TCMB Para Politikası Kurulu (PPK), 21 Ekim’de gerçekleştirdiği toplantıda politika faizini yüzde 18’den yüzde 16’ya çekti. Böylelikle Eylül ayında yapılan 1 puanlık indirimle birlikte, son 2 ayda faizler 3 puan düşürülmüş oldu. Piyasanın beklentisi ise faizin Ekim ayında 50 baz puan indirilmesi yönündeydi.
“Sınırlı” vurgusu ile indirime devam
Faiz kararına ilişkin Merkez Bankası’ndan yapılan açıklamada, faiz indirimlerinin “sınırlı” da olsa yıl sonuna kadar devam edebileceği mesajı verildi. Merkez Bankası’nın karar metninde, enflasyonda son dönemde gözlenen yükselişte; gıda ve başta enerji olmak üzere ithalat fiyatlarındaki artışlar ile tedarik süreçlerindeki aksaklıklar gibi arz yönlü unsurlar, yönetilen/yönlendirilen fiyatlardaki artışlar ve açılmaya bağlı talep gelişmelerinin etkili olduğu vurgulandı. Bununla birlikte, arz yönlü arızi unsurlardan kaynaklı olarak politika faizinde yapılan aşağı yönlü düzeltme için yıl sonuna kadar sınırlı bir alan kaldığı da Merkez Bankası tarafından değerlendirildi.
Kurlarda rekor üstüne rekor
Piyasalarda şaşkınlıkla karşılanan son faiz indirimi kararı, son haftalarda yükseliş eğiliminde olan döviz kurlarında tarihi seviyelerin görülmesine neden oldu. Türk Lirası, Dolar karşısında 9,60 seviyesini aşarak tarihinin en düşük değerini gördü. Euro kuru da ilk kez 11 TL’nin üzerine çıkarak rekor kırdı. Türk Lirası’ndaki değer kaybının, başta enerji olmak üzere ithalat kalemlerinde yeni zamların kapısını aralayacağı öngörülüyor. Ekonomistlere göre, önümüzdeki dönemde de Türk Lirası tarihi değer kayıpları yaşamaya devam edecek.
“Merkez, asli görevinden vazgeçmiş gibi gözüküyor”
Merkez Bankası’nın tüm dünyada yükselen enflasyona karşı başlatılan faiz artırımlarının tam tersi bir yol izlediğini dile getiren Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin, bu durumun Merkez Bankası’nın yasalarla belirlenmiş asli görevine aykırı olduğuna dikkat çekiyor.
“TCMB’nin asli görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Ama PPK kararında bunun öncelikli görülmediğini anlıyoruz” diyen Prof. Elgin, TL’deki değer kayıplarının da süreceğini söyleyerek, şunları dile getiriyor: “Türk Lirası’nın majör para birimlerine karşı, Euro’dur Dolar’dır, değer kaybını sürdüreceğini düşünüyorum açıkçası kısa vadede. Çünkü Merkez Bankası’nın kararlarında, yani para politikasını yöneten ve döviz kurunun belirleyicisi olan Merkez Bankası kararlarında bir rasyonellik, bir stratejik hedef, bir öngörülebilirlik gözükmüyor.”
TL, 2021’de en çok değer kaybeden para birimi oldu
Türk Lirası, 2021 yılında gelişmekte olan para birimleri içerisinde en çok değer kaybeden ulusal para birimi oldu. TL’deki değer kaybı yüzde 20’yi bulurken, yalnızca son bir aylık süreçte Dolar karşısında yaşanan kayıp yüzde 13’ü geçti. Uzmanlara göre, Türk Lirası’nın tarihte görülmedik şekilde değer kaybetmesine ekonomi yönetiminin yanlış politikaları neden oldu.
Türkiye ekonomisinin siyasi baskılardan arındırılamayan bir Merkez Bankası ile karşı karşıya olduğunu savunan Yeditepe Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy, “Siyasi baskılarla faizin enflasyonun 4 puan altına düşürülmesi tabiri caizse ekonomiden bir gram anlamamaktır” görüşünü dile getiriyor. TL’nin yeninden değer kazanması ve enflasyonun düşmesi önündeki en büyük engelin mevcut ekonomi politikaları olduğunu söyleyen Prof. Ulusoy, “Türk Lirası’ndaki değer kaybını durdurmak, bu ekonomi yönetimi ile, bu ekonomik mantıkla imkansız. Çünkü zaten bir politika yok ortada. Yani ne bir maliye politikası, ne bir para politikası, ne de bir sanayi politikası ortada yok” diye konuşuyor.
Türkiye, enflasyonda dünya 2.’si
Türkiye’de özellikle ücretli ve dar gelirli kesimlerin korkulu rüyası olan enflasyon, resmi verilere göre son 1 yılda neredeyse ikiye katlanmış durumda. Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK’in verilerine göre, Eylül 2020’de yüzde 11,75 olan tüketici enflasyonu, Eylül 2021’de yüzde 20’ye dayanırken, aynı dönemde üretici enflasyonu ise yüzde 14’lerden yüzde 44 seviyesine kadar çıktı. Türkiye ekonomisi bu yüksek enflasyon ile, tüm dünyada Arjantin’den sonra ikinci sırada yer alıyor. Yüksek enflasyonda Türkiye’yi Brezilya, Rusya ve Meksika takip ediyor.
Peki hükümet, olası erken seçim öncesinde ekonomiyi canlandırmayı mı amaçlıyor?
Prof. Dr. Ceyhun Elgin’a göre, hükümetin önceliği enflasyonu düşürmek değil, kredi büyümesi yoluyla tüketime hız vermek. Bundan sonraki süreçte yeni bir kredi dalgası beklenmesi gerektiğini dile getiren Elgin, “Yani ekonominin canlandırılması, kredi hacminin büyümesi, kredi ile reel sektörün, özellikle konut sektörünün dönmesi hedefleniyor. Belki de seçimlerin de yaklaştığı beklentisiyle ekonomiyi canlandırma amacı güdüldüğünü görüyoruz” değerlendirmesinde bulunuyor.
“İnşaat sektörünü çöküşe sürükleyebilir”
Merkez Bankası’nın asli görevi olan enflasyonla mücadele yerine ekonomideki büyümeye odaklanması, gerek piyasalarda gerekse muhalefet kanadında ciddi eleştirilere neden oluyor.
Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre, atılan adımlar ülke ekonomisinde daha derin yaralar açabilir. Mevcut faiz indirimlerinin ne yatırımları artıracağını ne de enflasyonu düşüreceğini ifade ede Ulusoy, şu uyarıda bulunuyor: “Bu politikaların ne ekonomiye ne de ekonominin diğer değişkenlerine, örneğin verimliliğe en ufak bir katkısı olacaktır. Olmadığı gibi, aslında tamamen inanılmaz bir şekilde dolambaçlı bir yöntemle çok iştahlandırılmak, çok artırılmak istenen inşaat sektörünü belki de batacak hale getirecek mekanizmayı yaratmak durumunda kalacaktır.”
Uluslararası kurumlardan revizyon
Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararı sonrasında, Uluslararası kurumlar Türkiye’ye ilişkin beklentilerinde değişikliğe gitti. JP Morgan 2021 yıl enflasyon beklentisini yüzde 16,7’den yüzde 19,9’a çıkarırken, Barclays 2021 yıl sonu dolar/TL tahminini 9,70 olarak revize etti. Unicredit ise, yıl sonu dolar/TL tahminini 9,3’ten 10,5’e yükseltti. Banka 2021 sonunda politika faizinin yüzde 14’e inmesini beklediğini açıkladı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***