Ben duygusu;
-İnsanın kendini doğru tanıması,
-Etrafındaki eşya ve hadiselerin dilini okuyup değerlendirmesi,
-Yaptığı eylemlerden sorumlu olduğunu farkına varması için verilmiş bir duygudur. Bu sayede olaylarda olumlu rol alması sonra da sonuçlarına katlanması beklenir.
Ona verilen benlik duygusu ile insan kendi güç ve kuvvetinin sınırlarını öğrenir, yetersiz kaldığı yerde nasıl ve nereden yardım isteyeceğini anlamaya çalışır, çok zorlandığında aczini itiraf ederek yüce yaratıcının desteği ile aşılmaz gibi görünen engelleri aşmayı ümit edebilir.
Doğru şekilde kullananların elinde ben duygusu sihirli bir anahtara dönüşür. İnsanın kendine verilen ben duygusu ile yetkinliğinin ne olduğunu bilmesi onun eylemlerinde yapacağı hataları önler, zorluklarla nasıl baş edebileceğini araştırmaya sevk eder ve imkânlarını doğru şekilde kullanmasına yardımcı olarak onun hayatını kolaylaştırır. Dünya bilemediğimiz birçok gizemini benlik ve bilmişlik baskısından kurtulup merakla araştırmaya çalışanlara açar, kendinin farkında olan, büyük iddiaları bırakıp etrafındaki olayları incelemeye başlayanlar çok basit gibi görünen olayların perde arkasına daha kolay ulaşabilir.
Sıradan halk dünyada her şeyin anlaşıldığını düşünüp eli kolu bağlı beklerken bildikleriyle yetinmeyen sorunları çözmek için çabalayan araştırmacılar yeni buluşlar sayesinde birikimlerinin sıfır olduğunu fark etmekte, önlerine çıkan yeni fırsatlarla çok daha büyük problemleri çözecek yollar geliştirmektedir. Son günlerde COVİD salgınını önlemeye çalışan bilim adamları uzun süreden beri üzerinde çalıştıkları mRNA’nın nasıl bir sihirli değneğe dönüştüğünü görmüş ve çözümsüz görünen kanser gibi hastalıkların tedavisi için kolları sıvamıştır.
Anlaşılan o ki, eşya ve hadiselerin sırlarını öğrenmenin yolu insanın ben duygusunun baskısından kendini kurtarıp çevresinde yaşanan olayları tüm detaylarıyla anlamaya çalışmasından geçmektedir. Bu duygunun tesirinden kurtulamayanlar mevcutla yetinmek zorunda kaldıkları için öğrenmeye kapalıdırlar. Benlik onları kendi dar kalıplarına hapseden bir kafese dönüşür. Çok büyük güce sahip insanlar egonun baskısından kendilerini uzak tutamadıkları için olaylarla beş etme gücünü kaybederler ve bir süre sonra hadiselerin paletleri altında ezilmekten kurtulamazlar.
Bugünün Türkiye’si;
-Her şeyi bildiğini sanan,
-Bilmediğinin farkında olmayan,
-Bu yüzden bütün dünyanın birikiminden yararlanmaya kapılarını kapatmış,
-Yapılan her olumlu telkini düşmanca saldırı olarak algılayıp tepkisel davranışlar içine giren,
-Kendini ben duygusunun esaretine kaptırmış bir yönetici grubunun elinde oradan oraya savrulmaktadır.
Birikiminin yetmediği yerde aczini itiraf edip bilenlerden destek alacakları yerde demokratik normları ortadan kaldırıp kendi düşündüklerini tek doğruymuş gibi topluma dayatmaya çalışıyorlar. Teklifleri konunun uzmanları tarafından makul karşılanmayınca hırçınlaşıyor, şiddet kullanarak yapılan haklı eleştirilerin üstünü örtmeye başlıyor, ülkeyi her geçen gün daha karanlık bir atmosfere iterek çıkış yolu bulacaklarını zannediyorlar.
Hâlbuki idareciler;
-Nefsini beğenmekten meziyetleriyle övünmekten uzak durmalı, kendi kusur ve ayıplarının farkında olmalı,
-Şahsi çıkar ve bedeni hazların peşinde koşmaktan kendini koruyabilmeli,
-Herkesi hafife almaktan, büyüklük taslamaktan vazgeçip başkalarının öne çıkmasından memnun olabilmeli,
-Çevresindeki nimetlerin farkına varmalı, sahiplerine karşı minnet duygusu taşımalı,
-Ahlaki derinliğe sahip olmalı, menfaatperestlik-kıskançlık-hırs-kin-nefret vb duyguların esaretinden korunmalı,
-Felsefi akımların öne çıkardığı ruhu karatan bencilliği terk edip şiddetten uzak kalmayı başarabilmeli,
-Sınırlarını bilip insani değerlerin kazandıracağı iç güzelliklerle kendini donatmalı,
-Güzelle çirkini birbirinden ayırt edebilmeli, aklın hileli oyunlarına aldanmamalı, nefsine yenik düşmemeli,
-Nefsini savunma, başkalarını gıybet iftira ve karalamakla uğraşma yerine kusurlarını düzeltmeyle uğraşmalı,
-Varlıkların gücünü bilmeli, zayıf varlıklara, maddeye, makama, şöhrete kul olmaktan kurtulabilmeli,
-Hüsnü zanlara alkışlara kendini kaptırmamalı, büyük görünme maskaralığından hayali fantezilerden sakınmalı,
-Bencilliğin dar kalıplarından kurtulmalı, olayları doğru değerlendirip egosunu gelişme aracına dönüştürmeli,
-Nefsin isteklerini frenleyebilmeli, kısır hissi düşüncelerini hülyalarını zorla başkalarına dayatmaya çalışmamalı,
-Çocuklar gibi başkalarında gördüğü her şeye sahip olmak için kişisel haklara zarar vermeye yeltenmemeli,
-Hevesleri yerine toplumsal sorumluluk duygusuna göre eylemlerini düzenleyen biri olmaya çalışmalıdır ki, tutarlı davranışlarla topluma faydalı olabilsin.
Gelişmiş toplumların yükselme formülü olarak ortaya koydukları anlayış tüm dünyaya örnek teşkil etmektedir. Demokratik değerlerin kazandırdığı herkese saygı her düşünce değer verme yaklaşımları ile problemler çok geniş katılımla ele alınmakta tüm taraflar sorunun bir yönünü çözmek için elini taşın altına koymaktadır.
Bencillik çok güçlü dayanışmaları öldürüp toplumları yerle bir ederken, düşünceye saygı etrafında birleşerek hak karşısında kendinden fedakârlık yapmaya hazır olanlar, kurdukları içten dayanışma ağlarıyla birbiriyle kenetlenmiş yardımlaşmaya hazır topluluklar oluşturmaktadır.
Fazilet hissi gibi önemli bir erdemi terk eden;
-Elde ettiği makam ya da imkânlardan başı dönmüş,
-Her şeyi güçle yapabilmenin büyüsüne kendini kaptırmış,
-Çalım ve gurur içinde çevresinde herkese tepeden bakan,
-İnançlarının gereği olan tevazu hislerini tamamen kaybetmiş,
-Ortaya konan her olumlu düşünceye kapalı, tüm teklifleri alayla karşılayan,
-Hatta hayvanı hislerden olan öfkesine yenik düşen etrafına kin ve nefret kusan,
-Haram helal duygularını tamamen yitirmiş, doymak bilmeyen tutkuları peşinde giden,
-Kişisel çıkarları dışında bir şey düşünmeyen, fırsat bulduğunda ezip geçen,
-Allah’a sonra insanlara karşı tüm saygısını kaybetmiş, insan hak ve hürriyetlerini yok sayan,
-Çok sayıda ruhi ve psikolojik hastalıkla malul olduğu halde dünyayı çok iyi okuduğunu sanan benciller, Allah korkusunu unuttukları için faziletli davranış bütünlüğü sergileyemiyorlar.
Ne kadar büyüklük taslasalar da kendilerinden daha güçlü birini gördükleri zaman aşağılık duygusu içinde tüm tırnaklarını saklama gereği duyuyorlar. Zayıf hissettikleri yerde yapılan her hakareti sineye çekiyor, yaranmak için kılıktan kılığa giriyor, karşılık bulamadıkları yerde öpmeye çalıştıkları elleri ısırmaktan da vazgeçemiyorlar.
Geldiğimiz noktaya baktığımızda kendi dışında hiç kimsenin varlığına tahammül etmeyen, onların geliştirdiği tüm olumlu projelere karşı çıkan, parayla besleyerek tuttukları menfaat düşkünü insanlarla sonuca ulaşmaya çalışan bir yönetici grubu benlik ve egolarından taviz veremedikleri için ülkeyi uçuruma sürüklemektedir. Olumlu her teklife kapalı bu benciller, her şeyin kendi etraflarında dönmesini istedikleri için ellerindeki büyük servet ve güce rağmen topluma huzur sağlayamıyor. Başkalarından yararlanmaya kapalı oldukları için yasa dışı yollara girmeden sorunların çözülemeyeceği gibi bir anlayışa kapılıyor, hak-adalet duygusunu kaybedip bir yanlıştan diğerine sürükleniyorlar.
Yaptıkları oyuncaklarını başkalarıyla paylaşmayan kıskançlık hislerine kendini kaptırmış çocukların ruh halini yansıtıyor. Bulundukları yerdeki tüm kaynakların kendi ellerinde olması hülyalarıyla yatıp kalkan benciller, muhalif gördüğü kesimleri düşman ilan edip gaspa girişmesinin arkasında yatan duygu budur.
Elde ettiği güçle başı dönen;
-Herkesi küçük görüp kendini toplumun en akıllısı, ilahi güçle desteklenen elçisi olduğu düşünen,
-Savunduğu dini değerlerden habersiz olduğu halde bir misyonu temsil ettiği hayalleriyle avunan ve avutan,
-Pohpohlamalara kendini kaptırıp herkesin elindekini almaya hakkı olduğu vehmine sahip olan,
-Nefsi hazlarının, şöhret, mal, makam tutkularının ve zaaflarının esareti altına girmiş,
-Heveslerini tatmin için ortaya attığı tüm deliliklere koşulsuz uyulmasını isteyecek kadar öçlüyü kaybetmiş,
-Çocukça duyguların esareti altında, istekleri yerine gelmediğinde etrafındaki her şeyi yakıp yıkmaya hazır,
-Haset ve kinlerine yenik düşmüş doyma bilmeyen tutkularına karşı çıkan herkesle kavgaya tutuşan,
-Hep takdir ve alkış peşinde koşan yalan, gıybet ve iftira ile semirip büyüyen,
-Kendinde ilahi güçten bir parça olduğuna inanan adeta kendine tapınma derecesinde güvenen,
-Sınırsız istek ve arzuları için tüm kutsal değerleri yok etmekten kaçınmayan bir yönetim anlayışı ancak şizofrenik ruh hali ile izah edilebilir.
Bu kadar çılgınlığa müsait bir yönetici grubunun cahil kitlelerin iğfal ederek fazilet dersi vermeye kalkması fazilete karşı saygısızlıktır.
Yüce yaratıcının gücüne inanan birilerinin maddi gücün büyüsüne kapılıp tüm olumlu görüşlere kapıları kapatmasını ne günümüzün katılımcı anlayışıyla ne de inandıkları değerlerle telif etmek mümkün değildir.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
*Fethullah Gülen’in “Sukutun Çığlıkları” kitabındaki ilgili makaleden faydalanılmıştır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***