Karşılaştırmalı Siyaset Bilimci Aysuda Kölemen, Türkiye’de ‘sistematik işkence kalmadığı’ yönündeki sözleri nedeniyle gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’a tepki gösterdi.
Gazeteci Nevşin Mengü’nün YouTube kanalında konuşan Aslı Aydıntaşbaş’ın gazeteciliğe başladığı dönemde Türkiye’de işkence ve işkenceyle mücadele kavramların çok sık kullanıldığını ancak günümüzde sistematik işkencenin kalmadığını iddia etmesi büyük tepki çekti.
Gazeteci Aslı Aydıntaşbaş şu ifadeleri kullandı: ‘‘Ben hatırlıyorum, 40 yaş altı arkadaşlar hatırlamaz. Ben gazeteciliğe başladığımda işkence diye büyük bir sorun vardı. İşkence, işkenceyle mücadele, işkenceyi nasıl şöyle yapacağız böyle yapacağız, bu hep basın toplantılarında sorulurdu. Batı’dan bu konuda sürekli uyarı gelirdi. İşkence, ifade özgürlüğü, işkence baskı falan diye manşetler… Türkiye büyük ölçüde, tabii ki kötü kullanma ve benzeri vakalar hâlâ oluyor ama sistematik işkence kalmadı. Ve büyük ölçüde Batı ile iletişim ve Batı sistemi içinde olmamız sebebiyle oldu.”
Aydıntaşbaş’ın Türkiye’de artık sistematik işkence kalmadığı yönünde sözlerine Karşılaştırmalı Siyaset Bilimci Aysuda Kölemen sosyal medyadan tepki gösterdi.
Türkiye’deki işkencenin sistematik değil ancak münferit olduğu yönünde sarf edilen sözlerin devlet ağzı olduğunu söyleyen Karşılaştırmalı Siyaset Bilimci Aysuda Kölemen, ‘‘İşkence var ve sistematik. Ayrıca işkencenin niteliği 11 Eylül sonrasında ABD eliyle değişti. Fiziksel iz bırakmayan işkence yöntemleri çok gelişti.’’ dedi.
Aysuda Kölemen Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda şu ifadeleri kullandı:
‘‘İşkencenin amacı bilgi almak değildir. İşkence ile doğru bilgiye ulaşılmaz. Bunu en iyi de işkenceciler bilir. İşkencenin gerçek amacı cezadır. Yani işkence bir araç değil, amacın ta kendisidir. Bu da ancak karşımızdaki grubu düşman görüp, insan kabul etmediğimizde yapılır.
Sürekli olarak ülkenin bir kısmını insan, vatandaş kabul etmediğini beyan eden, hukuk ihlalinin cezasız bırakıldığı rejimlerde işkence kaçınılmazdır, insanlığı teslim edilmeyen gruplara karşı sistematikleşir. Yani demokrasi ve hukuk devletinin gerilediği yerde işkence yaygınlaşır.
İşin doğası bu. Ceza sistemlerinde işkence normal ve olağan olandır. İşkencenin engellenmesi sıradışıdır ve çok az ülkede mümkündür. Bu da ancak hukukun net olarak uygulanmasıyla olur. Yani işkencenin sistematik olmadığını ispatlamak yükü devletlerin olmalıdır.
Münferit işkence var demenin lüzumu bile yok. Münferit işkence her yerde var ve olacak. Mevzu daima sistematik işkencedir. Münferitin cezasız bırakıldığı, hoş görüldüğü yerde de kısa sürede sistematikleşme gerçekleşir zaten. Özel bir şey yapmaya bile gerek yok.
Ha Batı ayıplamış, kınamış, eleştirmiş, yaptırım getirmiş ya da bunları yapmamış. Bunlar ölçüt değildir. Ölçüt olgunun Batı tarafından kabulü ya da görünürlüğü değil varlığı olmalı. (Ha Batı sadece demokratikleştirme çabasında olduğu rejimlere bu konuda baskı yapıyor.)
İşkencenin sistematikliğini örtmek için kullanılan argümanlar 3 aşağı 5 yukarı belli. Yaygın değil, merkezi değil, eskisine göre çok az, diğer ülkelerden iyi, sadece A grubuna karşı (onlar da hak etti), fiziksel değil, kimse ölmüyor.
Çocuğu ölüm döşeğindeki ebevenyni görüştürmediler çocuğu ile. Ben öldürülmeyi tercih ederdim buna. Kronik ağır hastalığı olan insana bir süre vermezsiniz ilacını, hayatı kayar. Alerjisi olan insanı küflü hücreye koyarsınız, arkanıza yaslanırsınız. O kadar kolay ki.
İşkence eşittir Filistin askısı denklemini unutun. Devletler çok akıllandı. Bizim de akıllanmamız lazım.’’
İşkencenin amacı bilgi almak değildir. İşkence ile doğru bilgiye ulaşılmaz. Bunu en iyi de işkenceciler bilir. İşkencenin gerçek amacı cezadır. Yani işkence bir araç değil, amacın ta kendisidir. Bu da ancak karşımızdaki grubu düşman görüp, insan kabul etmediğimizde yapılır.2
— Aysuda Kölemen (@CamusYarari) October 27, 2021
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***