Şırnak’ta 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu’na çarparak ölümüne neden olan zırhlı araçlar yeniden gündemde. Hukukçular cezasızlık politikasına, uzmanlar ise zırhlı araçların kullanım yerlerine dikkat çekiyor.
Şırnak’ın İdil ilçesi Turgut Özal Mahallesi’nde, görgü tanıklarının ifadesine göre yüksek hızda seyreden zırhlı polis aracı, sokakta bisiklet süren 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu’na çarparak, ölümüne neden oldu. Mihraç, aynı mahallede bulunan Bener Cordan İlkokulu 2’nci sınıf öğrencisiydi. Kitap okumayı seviyor, öğretmen olmak istiyordu. En büyük tutkusu ise Galatasaray’dı.
Hendek olaylarıyla başlayan süreç
Aslında Turgut Özal Mahallesi sakin bir yer. Ancak, 2015’teki hendek olayları oraya da sıçramış ve mahallenin sağlık ocağı karakola dönüştürülmüştü. Operasyon bittikten sonra ise karakol kapatılmadı. Faaliyetlerine devam ediyor. Karakol kurulduktan sonra mahallenin o eski sakinliği yerini sık sık devriye atan zırhlı araçların gürültüsüne bıraktı. Mihraç’ın ölümüne neden olan zırhlı araç da okulunun hemen yanında konuşlu olan bu karakoldan çıktı.
Mihraç’ın babası, zırhlı araç trafiğinden endişe etse de Mihraç’ın ısrarını kıramayarak bisiklet aldı. Mihraç, 3 Eylül akşamı bisikletiyle sokağa çıktı. Çok zaman geçmemişti ki annesi komşuların bağrışmalarını duydu. Merak edip sokağa çıktığında oğlunun ağır yaralı bedeniyle karşılaştı. Mihraç’ın bisikleti üç parçaya bölünmüş, bedeni kaza yerinden 5 metre uzağa fırlamıştı. Hastaneye kaldırıldı, ancak kurtarılamadı. Mihraç’ın cansız bedeni sonraki gün apar topar defnedildi. Annesinin son kez yüzünü görmesine bile izin verilmedi. Baba Salih Miroğlu, kaymakamın gıda yardımı ve taziye masraflarını karşılama teklifini reddetti. O’nun tek isteği, sorumluların cezalandırılması ve adaletin yerini bulması.
Neden sivil alanlarda zırhlı araç kullanılıyor?
Mihraç’ın ölümü, kullanımı çok yaygınlaşan zırhlı araçların sivil yerleşim yerleri ve şehir merkezlerinde görev yapmasını da tartışmaya açtı. Geçmişte yüksek riskli operasyonlar ve kırsal alanda kullanılan bu araçlar, çözüm sürecinin ardından başlayan hendek olayları nedeniyle şehir merkezlerinde de sıklıkla görülmeye başlandı. Son yıllarda çeşitliliği ve sayıları artan zırhlı araçlar devriye görevlerinden, trafiğe, personel taşımadan, asayiş hizmetlerine kadar birçok alanda kullanılıyor. Güvenlik yetkilileri, bölgede terör tehdidi olduğu için zırhlı araç olmadan güvenlik hizmeti vermenin mümkün olmadığı görüşünde. Ancak, Mihraç’ın hayatını kaybettiği mahallenin sakinleri, hendek olayları bittiğinden beri burada bir terör saldırısı olmadığını söylüyor.
“Yönetmeliğe uygun değil”
Çelik zırhla donatılmış, ağır tonajlı zırhlı araçlar Doğu ve Güneydoğu’daki yerleşim yerlerinde yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda. Şehirlerde sıklıkla görülen bu araçlardan Kobra 4,8 ton, Kirpi 16 ton, Ural ise 6,3 ton ağırlığında. Bomba ve güçlü el yapımı patlayıcılara karşı koruma sağlayan bu araçlar, aynı zamanda üzerindeki silahlarla ateş desteği de sağlıyor. Peki, bu araçlar sivil yerleşim alanlarında kullanıma uygun mu?
Bu konuda teknik bir rapor hazırlayan Makine Mühendisleri Odası’na göre, ağır tonajlı ve büyük olan bu araçlar sivil alanlarda kullanılmamalı. Makine Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi Eş Başkanı Mehmet Emin Tümür, bu araçların çok fazla kör noktaya sahip olduğunu ve yeterince yaya algılama düzenekleri olmadığı görüşünde. Tümür, bu araçların trafikte yüksek hızda kullanılması durumunda kontrollerinin zorlaştığını belirtiyor.Tümür, zırhlı araçların, araç imal, tadil, montaj yönetmeliğine uygun olmadığına dikkat çekiyor:
“Bunların hem trafikte hem meskûn mahalde kullanılması doğru değil. Kullanılabilmesi için daha yüksek anlamda yaya ve araçları algılayıcı donanımlara sahip olması gerekiyor. Mevcut araçlar bu donanımlara sahip değil. O yüzden şehir içi trafiğinde ve yayaların olduğu yerlerde kullanılmasının kesinlikle doğru olmadığını düşünüyoruz. Savaş araçları oldukları için daha çok kırsalda, yaya ve trafik olmayan alanlarda kullanılmalıdır”
Şüpheli polis serbest bırakıldı
Mihraç yaşasaydı Pazartesi günü okula başlayacaktı. Onun ölümüne yol açan polis memuru ise olaydan üç gün sonra ve hiç gözaltına alınmadan adliyeye çıkarıldı. İfadesinde hızlı gitmediğini savunan şüpheli polis, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Savcılık ise olayla ilgili “ölümlü trafik kazası” başlıklı bir soruşturma başlattı. Ancak hukukçular bu duruma itiraz ediyor. Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren’e göre, kazaların artmasının temelinde cezasızlık politikası var.
“Bu tür dosyalarda hapis cezasına dönüşecek şekilde cezai müeyyide olmuyor. Bu anlamda yaygın bir cezasızlık politikası var. Eğer ciddi şekilde cezalandırma olsa daha dikkatli, daha tedbirli davranırlar. Yargı makamlarının verdiği kararların caydırıcı boyutu olmalı. Maalesef hem soruşturma süreçleri, hem davaya dönüştüğü zaman etkili bir soruşturma olmadığı gibi etkili bir kovuşturma da olmuyor ve dosyalar maalesef neticelenmiyor”
Daha önceki kazalarda ne oldu?
Hukukçuların etkili soruşturma yapılmadığı ve cezasızlık uygulandığını dile getirmesinin çeşitli somut gerekçeleri var. Zira bazı olaylarda soruşturmalar takipsizlikle sonuçlanıyor. Dava açılsa bile verilen cezalar caydırıcılıktan uzak. Lice’de 83 yaşındaki Pakize Hazar’a zırhlı araçla çarparak ölümüne neden olan uzman çavuş 24 eşit taksitle ödenmek üzere 18 bin lira para cezasına çarptırılmıştı. Silopi’de panzerle çarptığı evde uyuyan Muhammed ve Furkan Yıldırım’ın ölümüne sebep olan polis memuruna verilen 2 yıl 1 ay hapis cezası ise 19 bin lira para cezasına çevrilmişti. Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren’e göre, yargı caydırıcı cezalar vermediği için bu olaylar yaygınlaşıyor.
“Yargının bu cezasızlık pratiği o araçları kullanan kişilerin daha rahat davranış sergilemelerine sebep veriyor. Maalesef Türkiye’de yıllardır süregelen bir cezasızlık politikası var. Buna gerekçe olarak daha çok güvenlik temelli bölgedeki çatışma ortamı gerekçe gösteriliyor. Adeta sanki cezalandırma pratiği o mücadeleye zarar veriyormuş gibi bir algıya sebep veriyor. Maalesef yargı da bu baskının altında. Bu sadece yargısal bir mesele de değil. Aynı zamanda Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun da devreye girmesi gerekir”
Baro Başkanı Nahit Eren, eğer bir risk varsa bu araçların kullanımına kimsenin itiraz etmeyeceği, ancak sürekli bir uygulama haline getirilmesinin de kaygı verici olduğunu düşünüyor.
13 yılda 40 kişi öldü
İnsan Hakları Derneği’nin raporlarına göre, 2008 -2021 yılları arasındaki 13 yıllık süreçte zırhlı araç kazalarında 17’si çocuk ve 6’sı kadın olmak üzere 40 sivil hayatını kaybetti, 90’dan fazla kişi yaralandı. Hukukçulara göre, zırhlı araçların sivil yaşam alanlarında kullanılması ciddi sorun. Ancak bu araçların kısa vadede güvenlik hizmetinden çekilmesi de öngörülmüyor. Peki, tonlarca ağırlıktaki bu araçlar nasıl kullanılmalı?
Makine Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi Eş Başkanı Mehmet Emin Tümür, öncelikle sürüş hızı ve görüş açısının çok önemli olduğunu söylüyor. Tümür, bu araçların meskûn mahallere girişi sırasında uyarıcı sesli ikaz sistemleri olması gerektiğini belirtiyor.
“İş makineleri çalışırken sesli bir gürültü çıkarır. Bu araçlara bu şekilde düzenek yerleştirilmesi gerekir. Bir de kullanıcıların daha az süratli, yani normal araç süratlerine göre yüzde 40-50 azaltıp seyretmesi daha güvenli. Hem yayalar açısından, hem güvenlik güçleri açısından daha doğru olur. Bu tür özel araçların yaya algılama sensörleri ile donatılması, yaya koruyucu düzeneklerinin bulunması ve şehir içindeki seyir hızlarının düşük olması gerekiyor”
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – FELAT BOZARSLAN
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***