YORUM | MAHMUT AKPINAR
Kürtler İslam dünyasının mazlum milleti. Türkiye, İran ve Arap devletleri arasında kalıp hep ezilmiş bir topluluk. Kürtlerin haklarını savunmak İslami ve insani bir vecibe. Şiddet içeren örgütler/eylemler hariç bunu her dönemde yapmaya çalıştığımı söyleyebilirim.
Hizmet Hareketi bugünlerde Kürtlerin yüz yıldır yaşadığına benzer bir durumu yaşıyor. Bu nedenle Kürtlere ve diğer ezilmiş kesimlere empati yapma konusunda kendilerini ciddi geliştirdiler. Ama günümüz Ortadoğu toplumlarında düşene vurmak ve zalime laf edemeyip mazluma efelenmek milli spor olduğu için, kendisi de Erdoğan zulmünden zarar görenler bazen Hizmet insanlarını sorgulamayı yiğitlik sanıyor. Avukatların dahi davalarını almaya cesaret edemediği Cemaat’e vurmayı cesaret zannediyor.
Bu yazıyı daha önce taslak olarak yazmıştım. Hasip Kaplan’ın “Fethullah Gülen Cemaatının AKP ile İktidar olduğu günlerde, Kürtlere karşı düşmanca Tutumları ve eylemleri konusunda, Artık; Bir özeleştiri ve Özür bekliyoruz..!” tweet’i yazının yayınlanma zamanını belirlemiş oldu. Hasip Kaplan böyle bir yazı için muhatap alınmalı mı? Kürt siyasal Hareketi içinde ağırlığı nedir bilmiyorum. Kendisini spekülatif konuşmalarla gündem oluşturmada başarılı bir siyasetçi olarak görüyorum. Tweet’inin muhtevasına katılmamakla birlikte herkesin besmele çeker gibi “FETÖ” dediği bir dönemde, Erdoğan’ın ürettiği lanet kavramı kullanmadığı için kendisine teşekkür ediyorum. Tweet’in muhtevasına dair cevaplar doyurucu şekilde tweet’in altına yazılmış zaten.
Yaşanan bunca zulmü, adaletsizliği, bebekleri, hamile kadınları görmeyen, ağzına alamayan ama avurtlarını “FETÖ” diye şişirerek kin kusanlara karşı içimde volkanlar patlıyor. Fakat Kur’an’ın, Hizmet’in verdiği terbiye gereği gayzımı, öfkemi yutmaya ve yine Kur’an ifadesiyle afla yaklaşmaya çalışıyorum. Bir eğitim ve iyilik hareketine bir diktatör “terörist” dedi diye o yapı “terörist”, “suçlu” olmaz. Erdoğan işbirlikçisi bir avuç ülke hariç hukukun olduğu hiçbir devlet “FETÖ” kavramını kullanmıyor. Zira yasal ve evrensel tanımlara uyan teröre dair hiçbir faaliyeti yok. Ama 40,000 kişinin ölümüne sebep olan, uluslararası tüm kuruluşların ve bütün devletlerin “terör örgütü” olarak tanıdığı bazı PKK mensupları bile “FETÖ” demekten utanmıyorlar.
Yazının konusu Hasip Kaplan ve mağduriyetler değil, özeleştiri ve özür.
Hizmet’in muhasebe yapmasını, bazı konularla yüzleşmesini gerekli görüyor ve güçlü şekilde destekliyorum. Bunu kendimce yapmaya da çalışıyorum. Ama Hizmet’in Kürt siyasetçiler dahil Türk toplumunun hiçbir kesimi karşısında özeleştiri ve özür noktasında ezileceği, utanacağı bir durumun olmadığını düşünüyorum. En azından zulüm olanca şiddetiyle devam ederken hariçten gazel okuyup özre, özeleştiriye davet etmeyi mağdurlara saygısızlık, zalime prim olarak görüyorum. Kolektif veya bireysel Hizmet insanlarının elbette hataları olabilir. Nitekim şu anda hiçbir grupta olmadığı kadar Hizmet içinde özeleştiri yazıları yazılıyor, yayınlar yapılıyor. Cemaat mensupları geleceğe daha sağlıklı yürümek, hatalardan kurtulmak için konuşuyor, yazıyor, çabalıyor. Ama zulüm devam ederken zalime laf edemeyip mazluma “özür dile!”, “itiraf et!” diyenler sakil kaçıyor. Bu tipler bana mahallenin magandası, abazası tarafından tecavüze maruz kalan kadına, “Ama sen de…” diye cümleler kuran tırsak, vicdansız kişileri hatırlatıyor. Mahallelinin bazısı o kadının güzelliğine, erdemine erişemediği için “oh olsun” modunda hasetle yapıyor bunu. Kimisi ideolojik nefret saikiyle çaresiz kadına iftira yağdırmakla meşgul. Az sayıda gönlü güzel insan hariç “Bu zulümdür, kabul edilemez!” dahi diyemiyorlar.
Yüzleşme demişken diğer mahallelere bir bakmak lazım.
Son zamanlarda dil ucuyla da olsa KHK’lılara sahip çıkan, adaletsizlikleri dile getiren CHP’yi takdir ediyoruz. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, en eski partisi CHP’de bir özeleştiri kültürü var mı? Özeleştiri konusunu kendi siyasetçileri bu iddia ile tutuklanıp hapse atıldığı halde, hala ağzını doldura doldura “FETÖ” diyen CHP’lilere hatırlatmak lazım. Partinin başında Dersimli bir genel başkan olduğu halde CHP’nin Dersim Katliamını gündemine alıp özeleştiri yapmasını hayal edebiliyor musunuz? Keza Kürtlere, dindarlara Tek Parti döneminde yapılan kıyımlara CHP’lilerin iki laf ettiğini duydunuz mu?
Mustafa Kemal’i tarikatların kerametlerine taş çıkartan mucizevi hikayelerle anan Kemalistlerden Atatürk’ü hata yapabilen bir insan olarak görüp, “Şurada hatası vardı” diyen gördünüz mü? Ellerinden gelse kendilerini dünyada faşist partilerin egemen olduğu, Türkiye’de ise Mustafa Kemal’in Tek adamlığında otoriter uygulamaların yaşandığı 1930’lara ışınlatmak isterler.
Seküler kesimlerin hiçbir hukuki metinde tanımı olmayan kaypak “irtica” kavramıyla insanların hayatlarına müdahale edip milyonları mağdur ettiklerinden dolayı mahçup olduklarına şahit olduk mu? Laik(çi)ler 28 Şubat uygulamalarıyla, “Ordu göreve!” pankartı taşıyan Cumhuriyet mitingleriyle yüzleşebildi mi? Başörtüsü yasaklarının saçma ve insan haklarına aykırı olduğunu itiraf edebilen kaç Kemalist, laik(çi) biliyoruz?
Kürtçü arkadaşlar bütün dünyanın terör örgütü olarak tanıdığı PKK ile yüzleşebildi mi? Pek çoğumuzun takdir ettiği Selahattin Demirtaş dahil hangi HDP’li “PKK terör örgütüdür, silahı, şiddeti bırakmalıdır!” diyebildi? Dağda olanından ovada siyaset yapanına kadar hangi Kürtçü PKK katliamlarını kınayabildi, Öcalan’a, Kandil’e laf edebildi? Laf edenlerin başına Suriye, Lübnan kamplarında neler geldi? Bu ülkede, dünyanın en büyük ve kanlı terör örgütü liderinin akrabaları aynı soy ismi taşıyor diye hapse atılmadı. Yeğeni milletvekili olup parlamentoya girdi, kardeşi TRT’de konuşturuldu. Ama bugün, hiçbir suçu olmadığı, şiddetin hiçbir türüne bulaşmadığı halde sadece Gülen soyismini taşıyor diye kadın, erkek, yaşlı, genç yüzlerce insan hapiste. Toplumun büyük kısmı bunun farkında bile değil. Sanırım pek çok Kürtçü “FETÖ” kavramı üzerlerindeki “terör” yükünü hafifletiyor diye masumlara “terörist” denmesinden memnunlar. Ne dağdan ne de siyasi yapılardan “Görüşlerine katılmıyoruz, ama bu kesime terörist diyemezsiniz!” denilmedi.
Sol gruplarda pek çok terör örgütü var. DHKP-C, TİKKO, DEV SOL, DEV YOL vb. her dönemde kanlı eylemler yaptılar. Bunların mensuplarınca kınandığını, cinayetlerinin lanetlenip yüzleşme yaşandığını duydunuz mu? Aksine banka soymuş, cinayet işlemiş gençler hala “en büyük devrimci”, “kahraman” olarak mitinglerde anılır, 1 Mayıs’larda dövizlere resmedilir. Devrimci, idealist gençlerdi ama banka soymaları, cinayet işlemeleri kabul edilemez diyeni dahi duymadık.
Ülkücüler 1980 öncesi pek çok kanlı olaya imza attı, çok genç öldürüldü. Devletle iç içe karanlık işlere bulaştı, mafyalaşıp insanları haraca bağladılar. Bunları cesaretle ve net şekilde kaç ülkücü ret edebildi. İktidar ortağı Bahçeli bebekli kadınlar, öğretmenler, yargıçlar, gazi polisler “terör”den hapiste tutulurken Çakıcı’yı hepimizin önünde afla dışarı çıkarttı. “Neden her suç örgütünün içinden ülkücüler çıkıyor? Kendimize bir çeki düzen vermeliyiz!” diye özeleştiri görmedik. Aksine Mümtaz’er Türköne, Ahmet Turan Alkan gibi kendi mahallelerinden çıkan aydınları, arzularına uygun yazmıyorlar diye hapse attırdı ve haklarını savunmadılar.
Düne kadar devlete “tağut” diyen İslamcılar kendileri iktidar olunca devleti “mabud” ilan ettiler. Artık gücü-devleti-lideri eleştirenleri hapse atmakla yetinmiyor, nerdeyse tekfir ediyorlar. Dün Allah’ın ayetleriyle hükmetme imkanı yok diye yargıç olmayı ret edenler bugünlerde hem Kur’an’a, hem de cari yasalara aykırı şekilde en büyük zulümlere imza atıyorlar. Ülkeyi cezaevine çevirdiler. Kendilerine mutlak tabi olmayan müminlere dahi hayat hakkı tanımıyorlar.
Çocuk tecavüzleri, tacizler ile adı anılan, kirli bir sürü ilişkisi ortaya çıkan cemaatler, tarikatlar var. Hangisi özür diledi? Hangisi kamuoyuna mal olmuş, hatta yargıda hükme bağlanmış konularla yüzleşti, aklanma yoluna gitti. Aksine hepsi kirlerini örtmenin, yok saymanın yollarını aradı. Ayıplarını örtecek AKP ile işbirliğine gittiler. Diyanet dahil dini gruplar tabanlarını, halkı Hz. Ömer’in adaletiyle, gömlek hikayeleriyle uyuttular ama şeffaf, hesap verebilir yapılar kurma kaygısı taşımadılar.
Hizmet insanları Kürtlerin acısını yeterince anlayamamış olabilir. Ama Güneydoğu’nun bütün ilçelerine okuma salonları açıp fakir Kürt çocuklarının eğitimi için çaba sarf etti. Her bayram binlerce esnaf bayramlarını Doğu’nun, Güneydoğu’nun varoşlarında yardım kampanyalarında geçirdi. Doğu görevi bittiği halde – bugün muhtemelen hepsi KHK’lı olan – pek çok memur halkla devleti barıştıralım, devletin sıcak yüzü olalım diye yıllarca mahrumiyet bölgelerinde gönüllü kaldı. PKK tarafından kurumlar yakılmasına, öğretmenler kaçırılmasına rağmen bu insanlar Hizmet’ten ve eğitimden vazgeçmediler. Fakat Kürt çocuklarını kendi ideolojilerine ve dağa ipotekli gören Kürtçüler ve ülkedeki her bireyi resmi ideolojinin kalıbına sokmak isteyen Kemalistler bu işlerden rahatsız oldular.
Demokratik dünyada sokakta birine çarpıyorsun, çarptığın kimse senden özür diliyor. Maalesef bizim dünyamızda özür dileme, hatasını kabul, empati yapma, özeleştiri kültürü çok çok az. Sebepsiz husumet, peşin hükme sahip olma, haset, mahallecilik sari illetler. Türkiye’de bir ülkücü ile bir Kürtçü yan yana gelemez. Bir tarikatçı ile Kemalist aynı ortamda olmak istemez. Kendini toplumdan farklı gören aristokrat kesimler köylüye tepeden bakar. Aynı dinin ve kültürün nüansları oldukları halde Alevi Sünni uzlaşamaz. Maalesef bu topraklarda her kesimin her kesime karın ağrısı var. Cehalet ve fanatizm husumeti kolayca çatışmaya dönüştürebilir. Cemaat binlerce yurt, 1,200 okul, 17 üniversite, yardım kuruluşları açmakla kalmadı, toplumun farklı kesimlerini bir araya getirdi. Cehaleti bitirmeye, köprüler kurmaya, husumetleri yok etmeye çalıştı. İnsanların birbirini anlaması için didindi, türlü programlar yaptı. Cami-cemevi projeleri geliştirdi. Orta Asya’da okullar açtığı gibi Irak Kürdistanı’nda Kürtçe eğitim veren okullar açtı. Kürtçe özel TV kanalı açtı. İnsanımızı aynı masada oturabilir hale getirmek için uğraştı.
Elbette Cemaat özeleştiri yapmalı ama keşke herkes önce kendi mahallesine baksa!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***