YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Faruk Nafiz, tam yüz yıl önce bir hanın yıkık dökük duvarlarında rastlamıştı Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’a. Hiçbir zaman tanımadığı, tanımayacağı bu savaş yorgunu meçhul askeri, yol boyunca han duvarlarındaki izlerden takip etmişti. O mu meçhul askeri takip etmişti yoksa şair ruhlu meçhul askerin sessiz çığlığı mı şiire takılmıştı bilmiyoruz. Ancak bir duvara yazdığı kısa dörtlükler onu bir şiire konu yapmıştı.
Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı’mı el almış harem diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmışım ben
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları şiiri, Ulukışla’dan Kayseri’ye yaylı denilen at arabasıyla yapılan üç günlük yolculuğu hikaye eder. Öğretmen olarak Kayseri Lisesi’ne atanan şair ilk defa İstanbul’dan ayrılmaktadır ve yol boyunca hem ülkenin o günkü halini tasvir eder hem de savaş yorgunu bir ülkenin sevdiğine kavuşamadan ölen meçhul bir askerini…
Zaman değişiyor, teknoloji gelişiyor ama insanların yaşadıkları değişmiyor. Faruk Nafiz’in bir han duvarında rastladığı bir dörtlükle varlığından haberdar olduğumuz Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’tan tam yüz yıl sonra da çağdaş duvar mesajlarıyla varlığından haberdar olduk onun.
Mesajını bir han duvarında değil, Twitter’ın haber akışında gördüm. Birkaç ay önce eşinin mahkeme gününde adil bir karar için dua istiyor, sonra da tahliye olduğunu müjdeliyordu. Gördüğüm her güzel haberi, her tahliye müjdesini okuduğum için bunu da görmüş ve sevinmiştim. İsmi belirsiz, kim olduğu belirsiz, nerede yaşadığı eşinin ne zamandan beri hapiste olduğu belirsizdi ama ne önemi vardı ki? Bütün kimliği @Syle60299261 şeklindeki Twitter hesabından ibaretti. Kendi ismi ve kimliğiyle hakkın aranamadığı bir zamanda yaşıyorduk, neyse ki bir mazlum daha esaretten kurtulmuş eşi serbest kalmıştı.
Kısa süre sonra aynı hesabın dua isteyen mesajını gördüm. “Arkadaşlar sizden dua istesem. Bir haftadır hastayım ve geçmeyen ağrılarım var. Soğuk algınlığı dendi ama ben böyle hastalık yaşamadım hiç. Birçok vitamin ve ağrı kesici kullanıyorum ama fayda etmiyor,” diyordu. Birkaç gün sonra bu kez “Coronaya bağlı solunum yetmezliğinden hastaneye yatırıldım. Dua beklerim. Rabbim sevdiklerime kavuştursun tez zamanda,” diye kötü haberi veriyordu.
Sanki yüz yıl sonra meçhul bir askerin han duvarlarına yazılmış dörtlükleri gibiydi bu mesajlar.
Takip etmediğim halde garip bir şekilde her yeni paylaşımı önüme düşüyordu. En son “Yoğun bakıma alınıyorum dua edin lütfen” demişti.
Çok geçmedi, modern han duvarı Twitter’dan, ikinci bebeğini kucağına alamadan ötelere göçtüğünü öğrendik.
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes’in yolunu:
“Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu’nu?”
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
“Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti…
Gönlümü Maraşlı’nın yaktı kara haberi.
Maraşlı Şeyhoğlu’nun hikayesine ne kadar da benziyor. Hayatının baharında kim bilir hangi sebepten, öğretmenlik yaptığı için mi, bir iyilik kervanına katıldığı için mi en güzel yılları çalındı? Hangi zalim sebepten dolayı yaşattılar bu zulmü kim bilir?
Hırsızlar, eşinin ve çocuklarının hayatını da çaldı.
Oysa, eşinin tahliye haberini verdiği gibi ‘iyileşip geldim’ müjdesini bekledi herkes. Ama eşini ve kızını bırakıp karnındaki bebeğini de yanına alıp gitmiş bu zalimler çağından.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***