Ekonominin gidişatıyla eleştirilerini sürdüren Beştaş, “Ekonomiyle başlayalım çünkü şu anda Türkiye’nin en temel, yakıcı gündemi ekonomi. İktidarın basiretsizliği, iş göremezliği Türkiye tarihinde görülmemiş zamlarla, fahiş fiyatlarla halkı baş başa bırakmış durumda. Her fırsatta duyarsınız AKP sözcülerinden, yağ kuyruklarını örnek verirler. Şimdi AKP Genel Başkanı’na ve sözcülerine tanzim kuyruklarından, son yapılan LPG zamlarından sonra akaryakıt istasyonlarındaki otogaz kuyruklarına bakmalarını salık veriyoruz. Orada önemli bir veri var. Evet, çok açık bir durum var. Zamlar, yüksek enflasyon, pul olmuş Türk lirası, borç sarmalı, yoksulluk ve işsizlik AKP iktidarının alameti farikası olmuş durumda. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile birlikte de bu alamet artık tescillendi. Bunu bütün Türkiye ve dünya kamuoyu görüyor. Bildiğiniz gibi TÜİK yıllık enflasyon oranını açıkladı ve tüketici enflasyonunu yüzde 19,8 olarak ifade etti; fakat bağımsız ve bilimsel yöntemlerle çalışan enflasyon araştırma grubu ENAK yüzde 44,70 olarak bu enflasyon oranını belirledi ve açıkladı” diye konuştu.
‘ENFLASYON NEDEN YÜKSEK?’
Enflasyonun yüzde 44’ün üzerinde olduğunu AKP Genel Başkanı’nın yeni hedef tahtasından da anlaşıldığına dikkati çeken Beştaş, şöyle devam etti: “Artık marketlerde hedef tahtasında yerini aldı. Somutlaştırmak isterim, Saray’ın 2019 yılı 2020 yılı mutfak masrafları arasında artış oranı yüzde 64. Bu sanırım birçok şeyi ifade ediyor. Buna rağmen ‘fiyatlar pahalı değil’ şeklinde açıklamalar yapılıyor. Sanki saray mutfağında milyonlarca lira harcanmamış gibi. Şimdi ben hakikaten Erdoğan’ın ‘fiyatlar uygun’ açıklamasını bütün Türkiye’nin merak ettiğini biliyorum. Bütün Türkiye yurttaşları adına soruyorum. ‘Peki fiyatlar uygunsa enflasyon neden bu kadar yüksek?’ Neden yüzde 19,8. Hem de TÜİK’in verileriyle. Hangi ürünlerin fiyatları uygun bunu kamuoyu ile paylaşmalarını istiyoruz. Et mi uygun, balık mı uygun domates mi uygun çay mı uygun? Yanıt emel tüketim malzemeleri, mutfaktaki olmazsa olmazların fiyatlarının hangisinin uygun olduğunu da kamuoyuna açıklaması gerekiyor. Sanırım ihale fiyatlarıyla market fiyatlarını karıştırmış Erdoğan. Çünkü enflasyon sepetine hiçbir şekilde girmeyen ya da çok az giren ürünleri aldılar. Bütün Türkiye o markette neler aldığını gördü.
‘ERDOĞAN’I PAZARA DAVET EDİYORUZ’
Biz Erdoğan’ı ve AKP sözcülerini halk pazarına davet ediyoruz. Gelin halk pazarına gidin bir de oradaki fiyatlarla bakalım hangisi uygun, onu herkesle paylaşın. Halk pazarındaki fiyatları da söyleyeyim. Barbunyanın kilosu 20 TL, domates 7-8 TL arası değişiyor. Yeşil fasulye 12 TL, marul kıvırcık tanesi 5 TL, eskiden 1 TL’ye alınırdı, pazara gidenler bilir. Yine bir demet yeşil soğan 5 TL’ye yükselmiş durumda. Eskiden hatırlarsınız, hepimiz annemizden, kendimizden, çevremizden biliriz, pazar arabalarıyla gidilirdi, çünkü o pazardaki alışverişten, o sepetin dolacağı kesindi. Doldurulup dönülürdü. Şimdi halk pazarına bir gitsinler, baksınlar, artık bu bile yok. Pazar arabaları bile yok. Ne var? Ellerde bir iki küçük poşet var, taşınabilecek düzeyde hiçbir arabaya gerek duyulmadan, halk enflasyonu bu derece ağır yaşıyor.
HALKIN YOKSULLUK KİTABI
Emine hanım özellikle duysun bir mango 16 TL. Hani mango kurutması yapıyorlar ya, halk mango yiyebiliyor mu ki kurutmasını yapsın. Bir de yemek kitabı çıktı. Hakikaten ne diyeyim. 1 Milyon TL devlet desteği ile Emine Hanım bir yemek kitabı çıkardı. O kitaptaki yemekleri halk neyle yapacak. Geçtim 1 Milyon TL’lik devlet desteğini, halkın cebinden, vergilerimizden giden parayı geçtim, o yemekleri kim nasıl yapacak? Bizim Emine Erdoğan’a tavsiyemiz, halkın yoksulluğunun kitabını yazsınlar. Böyle şatafatlı yemek kitaplarıyla devlet desteğiyle bir şeyler söylemek kolay tabi ki!
TERTİPLENMİŞ MARKET GEZİSİ
Şimdi bir tertiplenmiş market gezisi vardı. Sepetini Erdoğan abur cuburla doldurdu ve bütün Türkiye öğrendi bin 2 TL tutmuş hesabı. Peki bu sepette ne yok? Bu sepette abur cubur dışında hiçbir şey yok. Ayçiçek yağı yok, et yok, zeytin yok, tavuk yok, balık yok, pirinç yok, bulgur yok, mercimek yok, hiç bir şey yok. Herhalde kendi evlerinde yemek yemiyorlar, abur cuburla besleniyorlar. Eğer beslenmiyorlarsa çocuklara çok kötü örnek oluyorlar. Çünkü, bütün ebeveynler evlerde çocuklara abur cuburla karnınızı doyurmayın, yemek yiyin, yemek saatini bekleyin, atıştırmayın, tokluğunuz açlığınızı bastırır gibi sözler kurarız. Bunu hepiniz kendi evinizde yaşıyorsunuz. Bir de işin o boyutu var. Bir de fiyatları açıklarken iki tane görselimiz var. Onu paylaşmak istiyorum. Temel tüketim maddelerini kullanmak da artık lüks tabi ki. 2019 yılında 99 TL olarak görülen zeytinyağı bugün 182 TL. Üstelik Erdoğan’ın açılmasını müjdelediği market fiyatı bu. Diğer eski fiyatı 12,90 olan 500 gram çayın şimdi fiyatı 29,90. Yüzde yüzden fazla artmış. Böyle bir artışı bile görünmez kılmaya çalışan bir akılla karşı karşıyayız. Üstelik bunu müjde olarak veriyor. Liste çok uzun şüphesiz, örnekleri artırabiliriz. Bizim zamanımız var anlatmaya ancak Türkiye yurttaşlarının zamanı yok bunları dinlemeye çünkü bunun çok kötü şartlarda yaşıyorlar.
Bizler emekçinin alın terinden, işsizin hakkından, gençlerin sırtından hepimizin vergisinden aldıkları güçle, haksız, adaletsiz eşitsiz bir yönetim anlayışını Türkiye halklarına reva gören bu iktidara karşı HDP olarak hakça dağıtım politikalarını yaşama geçireceğimizin sözünü bütün Türkiye’ye veriyoruz.
KIŞ GELİYOR FİYATLAR YAKIYOR
Gıda fiyatları, enflasyon bir de şu anda halkın en temel sorunlarından biri de kış geliyor. Kışın nasıl ısınacaklar? Elektrik faturasını, doğalgaz artışlarını biliyoruz. Kış geliyor, yurttaş donma tehlikesiyle karşı karşıya. Şimdiden kara kara düşünüyorlar. Fiyatlar yakıyor ama zamlar donduruyor. Bu yoksulluğun sebebini bir diğer olguda da görüyoruz, Sayıştay raporlarında. Aslında pazar arabasıyla Sayıştay raporları tamı tamına örtüşüyor. Sayıştay raporlarını da gizleyemedikleri için bütün Türkiye bu raporun ne olduğunu, içeriğini gayet iyi biliyor.
YURT SORUNU
Bugünlerde en çok tartışılan meselelerden biri yurt, barınma sorunu. Bu da ekonomi ile bağlantılı bir mesele. Hakikaten bunu anlamalarını beklemiyorduk ama bu kadar ileri gideceklerini kendi adıma söyleyeyim düşünememiştim. Üniversite kazanan öğrencilerin tamamını ‘terörist’ ilan eden bir akıl ve bunu Genel Kurul’da da reddedecek kadar pişkin bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bugün grup toplantısında da AKP Genel Başkanı bu konuya girdi. Ama ben size birkaç veri vereyim sadece. TÜİK’in verilerine göre ülkede kendi evinde oturanların oranı yüzde 57. Yani vatandaşların yaklaşık yarısı kirada oturuyor. Ekonomik krizin etkisiyle gittikçe yoksullaşan Türkiye, Avrupa İstatistik Ofisi’nin son verilerine göre konut fiyatlarının en çok arttığı ülke olarak maalesef kayıtlara girdi. Kira artışları zaten kabul edilemez boyutlarda. İlgili kuruluşların verilerine göre kimi merkezlerde kira artış oranları yüzde 200. Çok daha fazla oluyor. Öğrenciler yurt bulamıyor, ev bulamıyor, buldukları evlerin kiralarını ödeyemeyecek durumda. Üniversitelerini bırakacak duruma geldiler iktidar ne yapıyor mağdurları hedef gösteriyor ve sebep olduğu sorunları görünmez kılmaya çalışıyor. Yurt sorununun olmadığını, öğrencilerin bozguncu terörist olduklarını ilan edebiliyor.
ÇÖZÜM BULAMAYAN AKIL
Tabi şunu anlıyoruz yazlık, kışlık, uçan, yüzen saraylarda yaşayanlar, barınamayan öğrencilerin, kiracıların, sokakta yaşayanların sorunlarını göremiyor. Bu da işin diğer boyutu. Bu meselede şunu özellikle söylemek istiyorum. Bu barınamama meselesi, aynı zamanda Türkiye’nin geldiğimiz dönemde ne kadar önemli bir sorun olduğunu ve bu sorunun büyütülmemesi için, büyümemesi için çözüm aranması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Şu anda TOKİ cennetine dönüştü, inşaat cennetine dönüştü Türkiye. Boş binalar o kadar fazla ki, kamu binaları o kadar fazla ki buralarda bile çözüm bulamayan bir akılla karşı karşıyayız. Biz bu nedenle üniversite öğrencilerinin yanında olduğumuzu, taleplerini desteklediğimizi ve devletin sosyal devlet olma ilkesi gereğince herkesin barınma sorununu çözmesi gerektiğini ifade ediyorum.
VERGİ KAÇAKÇILARININ CENNETİ
Pandela Papers belgeleri dünyanın her yerinde tartışılıyor, soruşturmalar açıldı fakat Türkiye’de bildiğiniz gibi hiçbir soruşturma açılmadığı gibi bu konu gündeme bile gelmiyor. Aslında Sayıştay papers raporları da çok farklı değil, buna da bakmalarını istiyoruz. Burada da Türkiye’den para kaçırıldığını, nasıl kaçırıldığını Man Adaları’ndan gayet iyi biliyoruz. Sermayeye her gün AKP sözcüleri, ‘Türkiye’ye gelin yatırım yapın’ çağrıları yapıyor ama kendileri de ülkenin kaynaklarını çalarak, yolsuzlukla yurtdışına kaçırıyorlar. Yolsuzluk ekonomisinin tesis edilmesi ve devam ettirilmesi böyle bir şey. Türkiye’de 220’den fazla isim var ve şu gerçeği bir kez daha gördük; AKP döneminde Türkiye, vergi kaçakçılarının cenneti olmuş durumda. Paradise ve Panama’dan sonra pandora peppers vergi kaçakçılarının offshore şirketleri üzerinden nasıl vergi kaçırdıklarını açıkça ortaya koyan bir belgeden söz ediyoruz.
VATAN MİLLET EDEBİYATI YAPANLAR
Vatan millet edebiyatı yapanların her fırsatta nasıl hırsızlık yaptıklarını bir kez daha bütün dünya da Türkiye de görmüş oldu. İtibardan tasarruf etmiyorlar, bin odalı sarayda yaşıyorlar. Bin odalı sarayı yapan Rönesans Holding bu işin başını çekiyor ve 210 milyon dolar vergiyi fon transferi adı altında parayı Türkiye dışına çıkarıyor. Bu paranın yarısı da ‘bağış’ adı altında başka yere aktarılıyor ama nereye aktarıldığı bilinmiyor. Pandora belgelerine göre sadece Rönesans Holding’in kaçırdığı vergi 210 milyon dolar ve ortalama rakamlarla konuşursak bunun 1 milyar 900 milyon TL ettiğini ve bu parayla 100 yataklı 800 adet yurt yapılabileceğini gayet iyi biliyoruz. 80 bin öğrencinin yurt imkanının yaratılabileceğini görüyoruz. Biz tabi ki şaşırmadık ama şaşırmamak ile birlikte bunun mücadelesini daha güçlü vermemiz gerektiğini, hırsızlık ve yolsuzluk ekonomisine karşı halkın talep ve ihtiyaçlarını giderecek bir sistem inşa etme mücadelemizi yürüteceğimizi söylemek isterim.
SORUNUN İNKARI
Diğer bir mesele; Kürt meselesi. Biliyorsunuz, Meclis açılalı bir hafta oldu. Bu bir hafta içinde de 2-3 kezdir ‘Kürt sorunu yoktur’ diye inkar ile karşı karşıyayız. Garip, ‘herkes çözüm iradesi Meclis’tir’ dediği için iktidardan panikle, garip bir hezeyanla Meclis’te peş peşe inkar açıklamaları yapıyorlar. Olmadığını iddia ettikleri sorun hakkında konuşmaktan dillerinde tüy bitti. Madem ‘Kürt sorunu yok’ diyorsunuz, o zaman neyi konuşuyorsunuz? O zaman neden nefes tüketiyorsunuz. Bir meselenin olmadığını kanıtlamaya çalışmak o meselenin varlığını kabul etmek anlamına geliyor. Bu kadar akli bir duruşla davet ediyoruz. Bir şey yoksa niye aksini ispat etmeye çalışıyorsunuz? Güzel meşhur bir hikaye var. Zamanında bir Kürt heyeti, Mısır’da bir devlet yetkilisini ziyaret ediyor. Bunu duyan Türk Büyükelçisi büyük bir şok içinde yöneticinin makamını basıyor ve diyor ki destursuz bir şekilde içeri dalıyor ve ‘Kürtlerle görüşemezsiniz’ diyor. Şaşıran Mısırlı yetkili gayet sakin bir şekilde soruyor, ‘sizin ülkede Kürt var mı’ diyor ‘tabi ki yok’ diyor büyükelçi cevap olarak. ‘Peki dilleri var mı konuşabiliyorlar mı tvlerde yer alıyorlar mı” diye soruyor, ‘hayır, tabi ki yok’ diye cevap veriyor. Yönetici çok açık bir şekilde ifade ediyor; ‘madem Kürt yok, dili yok siz o zaman neye itiraz ediyorsunuz?’ Şimdi de aynı durumla karşı karşıyayız. ‘Sorun yok, sanal bir sorundur’ diyenler kendilerini helak ettiler. Tabi ki onlara üzülmüyoruz.
KÜRT İNKARI SİSTEMATİK BİR HAL ALDI
İnkar, çok sistematik bir hal almaya başladı. Sorun çok ciddi olduğu için trajikomik, mizaha konu olabilecek örnekleri vermekten özellikle kaçınıyorum ama açıkçası; sarı, kırmızı, yeşil olduğu için trafik ışıklarını bile neredeyse yasaklayacak bir mantaliteyi öncelikle ciddiyete davet ediyoruz. Bu ciddiyetle sorunun çözülmesi gerektiğini önemle ifade ediyoruz. Kürt meselesi tarihi bir meseledir. Ve bu ciddi olmayanları, halk ciddiye almayacaktır. Bunu hiçbir zaman unutmasınlar. Sorunun yokluğu inkar siyasetiyle bunu yürütenler unutulacaklar ama Kürt sorunu çözülecek ve Türkiye demokratikleşecek. Bunu biz de bir kez daha ifade edelim. Toplumu bölerek ülkeyi küçültüyorlar parçalayarak güçsüz kılıyorlar saplantı ve komplolarla demokrasiyi yerle yeksan ediyorlar, sonra da kalkıp ‘Kürt sorunu kalmadı’ diyorlar. Ciddi olun. Japonya’da açılan Kürt kurs için Dış İşlerini devreye sokarak iptali için başvuru yapanlar ‘sorun yok’ diyorlar. Dünyanın öbür ucunda, Kürtçe kurs açılmış, Dışişleri Bakanlığı’nın başka işi gücü yok, bu kursu iptal ettirmek için devreye giriyor. Şimdi de çıkmış ‘sorun yok’ diyorlar. Sorun yoksa ne işiniz var Japonya’da, niye Kürt dili ile uğraşıyorsunuz. Bunu sormak istiyorum ve ciddi olun diyorum. Exmedi Xanî’nin Doğubayazıt’ta anıtını yıktılar, Mir Celadet Bedirxan’ın Siirt’te kütüphanesini kaldırdılar, İtalyan yazar Dayri Fu’nun eserinin Kürtçe oyununu yasakladılar. Şimdi bu yasaklayanlar sorun yok diyor.
Osman Şiban ve Servet Turgut’u helikopterden atanlar, ‘sorun yok’ diyorlar. Bunların hiçbiri sorun değil. Şu an Kürt siyasetçiler yıllardır, 4 Kasım yaklaşıyor, öncesinde de sonrasında da operasyonlarla binlerce Kürt siyasetçisi cezaevlerinde rehin tutuluyor ama Kürt sorunu yok diyorlar. İnsanların doğduğu topraklarda aç ve işsiz kalması için can atanlar sorunu çözdük diyorlar. Bir sorunun farkında olmayanlar, fark etmeden tarihin çöplüğüne gitti. Türkiye’deki iktidar değişimlerinin sebeplerinin başında Kürt sorunu konusunda takındıkları tutum aldı. Başta da söylemiştim, ciddiyetsiz yaklaşanlar, en ciddiyetsiz şekilde hafızalarda kaybolup gittiler, sizin de gideceğiniz yer orasıdır. Unutulacaksınız! Başka bir seçeneğiniz yok. Bu iktidarı Kürt sorununu ciddiye alan çözüm iradesi gösteren, Türkiye’nin demokratikleşmesini savunanlar devralacak.
Şunu da söyleyeyim; işyerleri, esnaflar hedef yapılıyor en son kebapçılar hedef yapıldı. Sorun çok ciddi olduğu için mizahi bir değerlendirme yapmaktan özellikle kaçınıyorum; ama 90’ların iş dünyasını, iş insanlarını hedef yapanları unutmadık. Bunu da hatırlatmak istiyorum. Bu konu daha çok tartışılacak.
DEMOKRASİ SORUNU İNKAR EDİLİYOR
Bugün aslında inkar edilen sadece Kürt meselesi değildir. Alevilerin, gençlerin, kadınların sorunları da inkar ediliyor. Türkiye’nin demokrasi sorunudur bu. Bu sebeple Kürt sorununun inkarının muhatabı sadece Kürtler değildir, 84 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır. Bizler HDP olarak bu bilinçte Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümünü esas alıyoruz. Partimizin bileşenleri ve üzerinde yükseldiği taban açısından bu sorunun hem taraflarından biridir hem de sorunun çözümüne ilişkin en birikimli ve donanımlı partilerin başında gelmektedir. Bu bize ağır bir tarihsel sorumluluk yüklüyor hem de Türkiye halklarının geleceği için çözümün acil ve ertelenemez bir görev olduğunu da önümüze koyuyor.
SAVAŞTAN BESLENEN KİM?
Dün yine Meclis’te 40 yıllık savaşın ekonomi politiğine dair bütçe açıklandı. Açıkça soruyoruz burada; bu savaşın bitmesini istemeyenler kim? Bu savaştan beslenenler kim? En insani çözüm önerisini bile reddedip baskı ve şiddette ısrar edenler kim? Halkların geleceğini çalan, sofrasını fakirleştiren bu soruna çözüm isteyenler kimler? Şüphesiz bu rakamı açıklayıp dert yananlar. Halk tüm bu çıplaklığı ve samimiyetsizliği görmekte, er geç oylarıyla sandıkta, sokaklarda, alanlarda mahkum edecektir. Tüm özel savaş yöntemlerine rağmen, tüm kirli yöntemler ve zorba şiddete rağmen demokratik siyasetteki ısrarımızı aralıksız sürdürüyoruz, bunu tüm Türkiye görüyor. Dekorasyonumuz, tutum belgemiz ve ilkelerimiz ortadadır. Tüm bu yalıtılmışlık ve imkansızlıklar içinde bütün imkanları zorlamaya devam ediyoruz. Özgürlüğe ve emeğe inanıyoruz. Sonu ne olursa olsun başarı geleceğine biliyoruz ve partimizin gün geçtikçe büyümesi bunlardan bir tanesidir. Dün Genel Kurul’da da söyledim. Yeni sistemde Genel Kurul’da 4 dilde simultane tercüme olanağı getirildi. Japonca, Rusça, Almanca ve İngilizce. Kürtçe yok. Yani Kürt vekiller var, Kürtçe bilen vekiller var sadece bizim partimizde değil, diğer gruplarda da var. Japon, Alman, Rus vekil yok ama orada tercüme var. Kürtçe tercüme yok. Kürt sorunu budur işte.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***