Miraç’ın ölümüne neden olan zırhlı araç şoförü polisin görevine devam ettiğini söyleyen Şırnak Barosu Başkanı Rojhat Dilsiz, zırhlı araçların neden olduğu ölümlerin kaza olarak nitelendirilemeyeceğini ifade etti.
Bölge kentlerinde zırhlı araçların aşırı sürat ve dikkatsiz kullanılmasından kaynaklı 2008’den bu yana 40 kişi yaşamını yitirdi, 52 kişi yaralandı. Bu istatistiklerin başında da Şırnak ve ilçeleri geliyor. 2008’den bu yana Şırnak’ta zırhlı araç çarpması sonucu 10 kişi katledildi, 13 kişi yaralandı. Silopi’de evlerinde uyurken zırhlı aracın çarpması sonucu yaşamını yitiren Muhammed ve Furkan Yıldırım kardeşler başta olmak üzere Diren Basan (10), Sinan Saltıkalp (17), Bünyamin Bayram (6), Hakan Sarak (5), Okan İnce, Bahadır Beyazlıoğlu, Ali Ölmez (15) ile adı öğrenilemeyen bir kişi, zırhlı araç çarpması sonucu yaşamını yitirdi. Son olarak 3 Eylül’de Şırnak’ın İdil ilçesine bağlı Turgut Özal Mahallesi’nde zırhlı aracın çarptığı 7 yaşındaki Miraç Miroğlu yaşamını yitirdi.
Şırnak başta olmak üzere bölge kentlerinde failin asker ve polis olduğu ölümlü olaylarda uygulanan “cezasızlık politikasını”, Muhammet ve Furkan Yıldırım kardeşlerin de avukatlığını yapan Şırnak Barosu Başkanı Rojhat Dilsiz, Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
ÖLÜMLER ARTTI
Bölgede zırhlı araçların sebebiyet verdiği ölüm olaylarının son dönemde artarak devam ettiğini ifade eden Dilsiz, konuya ilişkin yetkililerle yaptıkları görüşmelerde zırhlı araçların kentlerin içinde yer almasına dair “güvenlik” ve “güvenliği sağlamak” gerekçesinin sunulduğunu belirtti. Özellikle zırhlı araçların sebep olduğu ölüm ve yaralanmaların önüne geçmenin devletin görevi olduğunu belirten Dilsiz, “Çocukların yaşam alanlarında zırhlı araçların hızlı bir şekilde geçmesi ve bu şekilde ölüm ile yaralanmalara sebebiyet vermeleri gerçekten bölgemiz açısından ciddi sorun teşkil etmektedir” dedi.
Failin polis ya da asker olduğu dosyalarda soruşturmanın sağlıklı yürütülmediğini ve yargılama sürecinde hak edilen cezanın verilmediğini söyleyen Dilsiz, bu durumun da başka olaylara davetiye çıkardığını kaydetti.
GÖRÜNTÜ KAYITLARI VAR
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 2019 yılında hazırladığı raporda, son 10 yıl içerisinde zırhlı araçtan kaynaklı 36 kişinin yaşamını yitirdiğini, 85 kişinin yaralandığını aktaran Dilsiz, “Bu 2008-2018 yılları arasındaki istatistiklerdir. Son 3 yılda da onlarca kişi ya vefat etmiş ya da yaralanmıştır. Dolayısıyla bunu bölgede salt işlenen bir kaza olarak nitelendirmek gerçekten çok iyimser bir değerlendirme olacaktır. Özellikle zırhlı araçların güvenlik gerekçesiyle çocukların yaşam alanlarında, sokaklarda, caddelerde hızlı bir şekilde hareket etiğine dair elimizde onlarca görüntü kaydı da var. Kimi görüntülerde toplumsal olaylarda çocukların üzerine sürdüğüne dair görüntüler de mevcut. Bunun önüne geçmek, benzer olayların yaşanmaması için bir anlamda harekete geçmek gerekiyor” diye konuştu.
ETKİN SORUŞTURMA YÜRÜTÜLMELİ
Bu tür olaylarda soruşturmaların ciddi bir şekilde yapılarak, gerçek sorumluların açığa çıkarılması, zırhlı aracı kullanan personellerin buna ilişkin ayrıntılı bir eğitime tabi tutulması ve yaşam alanlarından bu zırhlı araçların çekilmesi gerektiğinin altını çizen belirten Dilsiz şunları kaydetti: “Yargılama içerisinde faillerin, şüphelilerin hak ettiği cezaları almaları ve buna sebebiyet verenlerin ihmali varsa soruşturma sürecine tabi tutularak hak ettiği cezaları almaları için gerekli tüm girişimlerde bulunacağız.”
FAİL CEZALANDIRILMALI
Miraç’ın ölümüyle ilgili yürütülen soruşturmaya dair savcıyla yaptıkları görüşmeye dair Dilsiz, “Bunun kaza olduğu, sanığın da hiçbir şekilde bu sonucu ön görmediği ve istemediği” yönünde bir yanıt aldıklarını aktardı. Dilsiz, “Bu sıradan bir kaza değil. Sıradan bir ölüm değil. Toplumda ciddi anlamda infial yaratan, geçmişi olan ve sağlıklı bir soruşturma süreci yaşanmazsa muhtemelen bundan sonra da olabilecek durumlarda sanıkları, failleri cesaretlendirebilecek bir yaklaşımdır. Dolayısıyla bizim istediğimiz, fail kim olursa olsun, herhangi bir devlet görevlisi de sıradan bir yurttaş da fark etmeksizin herkesin gerçekten yasalarda belirtilmiş olan durumlarda cezasını çekmesi ve böylesi durumlarda ihmali olan kişilerin yargı önüne çıkarılarak gerekli cezayı almalarıdır. En azından bundan sonra bu tarz ölümlerin yaşanmasının önüne geçilebilir” diye belirtti.
SOYLU’NUN SÖYLEMLERİ
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun uyuşturucu kullananlara ilişkin “Bulursanız uyuşturucu kullananları kolunu, bacağını kırın” talimatını anımsatan Dilsiz, şunları söyledi: “O dönemde de tepkimizi ortaya koyarak hiçbir şekilde hukuki bir yaklaşım olmadığını söylemiştik. Sonuçta buna karar verecek olan buna gerekli cezayı veren yargılama mekanizmasıdır. Kuşkusuz siyasi iradenin bu tarz söylemleri önemlidir. Bu söylemler bölgede faaliyet yürüten kolluk güçlerine maalesef hukuk dışı, hukuka aykırı hareket etme noktasında cesaretlendiren söylemlerdir. Böylesi toplumda infial yaratan bir olayda en azından gözaltı kararı verilip, soruşturma seyrine göre ifadesinin alınıp o şekilde tutuklanmaya sevk edilmesi ve en azından kaza olduğu yönünde bir algı varsa da savcılık makamından, adli kontrolle sevk etmesini beklerdik. Fakat şuan Miraç Miroğlu’nun ölümüne sebebiyet veren polis memuru görevinin başında ve hiçbir şey olmamış gibi görevine devam ediyor.”
Bu durumun toplumda infial yarattığını yineleyen Dilsiz, soruşturma merciinin bu şekilde hareket etmesinin yargıya olan güveni azalttığın söyleyerek, son dönemlerde yapılan araştırmalarda yargıya olan güvenin dip noktaya geldiğini dile getirdi. Dilsiz, “Hukukçular olarak maddi gerçeğin açığa çıkarılması ve soruşturmanın selametli bir şekilde, akamete uğratılmadan yürütülmesi ve yargılama merciinin de bu kişilere hak ettiği cezayı verebilmesi için gerekli tüm girişimlerde bulunacağız” ifadelerini kullandı.
‘MÜNFERİT BİR OLAY DEĞİL’
Cezasızlık kültürünün Türkiye’de tez konusu olan bir durum olduğunu belirten Dilsiz, özellikle faili kolluk olan dosyalarda ciddi anlamda bunun uygulandığını söyledi. Cezasızlık politikasının, meydana gelen ölümlere ve olaylara da davetiye çıkardığını sözlerine ekleyen Dilsiz, “Furkan ve Muhammet Yıldırım kardeşlerin davasında ben hazır bulundum. Korkunç bir durum vardı. Özellikle sanık polis memurunun tonlarca ağırlıktaki zırhlı araçları kullanmaya ehli olmamasına rağmen emniyet müdürlüğünde güvenlik gerekçesi göz önünde bulundurularak kendisine böyle yetkinin verildiğine şahit olduk. Aynı şekilde kulanmış olduğu zırhlı araca 1 buçuk tona yakın bir ek zırh eklenip buna ilişkin kapsamlı bir rapor alınmadan bu zırhlı aracın sokaklarda ve caddelerde bu zırhlı aracın trafiğe sürüldüğüne şahit olduk. Neticesinde beklenen sonuç kullanıma uygun olmayan bir zırhlı araç aynı şekilde bu zırhlı aracı kullanmaya ehli olmayan bir şoförün meydana getirdiği bir ölüm olayıydı” diye ifade etti.
MECLİS ARAŞTIRMASI TALEBİ
Fakat son zamanlarda onlarca çocuğa yönelik olayların yaşanmasını “münferit” olarak değerlendirmenin mümkün olmadığını söyleyen Dilsiz, kapsamlı bir araştırma yapılması için gerekirse Meclis’te Araştırma Komisyonu kurulmasını, tüm bileşenlerin bu konuda inisiyatif alması gerektiğini dile getirdi.
Yıldırım kardeşler davasında da tüm olayın açığa çıkmasına rağmen faile 19 bin TL para cezası verildiğini belirten Dilsiz, Yargtay’da olan dosyada faillerin ceza alması için sonuna kadar mücadele edeceklerini vurguladı.
KOMİSYON KURULACAK
Baro olarak dosyaya müdahil olacaklarını paylaşan Dilsiz, yine ülkedeki barolardan gelen taleplerle davaya güçlü bir katılım yapacaklarını söyledi. Dilsiz, “Dosyaya ayrıntılı olarak bakacağız. Bu dava için İnsan Hakları Komisyonu ile birlikte bir komisyon kuracağız. Bu dosyanın da diğer dosyalar gibi akamete uğramaması için gerekli çalışmayı yürüteceğiz” diye konuştu.
KAYNAK: MEZOPOTAMYA AJANSI – MÜJDAT CAN
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***