e kesilen ceza var, bilmiyoruz sanmayın”
Peki biz bunları söylerken, onlar ne yapıyor? Ak Parti iktidarı döneminde; 2015’ten beri, ihraç ettiğimiz şekerden daha fazlasını, ithal etmeye başladık. İzlenen berbat tarım politikalarının sonucunda, bugün, şeker gibi bir temel ihtiyaç ürünümüzde bile, zamlarla karşı karşıyayız. Ne var ki, o her şeyi çok bilen ama iş icraate gelince, sınıfta kalanlar; bu sorunu da, üreticiye ve satıcıya sopa göstererek, çözüyor-muş gibi yapıyorlar. Buradan iktidardakilere seslenmek istiyorum; En son, devlete ait TÜRKŞEKER’e kesilen ceza var, bilmiyoruz sanmayın. Girdi maliyetlerindeki artış yüzünden, fiyatlar artmasın diye, TÜRKŞEKER’in zam yapmasına engel olarak, ne yapmaya çalışıyorsunuz, anlamış değiliz. Pancar Kooperatifleri’ne ait olan, şeker fabrikalarını da, batırmaya mı çalışıyorsunuz? TÜRKŞEKER’in, şeker fiyatlarını sübvanse etmesi, 3 milyar liradan fazla zarara neden oldu. Ne yazık ki, bu zararın dönüp dolaşıp, milletimize fatura edileceği de, gün gibi ortada. Zamları bir kere ötelersiniz, iki kere ötelersiniz ama sonra, benzinde olduğu gibi, bir kerede, dünyanın zammını, vatandaşın omuzlarına yüklersiniz.
“Çiftçimizin, üreticimizin desteğe ihtiyacı var”
Aziz milletim, Kuru üzümde, kuru incirde, çeltikte, yer fıstığında da, sorunlar bitmiyor. Hâlbuki ülkemiz, kuru üzüm ve kuru incir üretiminde, ihracat liderliğine oynuyor. Ancak fiyatlarımız, geçen yıl ile aynı olarak belirleniyor. Yani iktidar, dünyada lider olduğumuz ürünlerde üretim yapanları, üretime küstürmek için, adeta özel bir çaba harcıyor. Yer fıstığı ise, daha da beter bir durumda. Geçen yıl, 9 ila 12 lira civarında olan fiyat, bu yıl, 6 ila 8 lira arasında düştü. Yer fıstığının, Toprak Mahsulleri Ofisi görev kapsamında olmaması da, üretim planlaması yapılmamasına neden oldu. Bakın, kışlık ekim dönemindeyiz. Çiftçimizin, üreticimizin desteğe ihtiyacı var. Rekoltelerin doğru açıklanması, kuraklık etkisinin doğru ölçülmesi gerekiyor diye, bu kürsüden taa yazın başında, Haziran ayında söyledik. Ancak gelin görün ki; parlak zekasıyla göz dolduran Tarım Bakanı, Temmuz-Ağustos ayında, kuraklığa dayalı mecburi açıkları, hesaplamayı beceremedi. Bu yüzden de, Temmuz ayında, 260 dolara düşen buğdayı, 353 dolardan, 240 dolara düşen arpayı da, 330 dolardan ithal etmek zorunda kaldık. Hep söyledim, tekrar söylüyorum; Eğer bu kafayla giderseniz, bu başarısız politikayla devam ederseniz; Yakın zamanda ekmeği de, 4 liradan satın almaya başlayacağız. Keza Siirt’te, Tarım Ürünleri Ofisi işleten bir kardeşim de, aynı şeyi söylüyor. Diyor ki; “Bu sene kimse buğday ekemiyor. Çiftçiler kuraklık ve yüksek maliyetlerden dolayı, hep mercimek ekti. Allah korusun, gelecek sene biz ekmeği, belki tanesi 6-7 liradan yiyeceğiz.”
“AK Parti sizi yokluk içinde tutmak istiyor, onlar sizi suiistimal ederek oylarınızı almayı hak görüyor”
“Çiftçi kardeşlerim iktidar neden böyle yapıyor biliyor musunuz? Çünkü AK Parti sizi yokluk içinde tutmak istiyor, onlar sizi suiistimal ederek oylarınızı almayı hak görüyorlar. Onlar kendi cebini doldururken sizi yokluğa mahkûm ediyor. Sizin çocuklarınız işsizken onların evlatlarının ayıları, dayıları üzerinden üst kademe kamu görevlerine KPSS’yi atlayarak girdikleri bir düzende, elbette sizin sesinizin çıkmayacağı bu harami düzeni devam ettirmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Ama merak etmeyin çok az kaldı. Sizler bizim için Türkiye için önemlisiniz. Çünkü seçmen siyasetçinin veli nimetidir. Biz sizi onlar gibi oy pusulası olarak görenlerden değiliz. Bizim için tarım bir milli güvenlik meselesidir.”
“Erdoğan’ın bu anlattıklarımı kavrayabileceğiyle ilgili şüphelerim var”
“Sayın Erdoğan görüyorum ki okulda bazı branş derslerini belli ki kopya ile geçmişsin. Ekonomideki bazı olgularla ilgili seni aydınlatma ihtiyacı duyuyoruz. Enflasyon öyle bir kenara konacak gibi önemsiz bir mesele değildir. Fiyatların devamlı arttığı bir ekonomide kaynaklarını en doğru nasıl kullanacağını kestiremezsin. Bugün düşük verimliliğin en önemli sebeplerinden biri de yüksek enflasyondur. Yüksek enflasyon devamında güvensizlik getirir. Uzun süreli yatırımları erteler, bu da uzun dönemli büyümeyi olumsuz etkiler. Türkiye gibi tasarruf açığı olan ülkelerde her zaman bir dış kaynak ihtiyacı olur. Şimdi kendini yabancı yatırımcı yerine koy Erdoğan, enflasyonun belirsiz getirdiği bir ekonomiye paranı getirmek için yüksek mi düşük bir faiz mi istersin? Tabii ki yüksek faiz istersin İşte tam da bu yüzden senin Nobellik teorinin aksine, yüksek enflasyon yüksek belirsizlik, yüksek belirsizlik de yüksek faiz oranı getirir. Yani enflasyon sebep yüksek faiz de sonuç olur. Belki de en önemlisi enflasyon gelir dağılımını olumsuz etkiler. Milleti fakirleştirir. Bizzat Merkez Bankası tarafından yapılan çalışmalar düşük gelirli ailelerin yüksek gelirli ailelere oranla enflasyona daha fazla maruz kaldığını gösteriyor. Enflasyon fakiri daha fakir zengini daha zengin yapıyor. Maalesef Sayın Erdoğan’ın bu anlattıklarımı kavrayabileceğiyle ilgili şüphelerim var. Başarısız olduğu konularda kendisi genellikle eleştirilere kulak vermek yerine muhalefetin çözümü olmadığı algısı yaratmaya çalışır. Ama bu acınası gayret bizim üzerimizde tutmuyor. İşte size İyi Parti’nin enflasyonla mücadele için çözümleri:
İktidara geldiğimizde, uygulayacağımız ekonomi programının başlangıcını, enflasyonla, yani hayat pahalılığıyla mücadele oluşturacak. Enflasyonu düşürmek için, atılması gereken adımlar geciktikçe, enflasyonu düşürmek, daha maliyetli oluyor. İşte bu yüzden; daha sonrasında, yüksek işsizlik ve millî gelir kaybı gibi maliyetlerle karşılaşmamak için, ekonomi programımıza, enflasyonu düşürmekle başlayacağız.
İlk sene sonunda, tek haneli enflasyona, orta ve uzun vadede de, yüzde 4-5 arası değişen bir enflasyona ulaşacağız. Hem de bunu, verileri çarpıtmayan bir TÜİK ile yapacağız.
Dünyada, enflasyonu düşürmek isteyip de başaramayan tek bir ülke yok. Yeter ki, enflasyonun vatandaşa, iş dünyasına, toplumsal uyuma, gelir dağılımına zararlarını anlatalım, ve geniş bir mutabakat zemini oluşturalım. Bu mutabakata, ilk olarak, hayat pahalılığını en fazla hisseden, dar gelirli vatandaşlarımızı dahil edeceğiz. Bunun için de dar gelirli vatandaşlarımızın aldığı sosyal yardımları arttırırken, kamu harcamalarındaki israfın önüne geçeceğiz.
Kamudaki israfı engellediğimizde, yüksek vergi oranları da düşecek. Daha düşük vergi oranlarıyla, hem yüksek enflasyonun önüne geçeceğiz, hem de vatandaşlarımızın, alım gücünü arttıracağız.
Enflasyonla mücadele; kararlı bir duruş sergileyen, beklentileri yöneten, ve itibarı yüksek bir Merkez Bankası olmadan, başarıya ulaşamaz. Bunun için, Merkez Bankası’na itibarını derhal yeniden kazandıracağız. Liyakat kriterlerine göre seçilen ve bir kişiye değil, milletine karşı sorumlu olduğunun, bilincinde olan bir Merkez Bankası yönetimi behemehal atayacağız.
Siyasiler olarak, bizler de, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına saygı gösterip, işine karışmayacağız. Türkiye’de bütün çözümler, Merkez Bankası’ndan bekleniyor. Oysa, enflasyonla mücadele, yapısal ve çok yönlü çözümler gerektiriyor. Bu yüzden, enflasyonla mücadeleyi sadece, enflasyon-faiz ekseninde ele alıp, Merkez Bankası’nın üzerine yıkmayacağız. Enflasyonla mücadeleyi, geniş bir yapısal reform paketi içinde kurgulayacağız. Bu yapısal reform paketinin ana unsurlarından biri, ekonomimizi, dışarıdan gelen şoklara karşı, daha sağlam hale getirecek, bir üretim yapısını tesis etmek olacak. Mevcut durumda, Ak Parti’nin, sözde yerli ve millî masallarının aksine; maalesef üretim yapımız, ara malı ve yatırım malı ithalatını bile karşılayamayan, kötü bir ihracat performansı doğuruyor.
O nedenle, yetkiyi aldığımızda, İthalat bağımlığını azaltan, yurt içi katma değer payını arttıran, rekabeti, ucuz iş gücü üzerinden değil, yüksek kalite üzerinden kurgulayan, ülkemizin dinamiklerine uygun, bir sanayi ve dış ticaret politikası izleyeceğiz. Ve tabii ki tarım… Uygulanan rezalet tarım politikaları yüzünden, Türkiye, gıda enflasyonunda, OECD ülkeleri arasında en yüksek, gelişmekte olan ülkeler arasında ise, ikinci en yüksek enflasyona sahip ülke.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***