İSTANBUL – İmralı’da başlayan hukuksuz uygulamalar, bugün tüm cezaevlerine ve ülkeye yayıldı. “İmralı infaz sistemi”ne dikkati çeken ÖHD’li Nagehan Avçil, bu sistemin barışın önündeki en büyük engel olduğunu söyledi.
Uluslararası bir organizasyonla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, 22 yıldır İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde tecrit altında tutuluyor. Ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi engellenerek, fikirleri ve düşüncelerinin kamuoyuna yansımasının önünü geçilmeye çalışılan Öcalan, İmralı’ya getirildiği günden itibaren anayasa ve kanunların askıya alındığı bir infaz rejimine tabi tutuldu. İmralı’da devreye konulan hukuksuzluk hali, Kürt sorununa dair izlenen politikalarla eşgüdümlü olarak yıllar içerisinde diğer cezaevlerinde devreye konuldu. Bu uygulamalar en kendisini en bariz şekilde ise Olağanüstü Hal (OHAL) dönemiyle birlikte gösterdi. Bugün tutuklular spor, sohbet ve açık görüş haklarından yararlandırılmadıkları gibi, cezası biten tutuklular dahi “İnfaz Yasası”nda yapılan değişliklerle cezaevi kurullarının belirlediği standartlara uymaması halinde tahliye edilmiyor.
Kaynağını İmralı’dan alan bu hukuksuzluk giderek tüm ülkede giydirilmeye çalışılan bir gömlek halini aldı. Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve barış ortamının sağlanması için daha önce iki kez açlık grevine giren binlerce tutuklu, 27 Kasım 2020’de üçüncü kez bedenlerini açlığa yatırdı. Süresiz dönüşümlü olarak devam eden bu açlık grevi 289’uncu gününe ulaştı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Nagehan Avçil, Öcalan üzerindeki tecrit politikasının zamanla nasıl diğer cezaevlerinde yayıldığını anlattı.
SÖZDE TECRİT!
Öcalan üzerindeki tecridin 22 yıldır aralıksız bir şekilde sürdüğünü belirten Avçil, son zamanlarda hazırlanan birçok iddianamede “sözde tecrit” kavramıyla karşılaştıklarını paylaştı. Bir hukukçunun tecridin varlığını inkar etmesinin mümkün olmadığını söyleyen Avçil, inkarın da tecridi meşrulaştırma çabasından başka bir anlam taşımadığını kaydetti. Türkiye’deki mevcut yasalar dikkate alındığında İmralı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış bir tecridin varlığının açık bir şekilde görüleceğinin altını çizen Avçil, “İnfaz kanunu hükümlülerin avukat görüşünü, aile ve vasisi ile görüşme hakkını, haberleşme hakkını açıkça düzenlemiş olmasına rağmen, Türkiye kanunlarının işlemediği tek hapishane İmralı hapishanesidir” dedi.
İKİLİ HUKUK SİSTEMİ
Avukatlarının yıllardır “disiplin cezası” gerekçesiyle müvekkilleri Öcalan’la görüşemediğini hatırlatan Avçil, hiçbir disiplin cezasının avukat görüş hakkına engel olamayacağını vurguladı. Türkiye’deki infaz sisteminin “İmralı infaz sistemi” ve “diğer infaz sistemi” olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Avçil, ne Türkiye kanunlarının ne de uluslararası sözleşmelerin İmralı Cezaevi’nde işlemediğini söyledi.
CEZAEVLERİNE YAYILDI
Av. Avçil, tecridin İmralı’da başladığını fakat orasıyla sınırlı kalmadığını, zamanla tüm cezaevlerinde uygulanmaya başladığını belirtti. İmralı’da başlayan aile ve avukat görüş yasağının şimdilerde diğer cezaevlerinde siyasi tutuklular üzerinde devam ettirildiğine işaret eden Avçil, tutukluların sosyal etkinliklerinin dahi engellendiğini kaydetti. Özellikle pandemi bahane edilerek siyasi tutuklular üzerindeki tecridin derinleştirildiğini söyleyen Avçil, tutukluların daha bir çok hakkının engellendiğini ve bu durumun hala devam ettiğini belirtti. Avçil, son dönemlerde İmralı’daki gibi keyfi disiplin cezalarıyla karşı karşıya kalan tutukluların Kürtçe konuşmasının dahi engellendiğini aktardı.
TALEP KANUNLARIN UYGULANMASI
Tutukluların PKK Lideri Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için daha önce iki kez açlık grevine girdiğini hatırlatan Avçil, bugün üçüncü kez aynı taleplerle grevlerini sürdürmeleri üzerinde durdu. 2018’de başlayan açlık grevi eylemlerini hatırlatan Avçil, şunları söyledi: “Açlık grevleri devam ederken Adalet Bakanı İmralı hapishanesinde görüş engeli olmadığını açıklamış ve avukat görüşmesi sağlanmıştı. 5 görüşme yapıldıktan sonra yeniden tecrit politikası uygulanmaya başlandı. Mahpuslar, hem Öcalan hem de kendileri üzerinde uygulanan tecrit politikasına karşı seslerini duyurmak için son yöntem olarak bedenlerini açlık grevine yatırıyorlar. Bir hukukçu olarak mahpusların sağlık ve yaşam haklarının korunmasının en önemli konu olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte tecrit bir insanlık suçudur ve işkence yasağı kapsamındadır. Mahpusların talepleri meşru talepler olup, Türkiye kanunlarının uygulanmasıdır. Tecridin başta İmralı hapishanesi olmak üzere tüm hapishanelerde sonlandırılarak, bu en ağır insan hakları ihlaline son verilip, açlık grevinde olan mahpusların sağlık ve yaşam hakkı bir an önce güvence altına alınmalıdır.”
CEZAEVLERİNDE YAŞANANLAR
Türkiye’nin kanunlarını uygulaması için açlık grevini sürdüren tutuklulara disiplin cezalarının verildiğini sözlerine ekleyen Avçil, “Özellikle pandemi sürecinde sürdürülen açlık grevleri tutukluların sağlıkları açısından riski arttırırken, gerekli temizlik malzemeleri hapishane idaresi tarafından karşılanmamaktadır. Dönüşümlü sürdürülen açlık grevlerinde mahpusların alması gereken besinler karşılanmamaktadır. Bazı hapishanelerde açlık grevine giren mahpuslar disipilin cezası verilerek hücreye konuluyor” dedi.
Tecrit politikasının Türkiye’de barışın önündeki en büyük engel olduğunu söyleyen Avçil, tecrit politikasına son verilmesiyle ancak barışın sağlanabileceğinin altını çizdi.
Yarın – Demir Çelik: Çözüm için Öcalan’ın önü açılmalı
MA / Ferhat Çelik
Kaynak: Mezopotamya Ajansı
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***