YORUM | MAHMUT AKPINAR
30 yıl sonra bir dostumla konuşma imkanım oldu. 1990’ların başından bu tarafa kendisinden haber alamamıştım. Başka bir arkadaşla görüşürken kazara haberdar oldum kendisinden. Silueti, gülüşü, bakışı hemen gözümde canlandı.
Orhan eğitimciydi, 30 yıl önce yurt müdürlüğü yapıyordu. Ufak tefek, 40-45 kiloluk narin bir gençti o zamanlar. Vücudu gibi sesi de inceydi. Nazikti, kibardı. Kimseyi kırmaz, sürekli tebessüm eder, herkese yardımcı olmaya çalışırdı. Kızdığında söyleyebildiği en ağır söz, “Be mübarek!” demekten ibaretti. Üniversite yurdunda herkesin sevdiği, ilminden, ahlakından istifade etmeye çalıştığı Orhan Abisiydi o. Mülayemeti ve kibarlığı istismara açık olacak kadar fazlaydı. Bir kavga görse tedirgin olur, oradan uzaklaşmaya çalışırdı. İki arkadaş arasında tansiyon yükselse fevkalade rahatsız olur, uykuları kaçardı. Eski, dökük yurt binasında en büyük derdi öğrencileri memnun etmek, misafirlerin gönlünü kazanmaktı.
1990’larda pek çok idealist gencin içinde yanan hicret ateşi ve hizmet tutkusu Orhan’ı da atalar diyarı Orta Asya steplerine çekmiş. Yıllarca mahrumiyetler içinde yurt dışında koşturduktan sonra Türkiye’ye dönüp MEB’de öğretmenlik, idarecilik yapmış. Yani o, baştan ayağa eğitimci ve öğretmen.
Bizden birkaç yaş büyük olan Orhan’ın şiddetle, kavgayla, terörle istese de münasebeti olamazdı. Zira öyle bir potansiyeli yaratılıştan yoktu. Karıncayı incitmeyecek kadar narin, yumruk vursan yarısı boşa gidecek kadar ufak tefekti. Bu hocamızı “terör”den 5 yıldan fazla hapiste tutmuşlar. Yıllarca “terörist” muamelesine maruz bırakmışlar. Altı ay kadar önce yatarı bitmiş ve tahliye edilmesi gerekiyor. Çıkacağı gün hanımı cezaevi yönetimini aramış. Bu aramayı “cezaevi yönetimini işlemez hale getirme” gerekçesi yapmış ve keyfi olarak tahliye etmemiş, altı ay daha yatırmışlar.
Orhan’la yıllar sonra görüntülü görüştük. Çok az kilo almış, yüzü biraz dolgunlaşmış ama hala aynı nezaketi, tebessümü koruyordu. Halinde en küçük bir şikayet alameti yoktu. Çektiklerine rağmen gözlerinde umut vardı. Metaneti ve teslimiyeti fevkaladeydi. Bir hizmeti deruhte edip bitirmenin rahatlığı, bir çileyi isyana düşmeden savmanın şükrü içinde gördüm Orhan’ı.
Bugün Orhan gibi hayali insanlığa ve ülkeye hizmet etmek, öğrenci yetiştirmek, yasaların kendisine yüklediği vazifeleri yapmak olan, karakolun önünden geçmemiş, kimseye çakı göstermemiş, başkaları rahat etsin diye türlü fedakarlıkta bulunmuş milyonlarca insan “terörist” ya da “hain” ilan edildiği için ya hapislerde veya mağdur-mazlum durumda. Ama ülkeyi soyanlar, uyuşturucu sevkiyatı yapanlar, kadın pazarlayanlar, bakanları rüşvete bağlayıp önüne yatıranlar “yerli ve milli” sayılıyor, “vatansever” oluyor. Beraber çaldıkları bakan istifa edince ofisine çağırıp başına basıp dövdüren, sonra zorla “özür ve pişmanlık” beyanatı verdiren kişi başbakan koltuğunda oturmaya devam ediyor. Yetmiyor, açığa çıkan onca belgeden, delilden, şahitlikten sonra toplum bu kirli siyasetçiyi “çalıyor ama çalışıyor” diye ödüllendirip Cumhurbaşkanı yapıyor. O da yetmiyor, ucube başkanlık yetkisi verip tek adam haline getiriyor.
Devleti mafya lideri gibi yöneten, dilediğini hapse atan, dilediğinin malına çöken, bakan damadının döverek burnunu kıran, başbakan iken Davutoğlu’nu fiziken hırpalayan, en yakın danışmanına bakanlar kurulunda, hanımların da olduğu bir ortamda, hem de daha tek adam haline gelmeden, ağza alınmayacak küfürler eden bir kişinin başlar üstünde taşınıp, “ümmetin lideri” sanıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Orhan öğretmen gibi ömrünü eğitimle geçirmiş, nezaket, zarafet, merhamet sahibi kimseler “terörist” muamelesiyle hapislere dolduruluyor. İktidara muhalif olduğu için yüzbinler işinden atılıp açlığa, sefalete mahkum ediliyor. Yaşlılara, bebekli annelere kadar zulmediliyor. Doğumuna birkaç gün kalmış hanım öğretmen hastaneye dahi sevk edilmiyor, cezaevinde doğuma zorlanıyor.
Sizce böyle bir ülke iflah olur mu?
Böyle bir toplumun yüzü güler mi?
Bu ülkenin eğitim sisteminden namuslu, dürüst, nitelikli nesiller yetişir mi?
Haramilerin sultan olduğu, soyguncuların, hırsızların makamları ve imkanları paylaştığı, din adamlarının, yargıçların bunları meşrulaştırmak için yarıştığı bir ülkede huzur, barış olur mu?
Orhan öğretmenin “terörist” sayıldığı, Kasımpaşa’da lokal mafya lideri olması gereken kişinin devleti yönettiği ülkeden ne beklenir ki!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***