DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son dönemde partisinin de hedef alındığı muhalefete yönelik fiziki saldırılara ilişkin konuştu.
Tele1 ekranında Merdan Yanardağ’ın sorularını yanıtlayan Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin il başkanları toplantısında dile getirdiği ‘Bu ülkeyi teslim edemeyiz’ sözlerini şu şekilde değerlendirdi:
“Ülkenin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyasette. Hiç kimse bu ülkenin sorunlarının çözümünü kaba kuvvette falan aramasın. O dönem geçti artık. Şu anda yapılacak iş herkesin meşru demokratik siyaset içerisinde kalmasıdır. Söyleyecek sözü olmayanlar, yapacak işi olmayanlar, ortaya bir çözüm koymayanlar ancak şiddeti yöntem olarak kullanmaya başlıyorsa, kusura bakmasınlar onların ayrılma vakitleri geldi. Halktan meşruiyetini almayan hiçbir siyasi iktidar Türkiye’de kalıcı olamaz. Kaba kuvvetle, devlet gücünü kullanarak iktidarda kalma çabası beyhude bir çabadır.”
Gazetecilere ve siyasilere yönelik saldırıların cezasızlıkla sonuçlandığını dile getiren Babacan, “Geçtiğimiz dönemde çok sayıda siyasal şiddet olayı yaşadık. Gazetecilere, siyasi partilerin üst düzey yöneticilerine saldırılar düzenlendi. Herhangi bir cezai yaptırım uygulandı mı? Kaygı verici bir tablo var ortada. Asıl vahim olan Sayın Erdoğan’ın siyasal şiddet konusunda kayıtsız kalmasıdır. Çünkü bu konularda yargı bağımsız çalışamıyor. Siyasal içerikli konularda hep sinyal bekliyor” şeklinde konuştu.
“KÜRT MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE MESAFE KAT EDECEĞİMİZİ DÜŞÜNÜYORUZ”
Kürt vatandaşların haklarını tanıyarak Kürt sorununda önemli bir mesafe alabileceklerini söyleyen Babacan, “Vatandaşlarımızın temel haklarını derhal, peşinen, pazarlıksız tanımakla Kürt meselesinin çözümünde çok önemli bir mesafe kat edeceğimizi düşünüyoruz. Türkiye’nin sorunlarının çözümü meşru demokratik siyaset zemininde aranmalıdır. Kuşkusuz Meclis’in rolü önemlidir ama meşru demokratik siyaset Meclis’ten de öte bir anlayıştır. Sivil toplum, kanaat önderleri, düşünce üreten aydınlar vardır” dedi.
“BİZİM ANLAYIŞIMIZ ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK”
Babacan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:
“Bizim anlayışımız özgürlükçü laikliktir. Devletin bütün vatandaşlara eşit yakınlıkta olmasıdır. Hangi dine, mezhebe mensup olursa olsun, inansın veya inanmasın devletin bütün vatandaşlarına eşit yakınlıkta olmasıdır. Bunu özgürlükçü bir perspektifte ele aldığımızda, inanç ve ibadet hürriyetini esas alan bir perspektifle laiklik konusuna baktığımızda toplumumuzun da talebinin bu yönde olduğunu görüyoruz. Toplumumuz ‘Ben kendi hayat tarzımı yaşayayım. Devlet kendi bakış açısını benim hayat tarzıma empoze etmesin’ diyor.
“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİYLE İLGİLİ SEÇİM ÖNCESİ MUTABAKATI TERCİH EDERİZ”
Anayasa değişikliğiyle ilgili mümkün olduğunca detaylı bir çalışmada seçimlerden önce mutabık kalınırsa, seçimlerden sonra anayasa değişikliğini yapmak maksimum altı aydır. DEVA Partisi olarak seçimlerden önce detaylar üzerinde mutabakat sağlamanın gayretinde olmayı tercih ederiz. Seçimlerden sonra Meclis oluştuğunda derhal Anayasa Komisyonu’nda startını verip Genel Kurul’a indirmeyi, 400 milletvekilinin üzerinde bir çoğunluk sağlanırsa Genel Kurul’da, sağlanamazsa referandumla bunu hayata geçirmeyi tercih ederiz.
Diyelim ki Anayasa değişiklik paketi ya da en azından bir ilkeler seti tamamlandı ve altı partinin mutabık kaldığı bir metin ortaya çıktı. Daha sonra oturup, bir geçiş süreci veya yol haritası çalışmak gerekecek. Kendi içimizde başladık ama henüz altılı masanın gündeminde değil.
“SUSURLUK, PEKER’İN İFŞAATLARININ YANINDA KÜÇÜK HADİSE”
Susurluk olayı bütün bunların yanında o kadar küçük bir hadise ki… Dönemin İçişleri Bakanı beş gün sonra istifa etmek zorunda kaldı. Cumhurbaşkanlığı DDK denetimi başlattı. Meclis’te soruşturma komisyonu kuruldu, yargı süreci başladı. Susurluk, ortaya dökülen bu ifşaatın belki yüzde 1’i bile değildi. BAE ile Türkiye ilişkileri uzunca bir süredir kopuktu. Her ne hikmetse en üst seviyede görüşme trafiği başladı. Sedat Peker artık konuşmuyor. Artık bir şekilde sessizleştirilmiş durumda. Arka planda neler dönüyor, vatandaş olarak izliyoruz. Türkiye adaletsizliği hak etmiyor.”
Babacan, Virjin Adaları’na sermaye kaçışına ilişkin bir soru üzerine şunları söyledi:
“Vergi cennetleri vergiden kaçınmak, mahremiyet ve haksız kazancı gizlemek için tercih edilebiliyor. Düşük vergi ya da mahremiyet sebebiyle tercih edilmesini yatırımcıların hakkı olarak görmek lazım. Ülkelerin hem mahremiyet konusunda dikkat etmeleri hem de vergi oranlarını düşük tutmaları lazım ki sermaye, kâr başka ülkelere kaymasın. Uzun vadeli yatırımcıları cezbetmenin yolu, vergi oranlarını düşürme mesajını vermektir. Haksız kazanç, kara para, yolsuzluk parası, rüşvet konusunda durmak ve paranın kaynağı helal değilse oraya bakmak gerekiyor. Bu tür şeyler varsa devletin birimlerinin devreye girmesi lazım. Gelir İdaresi, MASAK ve savcılıklar var.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***