ANKARA – Tezkerelerin “PKK ve Kürt tehdidi” üzerinden Meclis’ten geçirilmesinin çok ciddi sorun olduğuna belirten Dr. Arzu Yılmaz, “Muhalefet, bu tezkerelere karşı daha net bir tavır almalı ve bu suça ortak olmamalı” dedi.
Türkiye’de, 2007 yılında Irak tezkeresiyle başlayan savaş tezkerelerine 2014 yılından beri Suriye de kapsama dahil edilerek iki ülke için ortak tezkere çıkarılmaya başlandı. Bu kapsamda 20 Ekim’de yeniden Suriye ve Irak için iki yıllık süre talep edilen savaş tezkeresi Meclis gündemine getirildi.
Meclis Başkanlığı’na sunulan tezkerenin önümüzdeki günlerde görüşülmesi beklenirken, tezkerenin arka planında yatan nedenleri, Kürt sorunuyla bağlantısını ve muhalefetin tutumunu Hamburg Üniversitesi’nden siyaset bilimci Dr. Arzu Yılmaz değerlendirdi.
2012 TEZKERESİ
Türkiye Suriye’ye askeri operasyon için aldığı ilk tezkere kararının 2012 tarihli olduğunu vurgulayan Yılmaz, “Irak için ise ilk tezkere 2007’de Meclis gündemine gelmiştir. 2012 koşullarında böyle bir tezkerenin Meclis’ten geçmesi her şeyden önce Türkiye’nin Suriye politikasında başından beri tek taraflı askeri operasyonları da içeren müdahaleci bir politika izlemesine dair önemli bir veri sunuyor. 2012’nin diğer bir yanı ise Suriye’deki Kürt güçlerinin bazı bölgelerde kontrolü sağladığı hatta Suriye’deki Kürtler ile Irak’taki Kürtlerin Suriye Kürt Ulusal Konseyi gibi ortak hareket etmek konusunda ortak karar aldıkları döneme de denk geliyor. Bu tezkereler, Türkiye’nin Suriye politikası ve Suriye’deki Kürtler konusundaki tavrının 2012’ye dayandığını gösteriyor” dedi.
‘İMRALI SÜRECİNİ BİTİREN BELGE’
Yılmaz, 2014’te Irak ve Suriye tezkerelerinin birleştirilerek Meclis gündemine geldiği dönemi hatırlatarak, “Tüm dünyanın IŞİD’e karşı birlikte mücadele etme kararını aldığı hatta Türkiye bu tezkereyi görüşmeden önce Eylül ayında IŞİD’le mücadele konusunda 83 ülkenin katıldığı uluslararası koalisyonun kurulduğu döneme denk gelir. Türkiye’de kağıt üzerinden bu koalisyona dahil. Ama Türkiye bu iki ülkeye askeri operasyon yapma kararı aldığı dönemde Irak ve Suriye’de olduğu gibi dünyanın derdi IŞİD’ti. Türkiye bu tezkereyi geçirdiğinde Musul tamamıyla IŞİD’in eline geçmişti. Şengal’de bir soykırım gerçekleşmişti ve IŞİD Kobanê’ye saldırmıştı. Türkiye’nin böyle bir konjonktürde tek taraflı Meclis’ten geçirdiği tezkerede IŞİD bir tehdit olarak tanımlanmadı. Bu tezkerede birinci tehdit olarak PKK, PYD, YPG olarak geçer, ikincisi ise Suriye rejiminden kaynaklanan tehditler diye gerekçelendirilir” ifadelerini kullandı.
Yılmaz, 2014 tezkeresinin, IŞİD’i anmadan asıl gerekçe olarak PKK PYD ve YPG’yi işaret etmesi yönüyle İmralı sürecini de bitiren asıl karar olarak okunması gerektiğini belirterek, “Yani İmralı sürecinin Temmuz 2015 Kandil’e operasyon ya da Ceylanpınar üzerinden bittiği tartışılır. Oysa asıl bitirme iradesinin belgesi bu tezkeredir” dedi.
‘IŞİD DOĞRUDAN TEHDİT OLARAK TANIMLANMADI’
IŞİD’in 2015 yılında çıkan tezkerede yer aldığını ancak doğrudan tehdit olarak tanımlanmadığını anımsatan Yılmaz, tehdit gerekçesi olarak sayılmasının ancak 2016 sonrasına denk geldiğini ifade etti. Yılmaz, “Bu da Cerablus ve El-Bab operasyonu ertesine denk gelir. Çünkü o dönemde El-Bab ve Cerablus’ta herhangi bir Kürt gücü yoktu. Orada mevcut olan IŞİD güçleriydi. Ama orada bir savaş olmadı. Basına da yansıdığı üzere aslında oradaki IŞİD güçleri, kıyafetlerini değiştirip, sakallarını biraz kesip Suriye Milli Ordusu denilen ve Türkiye’yle hareket eden gruplara katıldı” hatırlatması yaptı.
‘TEK ÜLKE TÜRKİYE’
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Türkiye İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin Suriye’de işgalci güç olarak tanımlandığını anımsatan Yılmaz, “Geçtiğimiz yıllarda birkaç uluslararası raporda da aynısı vurgulandı. Bugün uluslararası hukuka aykırı olarak tek taraflı olarak Suriye’de bulunan tek ülke Türkiye. Bugün tezkere tartışmaları yürütürken, bunu akılda tutmak çok önemli. Türkiye’de bugün yine tezkere Kürt meselesi üzerinden tartışılıyor. Ancak bu tezkerelerin aslında IŞİD’i himaye etme ve Türkiye’nin IŞİD’le ilişkilerini coğrafi bir ilişkiye dönüştürmenin aracı olarak işlevseleştiğini gözden kaçırmamak gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘TEZKERELER TEHDİTLERİ DAHA DA BÜYÜTTÜ’
Tezkerelerin, iddia edildiği gibi göç riskinin ya da Türkiye’ye karşı terör tehditlerinin önünü almak için bu kadar zamandır hiç sorgusuz sualsiz muhalefetin desteğiyle Meclis’ten geçtiğini kaydeden Yılmaz, sonuçlarına dair hiçbir zaman ciddi bir muhasebenin yapılmadığını vurguladı. Yılmaz, “Ama ister göç rakamları üzerinden ister Türkiye’nin uluslararası teröre mali destek sağlayan ya da bunun kaynaklarının önüne geçilmemesinden mütevellit gri listeye alınmasına kadar varan ortaya dökülmüş veriler ışığında bu tezkerelerin iddia edildiği gibi orada var olan tehditlere karşı ön alıcı hiçbir işlevi olmadı. Bunun da ötesinde tehditleri Türkiye için daha da büyüten bir nitelik kazandırdığı gözden kaçmamalı. Bunlar zaten biliniyordu. Bu sorumluluk, Türkiye’nin Suriye ve Irak’a yaptığı operasyonların, IŞİD’i himaye etmeye dönük bir sonuç çıkarmasına göz yuman başta Amerika olmak üzere uluslararası toplumun da üzerinde” diye belirtti.
‘EZBERLER ÜZERİNDEN HAREKET EDİLİYOR’
Irak-Suriye sınır ötesi operasyonların sadece Türkiye’nin bölgedeki pozisyonuna ya da Kürt sorunuyla ilgili değil aynı zamanda iç güvenlik yapılanmasıyla ilgili de çok önemli sonuçları olduğunu ifade eden Yılmaz, “2007 sonrasında Güneş Operasyonu’ndaki büyük yenilginin arkasından yaşanan davalarla birlikte asker, bir bakıma tedrici olarak siyasi denklemden düştü. 2014’te ise her ne kadar asker bu kez AKP ile iş birliği içinde siyasetin merkezine dönmüş gibi görünse de yine çok önemli bir yapısal dönüşüme tekabül etti. Artık TSK, yalnızca kendi bünyesi içerisindeki hiyerarşik yapıdan ibaret bir silahlı güç değil. Bugün paramiliter gruplarla birlikte hareket ettiğini en azından Suriye ve Irak sahasından biliyoruz. Dolayısıyla bu tezkereler her gündeme geldiğinde belli ezberler üzerinde hareket edilerek başka sonuçları gölgede bırakıyor” ifadelerini kullandı.
‘TÜRKİYE KRİTİK BİR SÜREÇTEN GEÇİYOR’
Yeni tezkerenin 2 yıl uzatılma talebiyle Meclis’e sunulduğuna değinen Yılmaz, “Bir niyet okumaya girişmek istemem ama açıkçası ilk akla gelen, erken seçimin gündeme geldiği bir dönemde iktidarın seçim bağlamında verdiği bir mesaj olarak düşündüm. Ama öbür taraftan da şu gerçeği de gözden kaçırmamak gerekiyor; Türkiye her anlamda son derece kırılgan ve her şeyin her an olabileceği, çok kritik süreçten geçiyor. Dolayısıyla da en azından elinde iç kamuoyunu konsolide etmek için başka hiçbir aracı kalmayan iktidarın, bu aracını ‘belki Meclis bile çalışamaz’ ihtimaline karşı şimdiden 2 yıllığına elinde bulundurmak gibi bir tedbirli pozisyon aldığını düşündürdü” dedi.
‘MUHALEFET SUÇA ORTAK OLMAMALI’
Tezkerelerin siyasi, askeri ve ekonomik maliyetleri tartışılmadan bir ezbere dönüşen “PKK ve Kürt tehdidi” üzerinden Meclis’ten geçirilmesinin çok ciddi sorun olduğuna işaret eden Yılmaz, sorunun artık görmezden gelinmeyecek boyutlara ulaştığının altını çizdi. Yılmaz, şunlara dikkati çekti: “Türkiye’nin giderek dünyadan kopan, yalnızlaşan ve neredeyse bundan 20 yıl önce ‘haydut devlet’ diye tabir edilen bir kategoriye doğru hızla gittiği bir dönemde muhalefet, eğer kendisini AKP sonrası bir Türkiye yönetme iddiasıyla hala ortaya koyuyorsa, bu sürecin önemli kilometre taşlarından birini teşkil eden bu tezkerelere karşı daha net bir tavır ve titizlik içinde hareket etmeli. Kesinlikle bu suça ortak olmaması gerekiyor.”
‘ÇAĞRISINA KENDİSİ DE KULAK VERSİN’
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara “hukuka uygun davranın” yönündeki çağrısına da değinen Yılmaz, çağrının “bu suça ortak olmayın” anlamına geldiğini ifade etti. CHP’nin tezkere konusunda henüz tutumunu açıklamadığını hatırlatan Yılmaz, “Ancak tezkereye ‘hayır’ diyeceklerini düşünmüyorum. Kılıçdaroğlu, ‘bu suça ortak olmasınlar’ diye bürokratlara yaptığı çağrıya kendisinin de kulak vermesi ve Türkiye açısından açıkça ciddi tehditler doğuran bir eyleme meşruiyet kazandırma konusunda ortaklık etmemesi gerekiyor. Sadece Kılıçdaroğlu’nun değil Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili kaygı duyan herkesin bunu gözetmesi gerekiyor” diye aktardı.
‘CHP’NİN HAYIR DEMESİ…’
Bugün Kürt seçmenin CHP’ye dünden daha yakınmış gibi görünmesinin nedeninin aslında Kürt sorununa barışçıl bir çözüm olmadığını belirten Yılmaz, şöyle konuştu: “Zira Kürt seçmen de çok iyi biliyor ki CHP’de böyle bir irade yok. Böyle bir niyet de yok. Fakat, Kürtlerdeki beklenti en azından CHP iktidarıyla Türkiye‘nin yeniden bir hukuk düzenine kavuşması ve adalet, eşitlik, barış CHP iktidarıyla gelmeyecek dahi olsa asgari müştereklerde bir hukuk düzenine dönme yoluyla normalleşme beklentisi. CHP’nin, Türkiye’yi hem Irak hem Suriye’de uluslarası hukuku bir çok yönüyle ihlal etmesine yol açan bu tezkereye hayır demesi, bu beklentinin konsolide olmasında önemli bir eşik olacağı kanaatindeyim.”
MA / Zemo Ağgöz
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***