Gülsüm GÜLLER
ARTI GERÇEK – Rumeysa Çamdereli, yıllardır elinden bırakmadığı elektro gitarıyla birçok yergiye ve övgüye göğüs germiş, kadınların önüne serilmiş taşların kenara itilmesinde emeği bulunan bir sanatçı. O hem anne, hem müzisyen, hem aktivist hem feminist ve daha birçoğu. Aynı zamanda yüksek lisansta ‘Sahne Sanatlarında Müslüman kadınlar’ üzerine çalışan bir kadın.
Müslüman feminist, hak savunucusu ve müzisyen kimlikleriyle tanınan Rumeysa Çamdereli, adından söz ettiren çalışmalarına bir yenisini daha ekledi. ‘Sonra’ ismini verdiği ilk single’ını yayınlayan müzisyen, bu kez elektro gitara sesiyle eşlik etmenin heyecanını yaşıyor. Bu vesileyle son çalışmasının serüvenini ve öncesini konuştuk.
İlk single’ınızı oluşturma süreci nasıl gelişti, size hangi enstrümanlar eşlik etti, biraz bahsedebilir misiniz?
Aslında yıllardır hayal ettiğim bir şeydi. Kendime bir sözüm vardı, 35’ime gelmeden ilk single’ımı çıkarmak istiyordum. Kendime verdiğim sözü tutmuş oldum. Uzun yıllardır besteler yapıyorum ve bu şarkıyı da yapalı yaklaşık 4 yıl oldu. Şarkılarımı tanımadığım birileriyle çalışmak istemedim. Benimle birlikte şarkıların üzerine kafa yoracak, o şarkıları yeni bir yere taşıyacak birileriyle tanışmayı bekledim. Yasin Kayırtar’la tanışmamız da bu kırılmayı sağladı. Şarkıyı Süha Duran’la birlikte yeniden düzenledi ve bu son halini aldı. Akustik/klasik gitarları çalması için Dersim’den İbrahim Odak’a rica ettim, beni kırmadı. Şarkıdaki güzel duduk icrası da Taner Baba’nın. Single’ın kapak tasarımında da kardeşim Muhammet Çamdereli destek oldu. Bayağı kolektif bir emeğin sonucu yani. Elektro gitarları da ben çaldım, en sona onu bırakmışım.
Şarkıda bu kez sizi hem çalar hem söyler bulduk. Şarkı seslendirmek sizin için nasıl bir deneyimdi?
Kendi sesimi kazanmak gibi oldu. Senelerce şarkı söylemekle aramda bir mesafe oldu. Başta “kadın sesi haram” tartışmalarıyla uğraşmamak için iyi bir sığınaktı, sonra da zaman içerisinde gitarda sahip olduğum hâkimiyete sahip olamayacağımı hissedip şarkı söylemekten uzak durdum. Ama beste yapıp söz yazmak son noktada beni buraya doğru getirdi. Kendimle ilgili yeni bir şeyi keşfediyor gibiyim daha çok. Keşfetmeye de devam ediyorum.
Daha önce verdiğiniz bir röportajda dindar ve başörtülü bir kadın olarak yaptığınız müzikle ilgili muhafazakâr kesimin eleştirilerine hedef olurken “seküler kesim ise “İnanılmaz bir şey bu yaptığın“ gibi olumlamalarda bulundu’ demiştiniz. Bu reflekslerin kaynağı ile ilgili ne söylemek istersiniz? İnsana kimliklerinin üstünde bakabilmek mümkün değil mi? Ya da dindar bir erkek benzer tepkilerle karşılaşır mıydı?
Bu refleksler beni çok fazla kendimle ilgili düşünmeye itti ve birçok anda da özgüvenimi yitirmeme neden oldu. Başörtülü olmasam kimsenin müziklerimi dinlemeyeceği imalarından tutun, şarkılarımı dinlemeden alkış tutanlara kadar beni çok üzen ve cidden üretmeyle arama mesafe koymama neden olan durumlar yaşadım. Ama sonrasında kendimi keşfetme ve kendimi ifade etme sürecimde müziğin ve aslında başörtülü ve Müslüman kimliklerimin nasıl vazgeçilmez ögeler olduğunu fark ettim. Ben hem Rümeysa’yım, hem de o insanların söylediği kadınlarım ya da hiçbiriyim. Bu akışkanlığı seviyorum artık ve dışarıdan gelenlerden çok iç sesimin söylediklerini dinliyorum.
‘ALLAH’IN YARATTIĞI HER ŞEY DİNİN İÇİNDEDİR, MÜZİK DE ONLARIN EN GÜZELİ’
‘Sen sahneye yakışmıyorsun, başörtüsü gizlenmek içindir ve sahne bunun tam tersini gerektirir’ diyenlere de bir cevap niteliğinde ürettiğiniz işler. Müzik yolculuğunuzda geldiğiniz noktayı nasıl yorumluyorsunuz?
Başörtüsüyle kurduğum ilişki hayatım içerisinde çok fazla şekil değiştirdi. Benim de başörtüsünün gizlenmek için olduğunu düşündüğüm bir zaman oldu. Ama şu an başörtüsünün benim için ben olmaktan, Allah’la ilişkime dair bir simge olmasından öte bir anlamı yok. Müslüman bir kadın olarak ve söylediklerimi söyleyerek kamusal alanda bulunmaktan mutlu oluyorum. Müzik yapmak da bunun bir parçası. Yüksek lisans tezimde de danışman hocam Serpil Çakır’la konuşurken sahneyi kamusal hayatın bir parçası olmak bağlamında okumayı önemsedik ve burada Müslüman kadınların azlığına dikkat çekmeye çalıştım.
Müzik, spor ya da görünür olmayı gerektiren herhangi bir alanda dindar kadınların var olması onları daha az dindar yapar mı? İslami yaşayış neden kadın davranışları üzerinden değerlendiriliyor? Siz bu konuda ne söylemek istersiniz?
Yapmaz. Tüm ideolojiler ve inanışlar kendilerini kadın bedeni üzerinden var ediyor, çünkü ataerki var. Tarih içerisinde ulusal mücadeleler de radikal dini/İslami hareketler de ve daha birçoğu da kendisini görünür kılma yolu olarak kadın bedenine müdahaleyi seçmiş. Bu durum aslında ideolojilerin ya da inanışların kendisiyle değil erkeklerin güç talebiyle ilişkili. Buradaki örtüyü kaldırdığımızda sadece insanlar ve onların kendileri ve toplumla ilgili tasarrufları kalıyor geriye. Ben bu noktaya odaklanmayı tercih ediyorum.
Yaptığınız müziğin yanında mevcut iktidar döneminde yükselişe geçen ataerkil söylemlere ve hak gasplarına karşı muhalif bir mücadele de yürütüyorsunuz. Aldığınız tepkileri muhalif çizginize bağlayabilir miyiz?
Aldığım tepkiler çok çeşitlilik gösteriyor. Farklı konularda farklı tepkilerle karşılaşıyorum. Olumlu tepkileri de görmezden gelmemek gerek bu noktada. Destek verdiğini sıklıkla ifade eden çokça insan var etrafımda ve bu da beni çok mutlu ediyor. Aldığım olumsuz tepkilerin de bir kısmı muhalif olmamla ilişkili, evet.
Türkiye’nin ilk Müslüman feminist kadın derneği ve farklı hikâyelere sahip Müslüman kadınların gündemlerini görünür kılan Reçel Blog’un kurucularındansınız aynı zamanda. Bu yapıların zaman içerisinde kadınlar için cesaret verici birer dayanışma ağına dönüştüğünü görüyoruz. Geldiğimiz noktada kadın hareketinin kazanımlarını ve kayıplarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de ve dünyada kadın hareketi ve özelde de feminist hareket hep çatlaklardan sızan, kendine alan yaratan, egemen güçlere rağmen hayatı savunan bir hareket olagelmiş. Havle’nin ve içinde bulunduğum farklı kurum ve oluşumların bu hareketin işe yarar birer parçası olmasını sağlamak en çok istediğim şey açıkçası. İnşallah beceririz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***