14 Kasım 2001’de, sevinç gösterileri yapan kalabalıkları yarıp gazeteci arkadaşlarımla Kabil’e girdiğimde, “Allah’a çok şükür geldiniz” diye bağırmıştı yaşlı bir adam.
Afganistan’da ABD’nin ve Batılı ülkelerin desteklediği Taliban karşıtı Kuzey İttifakı güçleri kentin etrafını kuşatmış, Taliban engellenmişti.
Beş yıl süren ve son dönemlerin en aşırı dinci diktatörlüğü olan yönetim sona ermişti.
Taliban yönetimi altında Afganistan, her türlü aşırılığın hüküm sürebileceği bir kara delik haline gelmişti.
Usame bin Ladin ve El Kaide hareketinin planladığı, ABD’nin New York ve Washington kentlerinde düzenlenen 11 Eylül saldırılarının üzerinden sadece iki ay geçmişti. O zamanlar, Taliban’ın yeniden bir güç olacağı hiç aklıma gelmezdi.
Şimdi de herkes bunun nedenlerini anlamaya çalışıyor. Ama neden bulmak zor değil.
Taliban 1996-2001 yıllarında Afganistan’ı yönetmişti. Ardından gelen Hamid Karzai ve Eşref Gani hükümetleri demokratik seçimlerle gelmişlerdi, ama hiç güçlü yönetim olamadılar. Yolsuzluk hep en iyi işleyen sistem oldu.
Ancak, Donald Trump ABD’de 2020 seçimleri öncesinde, ikinci dönem seçilmek için dış politikada başarılı bir adım atması gerektiğini ve Afganistan’daki uzun süreli savaşa son vermenin bunu sağlayacağını düşünüp Amerikan askerlerini geri çekme kararı almamış olsaydı bugün Eşref Gani hala sarayında ve Batı’dan gelmiş pahalı aracıyla dolaşıyor olacaktı.
Tanıdığım pek çok Afgan politikacı ve gazeteci, ABD’nin Şubat 2020’de Katar’ın başkenti Doha’da Taliban’ın siyasi liderleriyle müzakerelerden çıkan sonuç karşısında dehşete düşmüştü. Yeni Başkan Joe Biden’ın da orada alınan kararlara bağlı kalacağını açıklaması bu şaşkınlığı daha da artırdı.
Doha’da Taliban liderleri ne kadar ılımlı ve barışçıl görünse de, ne vaatlerde bulunsa da, sahadaki Taliban savaşçılarının anlaşmanın ayrıntı olarak gördükleri kurallarına bağlı kalmayacakları konusunda uyarılar yapılmıştı. Öyle de oldu.
ABD, İngiltere ve diğer Batılı ülkeler askerlerini çekmeye başladıktan sonra, Afganistan genelinde Taliban savaşçıları iktidara oynadı. Mahkumların idam edilmesi haberleri bir kentten diğerine yayıldı ve paniğe yol açtı. Sonunda başkent Kabil de buna teslim oldu. Yetkililer ve askerler kenti veya ülkeyi terk etmek için havaalanına yığıldı.
Taliban belki de polis, asker ve kamu görevlilerinin görevde kalması için yaptığı çağrılara, kimseden intikam alınmayacağı yönündeki yatıştırıcı vaatlerine sadık kalacak.
Yeniden Batı’nın müdahalesine yol açacak bir şey yapmamanın daha güvenli olduğunu düşünecek belki.
Peki, Taliban’ın kontrolündeki bir Afganistan bu kez nasıl bir ülke olacak?
Buna dair elimizdeki tek ipucu Taliban’ın 1996’da (yine birkaç gün içinde – Afganistan’da işler böyle yürüyor) Ahmet Şah Mesut liderliğindeki ılımlı mücahitlerin yönetimini devirip iktidarı aldığı ve beş yıl boyunca elinde tuttuğu döneme ait.
Taliban’ın iktidarda olduğu dönemde Afganistan’da epey zaman geçirdim ve oldukça ürkütücü buldum.
Her yerde en katı Şeriat kuralları geçerliydi: Herkesin ortasında yaygın şekilde insanlar idam ediliyor, taşlanıyor, kırbaçlanıyordu.
Sokak kenarlarında toplanan ve etrafı gözetlemeyi kendilerine görev edinen gruplar, az çok Batı tarzı giyinmiş kişilere, ayak bileği görünen erkeklere saldırıyordu.
Kadınlar ancak erkeklerden yazılı izin almışlarsa ve tabii ki burka ile sokağa çıkabiliyordu.
Bir keresinde Taliban sağlık bakanı Molla Baluç, hırsızların elini ve ayağını kesmek için kendisine cerrah vermemesinden dolayı Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nden yakınmış, bu işi kendisinin yapmak zorunda kaldığını anlatmıştı bana ve bundan zevk aldığı görünüyordu.
Televizyona çalışmak kabus gibiydi; herhangi bir canlının fotoğrafını çekmek dini nedenlerle yasaklanmıştı; resimli kitap satan kitapçılar saldırıya uğruyordu.
Yapabilenler kentten kaçmış ve çoğu dükkan kapanmıştı.
Taliban’ın petrol ithalat edecek parası olmadığından, gece görülebilecek en parlak ışık, pencere önlerindeki mumlar, duyulabilecek en yüksek ses, terk edilmiş köpeklerin havlamalarıydı.
Çeşitli Afgan hükümetlerinin ve onların Batılı destekçilerinin başarısızlıklarına rağmen, Taliban’ın çöküşünden sonra Kabil ve diğer kentlerde ticaret canlandı.
Yaşam standartları yükseldi. Bir zamanlar boş olan caddeler arabalarla doldu. Özellikle kız çocuklarının gitmesiyle okullar canlılık kazandı; zira Taliban döneminde kızların eğitim görmesi yasaktı. Yine Taliban döneminde yasak olan müzik de her yerde duyulmaya başlandı.
Dört bir yanda yeni binalar inşa edildi. Kabil’e en son gittiğimde, 2001’de BBC’den arkadaşlarımla kaldığım yeri bile bulamadım. Tüm bölge yeniden inşa edilmişti.
Çoğu Afgan, Taliban’ın iktidarı almasını kendileri ve ülkeleri için felaket olarak görecektir. Şimdi asıl soru şu: Taliban içgüdülerini izleyerek Afganistan’ı 20 yıl önce yaptığı gibi radikal bir şekilde geçmişe mi taşıyacak, yoksa geçmişten ders aldı mı?
KAYNAK: BBC TÜRKÇE
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***