HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
Enteresan gelişmeler yaşanıyor. Önümüzdeki günlerde bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz. Muhalif kesim, iktidar cenahına baktığında onlar açısından her şeylerinin yolunda gittiğini sanıyor. Oysa onlar da hayli tedirgin günler yaşıyor. Bunu kendi çevremdeki küçük bir gözlemimle sizinle paylaşmak istiyorum.
Hafta içi 20 yıla yakın bir zamandan bu yana tanıştığımız eski bir arkadaşım aradı. Daha önce Silivri dönüşü arayıp geçmiş olsun demişti. O zaman geçmişteki sıcak muhabbetlerle pek kıyaslanmayacak bir resmiyette konuşma cereyan etmişti aramızda. Buna rağmen “soğuk” dersem haksızlık etmiş olurum. Hal hatır çerçevesinde geçmişti.
Telefonu açar açmaz, “Ahmetcim, buluşup biraz sohbet edelim. Özledim seni” dedi. Ben de “Memnuniyetle” karşılığını verdim. Çok geçmeden belirlediğimiz bir mekanda buluştuk. En son 2015’te bir araya gelmiştik. Biraz daha kilo almış, saçları hayli seyrekleşmiş dersem seyrek saçlılar alınır mı bilmem. Tepesindeki saçlar sayılabilecek hale gelmişti.
“Buluşalım davetini ben yaptım. Ev sahibi benim” tavrını beden dili her şeyi ile yansıtıyordu. Ben de onun duruşunu gölgeleyecek bir tavır içine girmedim. Ne alacağımızı garsona söyledikten sonra, “Eee, görüşmeyeli yıllar oldu. Tekrar geçmiş olsun” diyerek sohbeti başlatmak istedi.
Ardından, “Kaç ay kaldın içeride?” diye sordu. Ben de “5 yıla yakın” demek yerine “Dört yıldan fazla” deyince yüz şekli birden değişti, gayr-i ihtiyari, “Yapma ya!” sözleri çıktı ağzından. Kendisi en fazla 7-8 ay kaldığımı düşünüyormuş.
Bu muhabbetlere çok takılmadan muhatabımı dinlemek istiyordum. İşlerinin iyi gittiğini biliyordum. Kıyafeti, tavrı, masanın üzerinde duran araba anahtarı bunun bir yansıması gibiydi. Hemen onu dinlemeye geçebilmek için rol üstlenmem gerektiğini düşündüm.
İYİ BİR AK PARTİLİ İDİ, ŞİMDİ İLÇE BAŞKANI
“Benim neler yaptığım belli. Silivri nöbeti tuttum. Sen neler yaptın bu süre içerisinde?” diye sözü muhatabıma bıraktım. İnşaat malzemeleri ve tekstil işi olduğunu biliyordum. İnşaatçılığı bunlara eklemiş. İnşaat yaptığı bölgeyi ve orada hayata geçirdiği projeleri sıraladı. Çok bilinen, büyük projeler değildi. Ama yılda ortalama 200’e yakın konut inşa ettiklerini söyleyince şaşırma sırası bana geldi.
Arkadaşımın siyasete ilgisinin olduğunu biliyordum. İyi bir AK Partili idi. Erdoğan fanatiği biri değildi, ama onun ülkeyi bir yere taşıyacağına inanırdı. Geçmişte siyaset üzerine hayli konuşmalarımızın olduğunu bildiğimden, o tarafta bir yolculuğa çıkıp çıkmadığını merak ediyordum.
Yaptığı işleri heyecanla anlatmaya devam ediyordu. Konuşma şevkini kırmak istemiyordum ama siyaset tarafına olan ilgisinin devam edip etmediğini merak ediyordum. “Siyasetle uğraşmayı seviyordun. İlgin hâlâ devam ediyor mu?” diye doğrudan sordum.
Amacım, biraz gündemi onun bakış açısıyla dinlemekti. “Seninle son konuştuğumuzda ilçe yönetimindeydim. Bu dönem ilçe başkanlığı görevini verdiler. Elhamdülillah bizim ilçede durumumuz gayet iyi” dedi. İlçede ne tür ayrıcalıklar oluşturduklarını anlattı.
Zihnimden “Enteresan” dedim. Yakınlarım benimle görüşmek durumunda kaldıklarında bile tedirgin oldukları hallerine yansırken, bir ilçede AK Parti yöneticiliği yapan birinin umuma açık bir alanda görüşmekten çekinmemesi hayli tuhafıma gitti. Hayretimi gizlemeye çalışarak, “Hayırlı olsun. Senin başarılı olacağına inanıyorum” dedim.
‘PAHALILIK, YAPILAN BÜTÜN HİZMETLERİ GÖLGELİYOR’
O da gündemi benden dinlemek isteğini söyledi. “Siyaseti, ekonomiyi iyi takip ederdin. Bir gelişme olduğunda tarihten anekdotlar anlatırdın bize. Bugünü nasıl görüyorsun? Türkiye nereye gidiyor?” diye bir geniş çerçeveli bir soruyu önüme koydu. Açıkçası benim konuşmamla zaman kaybetmemeliydim. Arkadaşımı kırmadan onu konuşturmalıydım.
“Ya ben içeride iken gündemi çok takip etmedim. Hep okuma yaptım, yazı çizi işleriyle uğraştım. Siyasetin içinde olan sensin. Senin gözünden memleketi algılamaya çalışmak daha önemli” demem hoşuna gitti.
Sözü hiç eğip bükmeden doğrudan, “Açıkçası durum pek iyi görünmüyor. Bu pahalılık vatandaşın çok tepkisini çekiyor. Pahalılık olunca insanlar yapılan onca hizmeti bir çırpıda unutuyor” dedi. Dövizin durdurulamamasının insanların moralini çok bozduğu gözlemini örneklendirerek aktardı. Bu alanda yapılması gerekenler olduğunu söyledi.
Kendilerinin ilçede gözle görülür bir sorun yaşamadığını, sürekli temas halinde kalarak bu sıkıntıların geçeceğini halka anlattıklarını ama öteki pek çok ilçede insanların her fırsatta tepkilerini dillendirmeye çalıştığını söyledi. Birden, “Peki bu sıkıntılar, esnafa para dağıtılarak çözüm yoluna konabilir mi?” diye topu benim kucağıma attı.
Önündekilerden yiyebilmesine fırsat tanımak için biraz benim konuşmam gerektiğini fark ettim. Bugünü konuşmak yerine tarihten paylaşımlar yaparak meramımı daha iyi anlatacağımı düşündüm. Tarihteki bütün toplumsal sorunların temelinde ekonomik sıkıntıların yattığını söyledim.
‘CEMAATE YAPILAN HUKUKSUZLUKLAR DIŞINDA HUKUKSUZLUK VAR MI?’
Bizim resmi tarihlerimizin “isyan” etiketi yapıştırıp suçu toplumun sırtına yüklediği olayların tamamının temelinde ekonomik sıkıntıların ve adaletsizliklerin yattığını birkaç örnekle anlattım. Ekonomik sıkıntıların isyanlara dönüştüğü kısmı çok ilgisini çekmediğini fark edince Süleyman Demirel’in, “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” ifadesiyle sözüme güncellik katmaya çalıştım.
Arkadaşımın ilgisini ise sorunların iki temelinden sadece adaletsizlikler kısmı daha çok ilgisini çekmiş gibiydi. “Türkiye’de cemaate yapılan hukuksuzluklar dışında adalet sisteminin düzgün işlemediğini mi düşünüyorsun?” diye sordu. Cümlenin her tarafı sorunlu olduğu gibi yaklaşım da arızalı idi.
Geçmişte pek çok söz edilse de son 8-10 yıla kadar yargıya güvenin hayli yüksek olduğunu, şimdi ise güvensizlikte en altta olan siyaset ve medya ile yarıştığını hatırlattım. Yargının her kesime adil davranma noktasına gelmeden Türkiye’de işlerin yoluna konulamayacağını, ekonominin de rayına oturtulabilmesinin yolunun adaletten geçtiğini örneklerle anlattım.
“Reis yine toparlar. Buna inanıyorum” dedi ve konuşmasını “Bize en çok güven veren taraf, muhalefetin hâlâ daha bir iktidar alternatifi çıkaramamış olması. İnsanları yine ‘Yaparsa AK Parti yapar’ noktasına getirmeliyiz” diye sürdürdü.
İki saate yakın süren bir sohbet oldu. Uzatmadan yeniden buluşma temennisiyle masadan kalktık.
Bir kafeterya sohbetinin benim onu ikna etmem, onun beni bir yere çekmesi gibi bir sonuç vermesini beklemek safiyane bir yaklaşım olur. Benim açımdan görüşmenin birkaç önemli noktası vardı.
Birincisi, AK Partili arkadaşların son dönemde kafalarının hayli karışık gibi görünüyor olması.
İkincisi, Erdoğan’ın yine her şeyi toparlayacağına olan inançlarını korumak istiyorlar ama zihinlerinde bunun içini dolduracak argüman bulamıyorlar.
Üçüncüsü, muhalefetin geldiği noktayı gözden kaçırarak umutlarını hâlâ bir alternatif olarak halkın önüne çıkamayacağına bağlamış görünüyorlar.
Belki bunlar kadar önemli bir başka tarafı daha var. DÖRT harfli silahlı terör örgütü üyeliğinden yıllarca içeride kalmış biri ile görüşerek farklı alternatiflere kendilerini açık tutmak istiyorlar.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***