HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK
Danimarka Spor Konfederasyonu, kuruluşunun 125. yılında, ülke tarihine damga vuran bir numaralı sporcuyu seçti. Önce 35 değişik spor dalından 125 aday belirlendi. Uzman oylamasıyla aday sayısı önce 35’e daha sonra 8’e indirildi. Ülkenin gelmiş geçmiş en iyi sporcusunu ise halk oyu belirledi. 125 aday arasından sıyrılan efsane futbolcu Michael Laudrup, ülke tarihinin en iyi sporcusu seçildi. Ödül konuşması Laudrup’un neden farklı bir sporcu olduğunu gösteriyordu.
FUTBOL ÜLKESİ
Tüm Avrupa’da olduğu gibi Danimarka’da da en çok takip edilen spor, futbol. Ancak spor sadece futboldan ibaret değil. En az futbol kadar popüler hentbol var. Yine badminton, ilgi sırasında üst basamaklarda yer alıyor. Badmintonda son dünya ve olimpiyat şampiyonu Danimarkalı Viktor Axelsen, yaşayan bir efsane. Hentbolda da hem kadınlarda hem erkeklerde şampiyonluklara imza atan bir milli takım var. Yine yüzme, atletizm, yelken ve kürekte de oldukça iddialı sporculara sahip Danimarka.
PETER SCHMEİCHEL DA FİNALDE
125 adayla başlayan yarışta finale 8 isim kaldı. Bu isimler arasında iki efsane futbolcu vardı. Biri Michael Laudrup, diğeri Peter Schmeichel. Laudrup daha 20 yaşına varmadan gurbete yelken açtı. Michel Platini rüzgarının estiği Juventus ilk durağı oldu. Yolu Lazio’ya bir yıllığına uğradı. Sonrasında ‘rüya takımı’ Barcelona’da kariyerinin zirvesine ulaştı. Johan Cruyff’un rüya takımının orta sahadaki beyni oldu. Real Madrid’de geçen iki yılın ardından önce Japonya ekibi Vissel Kobe’de geçen bir yıl ve ardından Ajax kadrosunda 1998’de futbola veda etti. Henüz 34 yaşında hem de kariyerinin zirvesinde veda etmesini hayranlar bugün bile kabul etmekte zorlanıyor.
AYAKTA ALKIŞLANDI
Ülke tarihinin bir numaralı sporcusunun adının yazılı olduğu zarfı eline alan Veliaht Prens Frederik, “Halkın oylarıyla Michael Laudrup ülkenin gelmiş geçmiş en iyi sporcusu seçildi” cümlelerini söyler söylemez salonda bir alkış tufanı koptu. Ödül için yerinden kalktığında tüm salon ona eşlik etti. Dakikalarca ayakta alkışlandı. “Bir taraftan,” diyerek başladı söze, demek ki işin bir diğer yanı da vardı, “halkın oylarıyla bu ödülün sahibi olmak muhteşem.”
YARIŞ ANLAMSIZ
Cümlenin ikinci kısmı şöyleydi: “Diğer taraftan farklı spor dallarında ülkemizin adını dünyaya duyurmuş isimler arasında bir yarış anlamsızdır. Kime göre ve neye göre en iyi? Kişiden kişiye göre değişir. Kalede Peter Schmeichel, defansta Morten Olsen, orta sahada Preben Elkjaer ve forvette kardeşim Brian olmasa bu ödülü benim almam mümkün müydü? Ya 90’lı yıllara damga vuran hentbolcu Anja Andersen ve arkadaşları. 25 yıl daha erken dünyaya gelse efsane tenisçi Björn Börg’ün değil onun hayranı olacağım Carolina Wozniacki. Ya da bugün bu salonda çocukları veya torunlarının temsil ettiği yıllar önce ülkemizin adını tüm dünyaya duyuran efsaneler? Spor dalları arasında en iyiyi seçmek olmaz. Ben bu ödülü finale kalan 8 kişi ve aday gösterilen 125 isim adına alıyorum.”
TAM BİR PROFESYONEL
Ödül konuşması neden Michael Laudrup’un özel bir sporcu olduğunu ortaya koyuyordu. 57 yaşındaki efsane kariyeri boyunca da centilmenliği ile öne çıktı. Aklı sadece ayaklarına hükmetmiyordu. Hislerine de hâkimdi. Müthiş bir teknik ve oyun zekasına sahipti. Defans oyuncularını çaresiz bırakacak pas ve çalımları vardı. Doğal olarak en fazla faul yapılan isimdi. Ne kadar sert faule maruz kalırsa kalsın, rakibine sert çıkmazdı. Bunun nedeni sorulduğunda, “Yapılan hareketin cezasını hakem verir, oyuncu değil” diyecekti. Kariyeri boyunca kırmızı kart görmedi. Çıktığı 564 maçta 24 sarı kart aldı. Kariyerinin ilk yurtdışı durağı olan İtalya Serie A’da çıktığı 161 maçta sadece iki kez sarı kartlık hareket yaptı. Milli formayla çıktığı 104 maçta ise yine sadece iki sarı kartı vardı.
ÇİZGİSİNİ HİÇ BOZMADI
Michael Laudrup sadece futbola odaklandı. Centilmenlik dışı hareketlere yüz vermedi. Real’in efsanesi Raul’un Şampiyonlar Ligi’nde bilerek sarı kart görüp, sonraki maç cezalı duruma düşmek için elle oynamasına ateş püskürdü. “Raul sıradan bir isim değil. Milyonlarca gencin rol modeli. Gençlere kötü örnek olmaya hakkı yok” diyen Laudrup, 2002 Dünya Kupası’nda Hakan Ünsal’ın attığı topla “sakatlanan” Rivaldo’yu da yerden yere vurmuştu. Kurşun yemiş gibi yere yatan Rivaldo’yu üçkağıtçılıkla suçlamış, “Yeteneğini sahada heba etme, Hollywood’a git” demişti.
Michael Laudrup, futbolun centilmeni olarak yeşil sahalarda arz-ı endam edip, resital sundu. Teknik adamlık döneminde de çizgisinden taviz vermedi. 5 milyonluk Danimarka’nın yetiştirdiği onlarca marka sporcularından öne çıkan isim oldu. Ödülü sadece oynadığı futbol ve başarılarıyla değil, kişiliğiyle de aldı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***