ANKARA – ESP Eş Genel Başkanı Gümüştaş, HDP’nin deklarasyonunun “Tekçi, faşist, saray rejimine karşı bir değişim” çağrısı olduğunu belirtirken, DBP Eş Genel Başkanı Bayındır, “HDP, muhalefete kendi pozisyonu somutlamaya çağırdı” dedi. EMEP Genel Başkanı Akdeniz ise ortak cephe oluşturmanın önemine vurgu yaptı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, dün açıkladıkları 11 maddelik “Demokrasiye, Barışa, Adalete Çağrı Deklarasyonu” ile Türkiye’nin temel toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunları ve bunların çözümlerine dair tutumlarını açıkladı. Demokrasiden Kürt sorununun demokratik çözümüne, kadından ekolojiye, gençlikten adalete kadar birçok temel nokta üzerinde durulan deklarasyon, HDP’nin önümüzdeki döneme dair yeni yol haritasını da şekillendirecek.
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ve Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanı Ercüment Akdeniz açıklanan deklarasyonu değerlendirdi.
GÜMÜŞTAŞ: SARAYA KARŞI DEĞİŞİM ÇAĞRISI
Açıklanan 11 maddelik deklarasyonun son 6 yılda özgürlüklere vurulan tırpana güçlü bir cevap olduğunu dile getiren ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, deklarasyonun “tekçi, faşist, saray rejimine karşı bir değişim çağrısı” olduğunu belirtti.
HDP’nin kritik eşikte bir kez daha önemli bir pozisyon aldığını söyleyen Gümüştaş, “Haklar, eşitlik, özgürlük mücadelesi Anadolu ve Mezopotamya halklarının ortak özgür geleceği için ‘biz varız’ demiş oldu. Bu deklarasyon her şeyden önce böyle bir çağrıdır. HDP’nin meşruluğunu tartışanlara, HDP’nin kapatılmasını tartışanlara karşı da ayrıca bir yanıttır” dedi.
Gümüştaş, deklarasyonun sokak sokak bölge bölge yapılan toplantılar sonucunda hazırlandığının altını çizerek, şunları söyledi: “Bu çağrıyı doğru okumak, bu çağrıda doğru pozisyon almak asgari demokratlığın gereği. Bundan sonra muhalefet, HDP’nin ortaya koyduğu duruş ve siyasal strateji karşısında demokrasi, barış, adalet, özgürlük yönünde ilkeli, açık, sarih bir duruş ortaya koymakla yükümlü. HDP’nin meşruluğunu, parlamenter bir kuvvet olarak varlığını kabul etmek, halkçı özyönetime dayalı modelini kabul etmek, halkıyla, programıyla kabul etmekle karşı karşıya. Aynı zamanda HDP toplumda hakları, özgürlükleri için mücadele eden kesimlere de çağrı yapıyor. Türkiye geleceğinin en büyük sorunu tüm mücadeleleri birleştirip, birleştiremeyeceğimizden geçiyor. Bu nokta da tüm direniş odaklarının birleşmesi gerçek bir demokratik değişimin önünü açabilir. İşte HDP bu değişimin adresi, siyasal varlığı ve muhalefet odağı olarak bir çağrı yapıyor. Birleşelim, birlikte kazanalım, diyor. Bu çağrının çok güçlü bir şekilde yanıt bulması gerekiyor.”
BAYINDIR: MUHALEFETE SORUMLULUK YÜKLENDİ
DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır ise, açıklanan deklarasyonla HDP’nin ülkedeki toplumsal, siyasal ve ekonomik krizlere dair bir yol haritası ortaya koyduğu yorumunda bulundu. Türkiye’nin bir seçim atmosferi içerisine girdiğini söyleyen Bayındır, deklarasyona ilişkin “Olası ittifak meselelerine ilişkin bugüne kadar her kesimin kendi cephesinden farklı farklı söz söylemesini doğru zemine oturtan ve toplumsal bakış açısını da ortaya koyan bir değerlendirmedir. Hem toplumsal muhalefeti güçlendirecek hem de ülkenin temel meselelerinin çözümüne ilişkin bir gücü açığa çıkartabilecek, aynı zamanda olası bir durumda Türkiye siyasetine yön verecek bir durumu açığa çıkardı” dedi.
Bayındır, bundan sonraki süreçte deklarasyonu toplumsallaştırmanın, topluma mal etmenin ve çözüm hattını toplumda yaygınlaştırmanın, sürekli hale getirmenin önemli olduğunun altını çizdi. Bayındır, “En geniş toplumsal mutabakat ve meşrutiyet kazanma ve mücadelesini yürütme konusunda elimizden geleni yapacağız. Bugüne kadar farklı cephelerden HDP siyasetine ve HDP’ye biçilen gömleklerin hiçbirinin yerini bulmadığı tam tersine HDP, kendine toplumlar, halklar tarafından biçilen rolü, pozisyonu bir yol haritasıyla ortaya koydu. Bu deklarasyon aynı zamanda Türkiye’deki toplumsal ve siyasal muhalefete yükümlülükler ve sorumluluklar yüklüyor. HDP toplumsal muhalefete sorumlulukta yükledi. Muhalefete kendi pozisyonu somutlamaya çağıran, sorumluluk almaya çağıran bir tutumu da ortaya koydu. Muhalefet partileri de eğer Türkiye siyasetinde, Türkiye’nin yeniden şekillenmesinde rol almak istiyorsa hem tutum belgesindeki çözüm önerilerini hem de halkın beklentilerini esas alıp, bu yükümlülük ve sorumlulukla siyasal bir hattı politikayı belirlemek durumunda kalacaktır” diye konuştu.
AKDENİZ: ORTAK CEPHEYE İHTİYAÇ VAR
EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz de, deklarasyonda üzerinde önemle durulması gereken 3 nokta olduğunu ifade etti. Akdeniz, bunları ise söyle şöyle açıkladı: “Birincisi; işçi ve emekçiler çok derin bir yoksulluk yaşıyor. İşçi sınıfının gerçeği ve onların taleplerini de gören bir yerden yeni bir seçenek yeni bir platform oluşturma ihtiyacı var. İkinci olarak, sadece seçim endeksli değil, mücadele, grev ve dayanışma ile sokakta örülen bir halk seçeneğine ihtiyaç var. Şu anki mevcut iki ittifak da bunu vermiyor. Üçüncü olarak da özellikle sol demokratik, ilerici, sosyalist, partilerin örgütlerin ve onun yanında emek ve meslek örgütlerinin sendikaların, halk kanaat önderlerinin olduğu bir birliğe bir cepheye ihtiyaç var.”
Emek Partisi olarak acilen bu 3 maddede açıkladıkları önerilerin örgütlenmesine ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Akdeniz, “Millet ittifakı ile bu kesim arasında bir diyalog bir köprü ihtiyacını çok görmüyoruz. Daha çok önce sol demokratik ilerici Türk ve Kürt halkının açık ilkeli ve emekçilerin demokratik birliğini ifade eden bir tutum olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
KAYYIM, KAPATMA, SİYASET YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜ
Deklarasyonda önemli demokratik belirlemeler olduğuna dikkat çeken Akdeniz, bu belirlemelerin özellikle 3’üncü cepheyi savunan partiler ve güçlerle birlikte geliştirilmesi gerektiğini kaydetti. Kürt sorununa dair çözümlerin ilkeli ve şeffaf olması gerektiğini söyleyen Akdeniz, “Bunlardan bir tanesi kayyum rejimine son verilmesidir. İkincisi bir kere HDP’nin kapatılma tartışmalarının son bulması gerekir. Üçüncüsü de özellikle siyaset yapma özgürlüğü kapsamında hem seçim barajlarının sıfırlanması hem de siyasi tutsakların, Kürt siyasetçilerin özgür bırakılması gerekir. Önce buralarda somut adımlar atılması gerekir. Bu hem muhalefet hem de iktidar açısından da böyledir. Yani kim çözüm sürecini ele alacaksa bir kere acil olarak bu üç meselenin derhal ortadan kaldırılması ve çözüme kavuşması gerekir. Eğer bu konuda bir adım yoksa, şu an çözüme dair atılan adımlar Kürt oylarını yedeklemekten ibaret olur, bunu da doğru bulmuyorum” dedi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***