HABER ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Henüz adı konmamış olsa da Türkiye seçim atmosferine girmiş durumda.
Başta Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere tüm siyasilerin sözleri, icraatları ve ‘yapmadıkları’ doğrudan seçim kampanyaları ile ilgili.
İttifaklar, adaylar ve seçim sistemleri üzerine çok bilinmeyenli denklemlerin kurulduğu şu günlerde tanımı yapılamamış siyasi hareketler de var.
Mesela Gelecek Partisi genel başkanı Ahmet Davutoğlu.
Gerçekten de Davutoğlu’nun konuşmalarını ve icraatlarını alıcı gözle izlediğinizde derin bir açmazın içine düşüyorsunuz.
Birincisi Davutoğlu’nun eleştirdiği birçok şey doğrudan kendi Başbakanlığı dönemi ile ilgili.
Mesela haftasonu Diyarbakır’a gitti.
Çeşitli temaslarda bulundu, uzun uzun demeçler verdi. Konuşmalar güzel ama bir de realiteler var.
Mesela Cizre’nin, Sur’un, Nusaybin’in yerle bir edildiği, şehirlerin top ateşine tutulup yıkıldığı dönemlerin başbakanı kendisiydi. Dahası insan hakları savunucusu Tahir Elçi’nin suikasta kurban gittiği dönemde başbakandı.
Onları unutmuş gibi şimdi “Tahir Elçi’nin siyasi suikasta kurban gittiğini ve faillerin mutlaka bulunması gerektiğini” söylüyor.
Doğal olarak Kürt mahallesinden ciddi tepki aldı, almaya devam ediyor. Ancak burada benim geleceğim yer başka.
Davutoğlu ciddi bir açmaz içinde. Erdoğan destekli Pelikan Örgütü tarafından darbeyle devrildi ama gözü hala AKP’de.
Açıklamalarına baktığınızda AK Parti ile AKP’yi ayırdığını, AK Parti döneminde yapılan tüm güzel işlerin kendine ait olduğunu, AKP döneminde yapılan kötü işlerde ise kendi dahlinin olmadığını iddia ediyor.
Bildiğimiz kadarıyla Davutoğlu’nun zihni melekeleri ile ilgili bir sorunu yok.
Hatta Erdoğan gibi prompterdan konuşmak zorunda değil. Yani kısa sürede dün neler yaşandığını unutmuş olamaz.
Peki o zaman Davutoğlu neden kendi dönemiyle şimdiki dönemi kalın çizgilerle ayırıyor ve AKP’ye yönelttiği eleştirilerde yumuşak bir dil kullanıyor. Eleştirileri Erdoğan ve Pelikan Çetesi ile sınırlı kalıyor?
Görüldüğü kadarıyla Davutoğlu’nun oyun planı yeniden AKP’ye dönmek, daha doğrusu partinin kendine verilmesi.
“Davutoğlu bu partiden onur kırıcı şekilde gönderildi, nasıl geriye dönebilir” demeyin çünkü merhum Demirel’in tabiriyle siyasette 24 saat bile çok uzun bir süre.
Basite indirgeyip özetle anlatayım:
Erdoğan dönemi bitti. “Biten” sadece Erdoğan’ın fiziki gücü değil hikayesi de bitti. Artık yeni bir söylem ortaya koyamadığı için ne yaparsa yapsın erimeyi durduramıyor.
Partide ‘ikinci adam’ da yok.
İkinci adam olmayı isteyen çok ama sivrilenin kafası daha önce Erdoğan tarafından koparıldığı için gelinen noktada parti ciddi bir açmazda.
Malum olduğu üzere Erdoğan tüm yatırımını damat Berat Albayrak’a yaptı. Ancak o da patladı.
Aile ilişkileri ile partinin başına geçmesi ve hanedanlığı sürdürmesi bekleniyordu. Fakat Berat Albayrak’ın icraatları Erdoğan’ın kafasını attırdı. Rivayetlere göre eski şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar gibi şiddete maruz kaldı.
Berat aileden olmasa çoktan trenden atılırdı ama sonuçta aileden birisi. Erdoğan için “atsan atılmaz satsan satılmaz” durumu.
Peki bu olayın Davutoğlu ile ilgisi ne?
Eğer her şey Erdoğan’ın planladığı gibi gitse, veliaht olarak Berat Albayrak devam edebilseydi sorun yoktu. Ancak şimdi durum değişti.
Hem Berat Albayrak oyun dışı kaldı hem de konjonktür acayip değişti. Bakmayın “Berat kabineye dönecek” söylentilerine.
Berat Albayrak’ın dönüşünü isteyen bekleyen hiç kimse yok. Ekonomi desen zaten batık. Erdoğan zorla partinin başına döndürse bile geleceği yok.
Kısacası Erdoğan sonrası AKP’nin bölünmesi, dağılması kaçınılmaz.
İşte bu noktada Davutoğlu’nun beklentileri ortaya çıkıyor.
Davutoğlu uzunca bir zamandır Erdoğan’ı ve yakın ekibini eleştiriyor ama partiye karşı hep seviyeli. Hatta muhalif bir lider gibi davranmıyor.
İktidar partisinin AK Parti olduğu yılların rantını sahipleniyor.
Hatta bunu biraz da abartıp iyi olan her şeyi kendi hanesine yazıyor. Şu anki kötü gidişi ise dar bir kadroya mal ediyor.
İyi ama daha önce partiden onur kırıcı şekilde atılan Davutoğlu geriye alınır mı?
Normalde kimse Davutoğlu’na “gel” demez. Ancak Erdoğan’ın çok fazla seçeneği yok.
Sağlık sorunları da giderek artan Erdoğan kendisinden sonra partiyi bir arada tutabilecek bir isim bulmak zorunda.
Bu isim Süleyman Soylu olamaz.
Soylu her ne kadar Erdoğan’dan sonraki en güçlü isim olsa da çekirdekten bir isim değil.
Defosu da çok fazla.
Sedat Peker’in salvolarından sonra ağır hasar gördü. Ama Soylu ve destekçileri Erdoğan sonrası liderlik beklentisinden vazgeçmiş değil.
Dikkat ederseniz Davutoğlu en çok Soylu’ya yükleniyor. Çünkü AKP Genel Başkanlığı için en ciddi rakibinin o olduğunu görüyor.
Hulusi Akar ismi parlatılsa da Davutoğlu karşısında pek bir şansı olduğunu düşünmeyenlerdenim.
Akar arkasına TSK’nın gücünü alarak pozisyon alsa da ne partide ne de siyasette köklü değil.
Gerçi uzunca bir zamandır “arkamda ABD var” mesajı veriyor ama iç siyasette ABD’nin desteklediği adam olmak geniş kitlelere bir şey ifade etmiyor.
Bu kapsamda Akar’ın Sedat Ergin’e söylediği “Eğer ABD Ortadoğu coğrafyasında bulunacaksa Türkiye ile işbirliği yapması lazım. ABD’nin bölgede işbirliği yapacağı ülke biziz,” lafını siz “Ey ABD Türkiye’de biriyle çalışacaksanız o benim” şeklinde de okuyabilirsiniz.
Kısacası Erdoğan’ın hesaplamadığı iç ve dış konjonktürel durumlar nedeniyle Davutoğlu partiyi bir arada tutabilecek bir isim olarak yeniden potaya girmiş oldu.
Erdoğan çıkıp “Hocam gel, partinin başına geç, bu partiyi ancak sen bir arada tutarsın” dese ertesi gün tüm ekibiyle AKP’de olacağından şüpheniz olmasın.
Bu durumda Akar ve Soylu ne mi yapar? Hiçbir şey yapabileceklerini sanmıyorum.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***