ANKARA – Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununa dair açıklamalarının bir bölümü HDP içinde olumlu karşılandı. Ancak tartışmanın 27 Eylül öncesine getirilerek, “31 Mart’ta kalın” mesajının verilmesi ve toplumsal barış için İmralı’da yapılması gereken olası bir görüşmenin önünü kesme girişimi de görmezden gelinmiyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümü ve muhataplığı konusundaki açıklamaları her ne kadar 20 Haziran 2020 tarihinde söylenmiş olsa da kamuoyu gündemine 19 Eylül geldi. Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorunu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. Devlet dediğiniz kurum gayrimeşru bir organla muhatap olmaz. Erdoğan bunu yaptı. Devleti, İmralı ile muhatap kıldı. Mesela İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz” açıklamaları öncesinde, partisi bazı girişimlerde bulunmuştu.
CHP, 2019 yılının Temmuz ayında “Kürt sorunu raporu” için yenileme kararı aldı ancak somut bir gelişme yaşanmadı. Yakın zamanda “Doğu Masası” kuran CHP, bölge kentlerine ve ardından Federe Kürdistan Bölgesi’ne ziyaretlerde bulundu. Kılıçdaroğlu, 28 Temmuz 2020’de “Yeni anayasa yapacağız, Kürt sorununu çözeceğiz”, 11 Kasım 2020’de ise “Kürt sorununu bizden başkası çözemez” açıklaması da yaptı ancak bu konu yeteri kadar gündeme gelmedi.
Kılıçdaroğlu’nun bu kez Kürt sorununu kabul etmesi dışında, HDP ve İmralı ile ilgili de kritik ifadelerde bulunması, tartışmanın boyutunu değiştirdi. Kılıçdaroğlu’nu hükümetin sallandığı, seçimlerin yaklaştığı, HDP’nin pozisyon aldığı böylesi bir dönemde kendisi ve partisin açısından cesaret isteyen bu açıklamaya iten bazı dinamikler açığa çıktı.
CHP’DE ‘ÖCALAN İLE GÖRÜŞÜLÜYOR’ KORKUSU
Hem HDP hem de CHP içinde bir haftadır yapılan açıklamaların öncesi ve sonrası değerlendirildi. Yapılan tartışmalara göre, CHP’nin içinde etkili olan bir odağın iki ana hedefi var. Birincisi; devlet içindeki bir kanada “biz İmralı ve Kandili muhatap almıyoruz, biz AKP’den daha makbulüz” mesajı vermek. Yapılması ihtimal ya da toplumsal barış için gerçekleşmesi şart olan bir İmralı görüşmesinin şimdiden önünü kesmek. İkincisi; Kürt sorunu ve İmralı açıklamalarını, 27 Eylül deklarasyonu öncesine denk getirerek, HDP’nin 31 Mart Yerel Seçimleri sonrası aldığı aktif pozisyonu bozmak istendi.
İlk hedefin ana varsayımı, AKP’nin İmralı’da ağır tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirdiği üzerinden oluşuyor. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı “Çözüm sürecini biz bozmadık” açıklamasından sonra, CHP böyle bir varsayımda ikna oldu ve bunun üzerinden hamlelerini hızlandırdı. CHP’nin yetkili organlarında yapılan tartışmalarda, Erdoğan’ın açıklamalarının HDP tabanına yönelik olduğu ve bu süreçte PKK Lideri Öcalan ile görüşme gerçekleştiği yönünde sonuç çıkartıldı.
CHP içindeki bu tartışmalar, kimi yetkililer aracılığıyla HDP’ye de iletildi ve bazı yanıtlar alındı.
HDP’liler bu varsayımlara açık ve net cevaplar verdi. Görüştüğümüz HDP’li yetkililer, İmralı’da böylesi bir görüşmeye olanak vermiyor. Böyle bir görüşme olduğu yönünde ya da ihtimal, HDP’nin yetkili kurullarında da tartışılmış değil. CHP’li yetkililerin Erdoğan’ın Diyarbakır mesajlarına dair sorularına ise HDP’liler, “Siyasi ahlaksızlık ve yalan” olduğu, kendileri ve seçmeni açısından inandırıcı olmadığını kısaca ifade ettiler. Öte yandan Erdoğan’ın açıklamasının da “Zaten HDP tabanına değil, AKP’den kopan kimi muhafazakar Kürt seçmenin Gelecek ve DEVA’ya gitmemesi için oluşturmuş söylem” olduğu CHP’ye verilen yanıtlarda özenle altı çizildi. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın seçimler yaklaşırken Kürt sorunu konusunda bir hamle yapması da olanak dahilinde olmadığı eklendi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu harekete geçiren ilk dinamik bunlardı. Hem devlete “ben makulüm” dedi hem de Erdoğan’ın olası bir hamlesinin önünü kesmek istedi. Bu hamlenin Kürt toplumu ve HDP açısından sorun alanı ise Kürt sorununun muhatapları arasında, meşru-gayri meşru sınıflandırması yapması, toplumsal barış için gerekli olan görüşmelerin şimdiden önünü kesen bir girişime dönüşmesi oldu.
HDP’YE ‘31 MART’TA DURUN’ MESAJI
CHP içindeki etkili grubun Kürt sorunu açıklamalarındaki ikinci hedefi, HDP’nin durduğu pozisyon ile ilgili olduğu değerlendiriliyor. HDP, uzun zamandır yönetime aday olduğu, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerindeki pozisyonu politik olarak aştığını, pratik olarak da aşmaya niyet ettiğini ifade ediyor ve “Bizim için ilkeler önemli” noktasında duruyor. İlkeler etrafında bir seçim ittifakı oluşturulabileceğini söylüyor ve bu zeminde ortak adaya sıcak bakılıyor. İlkelerin belirlenmediği bir sürece destek vermelerinin mümkün olunmadığı sıklıkla vurgulanıyor.
CHP ve Millet İttifakı, temelde HDP’nin bu tutumundan rahatsız. Çıkartacakları adayın kendileri açısından “makul” ölçülerde olacağından ve HDP’nin de AKP karşıtlığı üzerinden şartsız-koşulsuz destek vermesinde ısrarcı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, katıldığı bir televizyon programında HDP’nin merkezi politikasını değerlendirmekten geri durarak, “HDP’li seçmen de AKP’nin gitmesini istiyor” söylemiyle, HDP seçmeninin kendilerine oy vereceği yönündeki beklentisi, HDP’nin tutumundan rahatsızlığının bir ifadesi olarak görülüyor.
HDP ise 31 Mart Yerel Seçimleri sürecindeki “Kürdistan’da kazanma, Batıda kaybettirme” stratejisiyle, CHP adaylarına oy verme pozisyonunu aştığı ve 2019 yılından çok daha belirleyici olduğu yönündeki ısrarını sürdürüyor. Nitekim HDP, edilgen olmayan aksine yönetime aktif katılmak istediğini ve herhangi bir kutba (Cumhur-Millet, laik-muhafazakâr, parlamenter-başkanlık gibi) teşne olmadığını, sorunun demokratikleşmeden geçtiğini bugün Deklarasyon’da açıklayacak.
CHP’nin 20 Haziran 2020’de çekilen belgeseldeki Kürt sorunu açıklamalarını HDP’nin 27 Eylül Deklarasyonu öncesinde servis edilmesi de bu açıdan tesadüfi görünmüyor.
HDP ‘ELEŞTİRMEYİN’ TAVRINDAN RAHATSIZ
CHP dışındaki Millet İttifakı’nda yer alan partilerin, HDP’nin “olumlu bakıyoruz ama…” diyerek yaptığı eleştirilere, İmralı tartışması üzerinden “AKP ile HDP anlaşıyor” retoriğini gündeme getirmesi, HDP’de ciddi bir rahatsızlık uyandırdı. HDP’li yetkililer, Millet İttifakı’na dair her eleştirinin “AKP ile ilişki kuruluyor” olarak geri dönmesini kabul etmeyeceklerini ifade ediyor. HDP’liler, partinin önceki dönem Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin Kürtlerin kahır ekseriyeti olan açıklamalarının “AKP’ye göz kırpma” şeklinde yorumlanmasının, Millet İttifakı’na yakın medya tarafından servis edilmesinin de bunun göstergesi olduğu konusunda hem fikir.
Öte yandan HDP’li yetkililer, Kürt sorununun taraflarca açıklanması ve tarafları konuyu çözmek için politika geliştirmesine zorlama açısından olumlu geçtiğini düşünüyor. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın da açıkladığı gibi CHP’nin açıklamalarının kendileriyle ilgili bölümlerinin de olumlu olduğu düşüncesini sürdürüyor.
HDP İÇİN SAMİMİYET TESTİ
HDP’nin yetkili organları, CHP’nin açıklamalarının ardından bir dizi konferans ve toplantı düzenledi. Bu konular kurullarda da tartışıldı. HDP’nin son süreçteki tartışmalara dair belirlediği birkaç ana tutum bulunuyor.
* HDP’nin meşru zeminde görülmesi, CHP dışındaki DEVA ve Gelecek gibi siyasi partilerin de benzer açıklama yapması ve Kürt sorununun tartışılmaya açılması olumlu bulundu.
* HDP olmadan da sadece HDP ile de Kürt sorununun çözülmeyeceği vurgulanıyor. Bu açıdan HDP kurullarında, Kürt sorununun Türkiye dışında, Kuzey Doğu Suriye ve Federe Kürdistan Bölgesi ile iç içe olduğu, birçok muhatabı ve tarafı olduğu belirtilerek, bütünlüklü bir çözüm önerisinin samimi olduğu ifade ediliyor.
* CHP’nin kendisi muhatap olmadan bir muhalefet partisi olarak Kürt sorununun muhataplarının meşru-gayri meşru olarak sınıflandırması, “Kürt toplumunun hassasiyetlerinin görülmediği” ve “gerçekçi, bütünlüklü çözüm ve toplumsal barışı getirmeyeceği” yönünde eleştiriliyor.
* HDP, Kürt sorununun çözümünde iktidar ya da muhalefet partilerinin somut adım ve öneri atmasının önemine işaret ediyor. Seçimler öncesi sık sık kullanılan ve on yıllardır onlarca hükümeti düşüren Kürt sorununun çözümsüzlüğü için samimiyet testinin somut adım ve öneriden geçtiği ifade ediliyor.
* HDP’li yetkililer, Kürt sorununun çözümünde en üst seviye ve somut önerilerinin 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’nda olduğuna, meşru ve yol gösterici niteliğine vurgu yapıyor.
MA / Deniz Nazlım
Kaynak: Mezopotamya Ajansı
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***