HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
Tevfik Rauf Baysal ya da bilinen adıyla Rauf Baysal ismini pek kimse bilmez. Ama az bir şey yayınlarla, yayıncılarla diyalogu olan herkes Hayy Kitap’ı bilirler. Rauf Baysal, Hayy Kitap’ın kurucusu idi. Geçtiğimiz günlerde Kovid-19 bu yayıncıyı hayattan kopardı. Baysal üzerinden Süleymancılar’la bakın nasıl hesaplaşmaya girildi.
Rauf Baysal, yayın dünyasının bugüne kadar tanıdığı en değerli insanlardan biriydi. “Kör ölür badem gözlü olur” türden “gidenin arkasından iyi şeyler söylemek gerek” dürtüsü ile paylaşmıyorum bunu. Yakından tanıma, ortak projelerde yer alma ortamı bulmuş biri olarak anlatıyorum.
Bu güzel insan, gazeteci kökenliydi. Sonra gazetecilikten kopup kendisi gibi gazeteci olan Nihal Aydoğan ile birlikte Medyaevi adında bir halkla ilişkiler şirketi kurdu. Sektörün en düzgün iş yapan şirketlerinden biri olarak öne çıktı. 50’den fazla kişiyi istihdam ettikleri dönemler oldu.
Rauf Baysal ile benim yolum yayıncılığa adım attığı dönemde kesişti. Sanıyorum 2006 idi. Hayy Kitap’ı yeni kurdukları sırada ilk yayınlarını göndermişti. Kitap sayfasını yöneten arkadaşlar, gönderdiği üç kitaptan birinin tanıtımını yapmıştı.
Telefon etti görüşmek ve tanışmak istediğini söyledi. O sırada yayınevinin son yayınlanan kitabını da beraberinde getirmişti. Halkla ilişkiler alanında yaptıklarını anlattı, yayınevini kurma sebeplerini paylaştı.
Benim tarih ve güncel siyasetle ilgili yazılarımı takip ettiğini söyledi. Bu yazıları toplayıp yayınlamayı teklif etti. Üç saate yakın sohbet ettik. Yazılarımın kitaplaştırılması için erken olduğunu söyledim.
Sonra buluştuğumuz, oturup sohbet ettiğimiz, ortak projeler geliştirdiğimiz zamanlar oldu. En çok da telefonda konuşurduk.
Malum süreç araya girdi, 2015’ten bu yana hiç irtibatımız olmadı. Geçen gün de vefat haberini okudum.
‘AŞI KARŞITI KİTAP YAYINLAYAN YAYINCI KORONADAN ÖLDÜ’
Pek çok yayın kuruluşu Rauf Baysal’ın vefatını, “aşı karşıtı kitap yayınlayan yayıncı koronadan öldü” bakış açısı ile duyurdu. Oysa Hayy Kitap, tıptan tarihe, felsefeden edebiyata kadar yüzlerce kitap neşretti. Üstelik bu yayınlarda ideolojik bir bağ aramadan, sadece içerik kalitesine bakarak yayınladı. Mehmet Altan’ın kitapları bunlar arasında idi.
Ne var ki Baysal’ın vefatını, pek çok medya organı yayınladığı bir kitaptan hareket ederek duyurma yoluna gitti. Türkiye’de aşı karşıtları bir garip olduğu gibi aşı savunucularını da anlamak çok kolay değil.
“Korona Aşısı” adlı bu kitap bir kişinin yazdığı bir eser değildi. Kitap, avukat Mahir Işıkay, Prof. Dr. Selim Şeker, Uzm. Dr. Belkıs Meltem Özen, Uzm. Dr. Murat Balanlı, Uzman Psikolog Selen Can’ın pandemi süreci ve peşinden piyasaya kurtuluş reçetesi olarak sürülen aşı üzerine düşüncelerini yansıtıyor.
Pandemi ve aşı lehinde ne kadar konuşulabiliyorsa, aleyhindeki görüşlerin de o rahatlıkta ortaya konulması gerekiyor. Bu kitabın yazarları olarak imzası bulunanlardan birisi hariç hiçbirinin ismini daha önce duymuşluğum da yok. Kitapta görüşleri yayınlanan isimlerin hiçbirini tanımıyorum. Unvanlarına bakarsanız hepsi sağlık alanından insanlar.
“Ama bu tür yayınlar toplumu aşıdan soğutuyor” deniyor. Evet etkili oluyor muhtemelen. Aşı aleyhtarları insanlar üzerinde etkili oluyorsa o zaman aşıyı savunanların argümanları yeterince güçlü değil demektir.
Dönüp kendilerine bakmaları, nerede yanlış yaptıklarını sorgulamaları gerekiyor.
OSMANLI ÇİÇEK AŞISI İÇİN KANUN ÇIKARDI
18. yüzyılın son yıllarında (1796) bulunan çiçek aşısı ile ilgili tartışmalar on yıllar boyu sürüp gitti. Osmanlı, 1885’te çiçek aşısı yapılması için kanun çıkarmıştı.
Eğer aşılamanın sadece İstanbul ve çevresinde kaldığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Aşağıdaki belge Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde DH. EUM. SCL. 12 / 36 S. S. kaydı ile bulunuyor.
Belge, Kayseri’nin Lalapaşa mahallesinden Mehmed Efendi‘nin ikinci kere çiçek aşısı olduğuna dair aşı belgesi, ya da o zamanki adıyla şehadetnamesi.
Bugünkü aşı karşıtlarına tarihten bir anekdot.
DR. ÜMİT AKTAŞ’IN ÖLÜMDE ETKİSİ VAR TARTIŞMASI
Rauf Baysal’ın Kovid aşısı olmadığı açıklandı. Dahası, hastalığının ilk zamanlarında yakın dostu Dr. Ümit Aktaş’ın önerdiği doğal tedavi yöntemlerini uygulayarak zaman kaybettiği bilgisi internet dünyasında dolaşıyor.
Televizyonlardaki kadın programlarında sağlık bölümlerinde sık sık ekranlarda boy gösteren Dr. Ümit Aktaş, iddialara ilişkin bir açıklama yapmadı. Paylaşımında sadece Baysal’ın vefatından duyduğu üzüntüyü diye getirmekle yetindi.
Rauf Baysal’ın malum hastalıktan vefat etmesi gibi eşinin anne ve babası da Covid-19’dan hayatlarını kaybetti. Dahası eşi ve dünyaya iki ay önce gelen bebekleri de entübe durumunda. Dünyaya gözlerini yeni açan bebek, babasız, dedesiz, ninesiz kaldı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da Hayy Kitap’ın sahibi ardından üzüntüsünü belirten bir paylaşım yaptı. @fahrettinaltun hesabından duygularını ifade eden Altun, “Kendisi sevilen, sayılan ve yayıncılık dünyası için kıymetli bir isimdi” dedi.
SÜLEYMANCILARLA HESAPLAŞMAYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
“Rauf Baysal ile Süleymancılarla hesaplaşmanın ne alakası var?” sorusuna gelince…
Buraya kadar baktığınızda ortada bir ölüm vak’ası var ve bu isim de yayıncılık dünyasından tanınan, sevilen bir isim. İşin rengini değiştiren nokta ise Baysal’ın eşinin babasının Mehmet Arıkan olması.
Mehmet Arıkan, eski Sabah ve Ufuk gazetelerinin imtiyaz sahibi idi. Mehmet Arıkan’ın Süleymancılar’ın önde gelen isimler arasında yer alması, iktidar cenahında sönmeyen bir kini yeniden alevlendirdi.
Bilindiği gibi Süleymancılar cemaatinin iki önemli kolu var. Süleyman Hilmi Tunahan’ın oğlu olmadığından cemaatin liderliği damat kanadından yürüdü. Üç dönem Adalet Partisi milletvekilliği yapan Kemal Kaçar’ın 2000’de vefat etmesiyle bu kez cemaatin liderliğini Tunahan’ın kızlarından olan torunları Ahmet Arif Denizolgun ve Mehmet Beyazıt Denizolgun üstlendi.
Bu aynı zamanda cemaatin de iki önemli kola bölünmesi anlamına geliyordu. Ağabey Mehmet Denizolgun, AK Partinin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Buna rağmen cemaatin ana kolu AK Parti’ye sıcak bakmadı.
2018 seçimlerinde Mehmet Denizolgun kolunun iktidarın yanında yer almasına karşılık Ahmet Denizolgun geleneğini sürdüren ana kolun muhalefetten yana oy kullanması, eski hesaplaşmayı yeniden gündeme getirdi.
2019’da Kağıthane’deki Sadabat öğrenci yurdu, belediye ekipleri polisin etrafı sarmasından sonra kepçelerle yıkıldı. Toplanan insanlar biber gazları sıkılarak dağıtılmıştı.
Bu yıkıma cemaatin verdiği tepki de bunun iktidarda oluşturduğu kin de hiç bitmedi.
Ahmet Arif Denizolgun’un 2016’da vefat etmesinden sonra cemaatin liderliğini kızkardeşi Gülderen Kuriş’in oğlu Alihan Kuriş yürütmeye başladı.
Alihan Kuriş’in iktidarla kolkola yürümemesi, Havuz Medyasının öfkesini fazlasıyla üzerine çekiyor. Her konuyu fırsat bilip Süleymancılar’ın üzerine gidiyorlar. Mehmet Arıkan’a duyduğu saygı iktidar trollerini yeniden Alihan Kuriş’in ve iktidarla yıldızı barışmayan Süleymancılar’ın üzerine çekti.
İktidar cephesi, özellikle son yapılan anketlerde AK Parti’nin gerilemesi, buna karşılık İYİ Parti’nin yükselişe geçmesinin arkasında Süleymancılar’ın Ahmet Denizolgun kolunun büyük rolü olduğunu düşünüyorlar. Bilindiği gibi bu grup, 2018 seçimlerinde İYİ Parti’ye destek vermişlerdi.
İktidarın öfkesi, Süleymancıları nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***