‘Montrö’ bildirisi nedeniyle gözaltına alınan ve ‘darbe çağrışımı’ yapmakla suçlanan emekli amirallerin tamamı ‘adli kontrol’ şartıyla serbest bırakıldı. İktidara göre ‘Montrö’ konusunda bildiri yayınlamak bile ‘darbeci’ suçlaması için yeterli. Benzer akıl dışı suçlamalar 15 Temmuz darbe davalarında da yaşandı. 15 Temmuz’un ‘1 Numarası’ olmakla suçlanan Orgeneral Akın Öztürk’ün ‘darbeci’ olduğunun en önemli delili de Mehmet Şanver’in kızının düğününe katılmamış olmasıydı.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ın ‘Allah’ın lütfu’ olarak tanımladığı 15 Temmuz’la ilgili yüzlerce soru cevaplanmayı bekliyor. İktidar ve medyası aralarında asker, polis, doktor, öğretmen, savcı, hakimlerin de bulunduğu on binlerce kamu görevlisini bir gecede ‘hain ve darbeci’ ilan ederek gerçek failleri gizlediğini düşünüyor. 15 Temmuz’un araştırılması talebi bile iktidar ve küçük ortağı tarafından Meclis’te reddedildi.
Rejime göre darbenin ‘planlayıcısı’ dönemin YAŞ Üyesi Akın Öztürk. Sadece 1 yıl önce emrinde 500’den fazla uçak ve binlerce asker varken darbe yapmayı düşünmeyen Öztürk, emeklilik işlemlerini başlattıktan 6 ay sonra ‘darbe’ yapmaya karar vermiş. Ancak eldeki deliller ve olayın bizzat şahidi olan general ve subayların ifadeleri Akın Öztürk’ün bırakın darbenin bir numarası olmayı, 15 Temmuz’dan haberi bile olmadığı iddiasını güçlendiriyor.
HULUSİ AKAR: AKIN, GİT KONUŞ ŞUNLARLA!
Tanıkların tamamının ifadesine göre Akın Öztürk, 15 Temmuz gecesi dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar tarafından Akıncı Üssü’ne çağırılıyor. Aralarında Abidin Ünal, Mehmet Şanver ve Yaşar Güler’in de bulunduğu çok sayıda generali ‘darbecilerin’ elinden kurtaran kişi de Akın Öztürk. Bu gerçek kamera kayıtlarıyla da sabit. Ayrıca Öztürk’ün, darbecilerin eyleme geçtiği sırada kızının evinde torunlarıyla oynadığı da biliniyor. Kaldı ki Öztürk’ü darbecileri yaptıkları işten vazgeçmeleri için ‘ikna’ etmesi konusunda görevlendiren kişi de bizzat dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar.
15 Temmuz girişiminin ‘1 Numarası’ olmakla suçlanan Akın Öztürk, ‘Genelkurmay’ çatı davasında yapılan sözde yargılama sonrası 141 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. ‘Akıncı Üssü’ davasında yargılaması ise devam ediyor. Muhtemelen o davada da onlarca kez ‘ağırlaştırılmış müebbet’ hapse mahkum edilecek. Ancak eldeki deliller ve tanık ifadeleri Akın Öztürk’ün, kendisine ‘kumpas kurulduğu’ iddiasını güçlendiriyor.
Bu ay başında bir anda medyaya yayılan emekli amirallerin Montrö bildirisi de içinde iktidarın parmağının da olduğu bir kumpasa benziyordu. Emekli amiraller 15 Temmuz davalarını takip edip haksız yere hain, terörist ilân edilen eski silah arkadaşlarının savunmalarını okudu mu acaba? Okurlarsa, Erdoğan rejiminin bir generali darbeci ilân etmek için neler yaptığını rahatlıkla görebilirler.
Akın Öztürk, 22 Ağustos 2013–14 Ağustos 2015 tarihleri arasında 30’uncu Hava Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmıştı. 2015 yılı Yüksek Askerî Şûra kararları ile Yüksek Askerî Şûra üyeliğine atandı. 15 Temmuz sözde ‘darbe’ girişimi olduğu sırada YAŞ üyesiydi.
Akın Öztürk, Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada esasa ilişkin savunmasını 1 Mart 2019’da yaptı. ‘1 Numara’ olmakla suçlanan Öztürk’ün açıklamalarına göre kendisinin 15 Temmuz’dan haberi bile yok. Maddi gerçekler ve tanık general ve subayların ifadesi de Öztürk’ün savunmasını doğrular nitelikte.
EVİNDE PİJAMALARIYLA OTURURKEN LİNÇ KAMPANYASINI MİT’Çİ SADIK ÜSTÜN BAŞLATIYOR
Akın Öztürk, savunmasına, 15 Temmuz girişiminden saatler sonra hakkında çıkan asparagas haberlerden örnekler vererek başlıyor. Söz konusu haberlerin tamamını delilleriyle çürütüyor. Öztürk, “Bu linç kampanyasına ilk olarak 15 Temmuz gecesi saat 23.17’de henüz ben lojmanda kızımın evinde torunlarımla beraber iken Abidin Ünal’ın sırdaşı, MİT görevlisi Sadık Üstün isimli kişi başlatmıştır. Üstün, cep telefonu ile 8. Kolordu Komutanlığından Korgeneral Yılmaz Uyar’ı arayarak ‘bunun bir FETÖ darbesi olduğu, darbenin muhtemel askeri liderinin de Orgeneral Akın Öztürk olduğunun değerlendirildiğini, bu kalkışmanın engellenmesi için süratle gerekenlerin yapılacağını’ bildirerek startı vermiştir.” diyor.
ABİDİN ÜNAL ARADI: AKINCI ÜSSÜ’NE GEL
Akın Öztürk’ün ifadesine göre MİT’çi Üstün’ün aramasından sadece 20 dakika sonra dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal kendisini arayarak Akıncı Üssüne gelmesini rica ediyor. Öztürk, “Evet. Birileri anlaşmaya başlamışlar ve ismimin lanse edilmesi olayı da başlamıştır. Yeni bir muhtemel lider tespit edilmiştir demek ki.” ifadelerini kullanıyor.
KENDİME UÇAK TAHSİS ETSEM ‘DARBECİ’ OLMAYACAKTIM
Akın Öztürk, Genelkurmayın onayı ve görevlendirmesiyle 27 Haziran – 1 Temmuz tarihleri arasında resmi yurtdışı görevi ile Güney Kore’de bulunuyor. Ziyaret dönüşünde ise eşiyle birlikte Özdere Askeri Kampı’na geçiyor. 3-15 Temmuz tarihleri arasında burada kalıyor. 15 Temmuz günü eşinin rahatsızlanması nedeniyle Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak’a tahsisli askeri uçakla İzmir’den Ankara’ya geldiğini anlatıyor: “Nereden bileyim ki benim o uçakla gelişim darbe planlayıcısı olduğum iddiasını getirdi. Darbeci, en büyük nedenlerden bir tanesi de bu. O akşam Ankara’ya gelmiş olmam. Babamın yanında kalsaydım, kendime uçak tahsis ettirseymişim 2 gün daha geç gelecektim. Ancak masraf olmasın diye ‘yancı’ olarak o uçakla geldik.”
AYNI ANDA İKİ YERDE BİRDEN OLABİLİR MİYİM?
Akın Öztürk’ün Ankara Çukurambar’daki ve Çayyolu’ndaki evlerde darbecilerle görüşmeler yaptığı ileri sürülüyor. Bu iddiaya da cevap veriyor Öztürk savunmasında. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın da kampta olduğunu ve iki kez yemek verdiğini kaydeden Öztürk, “Her ikisine de ben katıldım. Benim telefonumun HTS kayıtlarına neden bakılmıyor? Çünkü oradan hiç ayrılmadığı ortaya çıkacak. Abidin Ünal’ın verdiği yemeklerden birinin tarihi villalarda yapıldığı söylenen toplantıya denk geliyordu. Dolayısıyla Ankara Çukurambar’daki ve Çayyolu’ndaki evlerde darbecilerle belirtilen tarihlerde toplantıya katıldığım yönündeki asılsız yayınlar yapılamayacak ve bugün mağduru olduğum algı operasyonu oluşmayacaktı.“
Abidin Ünal, mahkeme ifadesinde söz konusu yemeklere hiç değinmiyor.
TORUNLARIMI GÖRMEK İÇİN KIZIMIN EVİNE GİTTİM
Akın Öztürk, torunlarını özlediği için kamp dönüşünde kızının da ısrarı üzerine Akıncı Lojmanları’ndaki damadı Hakan Karakuş’un evine gidiyor. Hakan Karakuş, aynı zamanda 141. Filo Komutanı… O da Akın Öztürk gibi darbeci olmakla suçlandı, tutuklandı işkence gördü. Akın Öztürk, koruması ve konut astsubayına akşam yemeğini kızının evinde yedikten sonra kendi konutuna geçeceğini söylüyor. Kısa bir süre sonra damadı Hakan Karakuş geliyor. Ve ‘Solotürk’ uçuşu olduğunu söyleyerek çıkıyor. Öztürk, “Antalya’ya gideceğini söyledi. 1 dakika bile konuşmadık.” diyor. Akşam yemeğinden sonra kızının ısrarı üzerine orada kalmaya karar verdiklerini anlatıyor. “Emir subayımı aradım, yarın sabah da erkenden gelin beni alın.” dediğini söylüyor. Öztürk’ün bu ifadeleri hem koruması, hem konut astsubayı hem de şoförü tarafından doğrulandı.
22.35’TE HABERİM OLDU
Akın Öztürk’ün ifadelerine göre ‘darbe’ girişiminden 22.35’de haberi oluyor: “Konut astsubayım beni arıyor Ankara’dan. ‘Komutanım Genelkurmaya saldırı olmuş’ diyor bana. Ben de hemen geri dönün dedim, çağırdım.”
Akın Öztürk, bilgi alabilmek için Hava Kuvvetleri Nizamiyesi’ni arattığını anlatıyor: “Çünkü Hava Kuvvetleri, Genelkurmay’ın hemen arkasında nizamiyeye 15-20 metre. Cevap alamıyor oradan. Hava Kuvvetleri Harekat Merkezini aramasını söyledim. Ulaşamadık. Bu arama da HTS kayıtlarında 22.48 olarak görünüyor. Takiben Hava Kuvvetleri Nöbetçi Amirliğini arattım. Bakın oradan cevap alamayınca nöbetçi amirini arattırıyorum Hava Kuvvetleri’ndekini. Ondan da cevap alamadık. Hava Kuvvetleri Genel Sekteri Veysel Kavak’ı aramasını söyledim. HTS kayıtlarında bu da 22:51. Bakın efendim 22.48 – 22.51. Daha sonra ondan da cevap alamayınca Galip Mendi, Salih Zeki Çolak, Jandarma Genel Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanını ve Yaşar Güler’i o panik içerisinde arıyorum. Bir tanesiyle temas kurayım da ne oluyor diye öğreneyim. Bakın hiçbirisiyle temas edemedim.”
ABİDİN ÜNAL ARIYOR: ABİ AKINCI’YA GİDER MİSİN, SENİN SÖZÜNÜ DİNLERLER
Tam bu esnada Eskişehir Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver arıyor Akın Öztürk’ü… Önce nerede olduğunu soruyor. Öztürk’ün, “Lojmandayım, kızımın evinde.” demesi üzerine Şanver, “Uçuşlar oluyormuş haberiniz var mı?” diye soruyor. Gerisini Akın Öztürk şöyle anlatıyor: “Ben de televizyonu şimdi açtım, bilgim yok dedim. O da bana ‘Abidin Ünal sizinle görüşmek istiyor’ dedi. Telefonu ona verdi. Abidin Ünal, “Ağabey, Ankara’da uçuşlar oluyormuş orada senin emrin hilafına darbe mi yapılıyor? Akıncı’ya git, orayı kontrol altına al. Orada senin sözünü dinleyecek çocuklar var!” dedi.”
Bu arada Abidin Ünal, daha sonra verdiği ifadesinde ‘senin emrin hilafına’ ibaresini, ‘emrim hilafına’ olarak değiştiriyor.
HULUSİ AKAR, BENİ BEKLİYORMUŞ!
Akın Öztürk, Abidin Ünal’ın üs komutanıyla yaptığı görüşmeyi kendisinden gizlediğini daha sonra öğrendiğini söylüyor: “Benden önce üs komutanıyla görüşmüş. Üs komutanı hayati tehlike var diyerek telefonu kapatmış. Ancak bu kadar hayati bir konuyu bana söylemiyor ve “Gider misin?” diyor. Ben de rütbem, Abidin Ünal ile olan 46 yıllık meslek arkadaşlığım, kardeşliğim adına tabi dedim ne demek ya! Ben atlıyorum arabaya vın diye gidiyorum oraya, ışınlıyorum kendimi. Tabi gitmeden önce üs komutanını arıyorum. Kubilay Selçuk çıkıyor, diyor ki ‘komutanım ben de sizi arıyordum. Komutan (Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar) burada, sizi ve diğer komutanları sordu ve bekliyor. Çağırıyor sizi’ dedi. Ben de zaten Abidin’in isteği üzerine oraya gidecektim ve çıktım gittim. Bu konuşmayı yaptığımızda saat 23.47.”
HULUSİ AKAR: AKIN, BUNLAR DARBEYE KALKIŞMIŞLAR
Akın Öztürk, gece yarısı 00.00 sularında nizamiyeden giriş yaptığını anlatıyor: “Beni hiç kimse karşılamadı, hiç kimse yoktu. Karargah girişine geldiğim zaman elinde silahları, maskeli, kamuflaj elbiseli insanları gördüm. Sayısı ben diyeyim 20, siz deyin 30. Karargahın önünde. Beni görünce ayağa kalktılar, ellerinde silahlar. Ben hiç onlara aldırış etmeden Üs Komutanı Hakan Evrim’in odasına girdim. Genelkurmay Başkanı, Kubilay Selçuk, sonradan ismini öğrendiğim Deniz Amiral Ömer Faruk Harmancık ve yanılmıyorsam Hakan Evrim oradaydı. Genelkurmay Başkanı’na hitaben ‘komutanım hayırdır ne oluyor’ diye sorduğumda ‘Ya bunlar bu işi yapmışlar. Akın bunlarla konuş, bunları ikna et, bunlar darbeye kalkışmış.’ diyerek karşıdaki ekibi gösterdi.”
DARBE KELİMESİNİ İLK DEFA HULUSİ AKAR’DAN DUYDUM
Akın Öztürk, birkaç dakika sonra odaya Tümgeneral Mehmet Dişli’nin girdiğini anlatıyor: “Bunların hepsi bu işi yapmışlar Akın, lütfen git konuş falan’ dedi bana. Ben o zaman darbe kelimesini ilk defa Hulusi Akar’dan duydum. Ve konuya vakıf oldum. Darbe sözünü inanın ilk defa Genelkurmay Başkanının ağzından duydum. Merkez komutanlığına daha sonra gittiğimde yani bir sürü şey duydum ama ilk kelimeyi ben orada duydum.”
ESRARENGİZ KARACI SUBAY
Akın Öztürk, Akıncı Üssü’nde o zamana kadar görmediği bir karacı subay olduğunu anlatıyor ifadesinin devamında: “Orada bir karacı subay daha vardı. Kim olduğunu hatırlamıyorum. Bu duruşmalarda hiç görmedim onu. Başka bir karacı subay, kamuflajlı, general değildi hatırladığım kadarıyla. Arz ettiğim gibi o karacı subayı hatırlamıyorum. 30 aydan beri de hiçbir yerde görmedim”
HULUSİ AKAR: AKIN GİT KONUŞ ŞUNLARLA!
Konuşmaların ardından Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Tümgeneral Mehmet Dişli ve Akın Öztürk bir süre daha olayların televizyondan takip ediyor. Bu arada Hulusi Akar, “Bu devirde böyle şeyler olur mu? Hükümette söz dinleyecek adamlar vardı. Mesela Davutoğlu, Mesela Abdullah Gül, bunlarla konuşuldu mu? Bunlara söylenseydi belki bir şeyler yapılamaz mıydı” diyor. Ardından da Akın Öztürk’e, “Ya Akın git şunlarla bir konuş ya! Şu işi bitirsinler.” diyor: “Ben de dışarı çıktım. 143. Filoda olduklarını öğrendim. Filonun gazino bölgesine girdim, orada filo önünde de insanlar vardı yine kamuflajlı. Hiçbir sivil görmedim. Orada Kubilay Selçuk ve Ömer Faruk Harmancık’ı dışarı çektim. Genelkurmay Başkanı’nın emirlerini bu sefer hiç değiştirmeden aynen ilettim kendilerine. Yapılan işin yanlış olduğunu, bu zamanda böyle şeylerin kabul görmeyeceğini söyledim. Müspet veya menfi bir tepki almadım. Bir görüşmede ise çıkmak üzereyken birisi arkadan “Arkamızda durulsaydı bu iş böyle olmazdı” diye bağırdı. Döndüm, Ömer Faruk’u gördüm.”
TATİL KIYAFETLİ ‘DARBECİ’!
Bütün bunlar olurken Akın Öztürk, sivil kıyafetli. Üzerinde tişört var. İlerleyen saatlerde emir subayına “Bana elbiselerimi getirin.” diyor ancak bunun için Çankaya’daki lojmana gidilmesi lazım ve orası çok karışık. Lojmana girdiklerinde çıkamama ihtimalleri var: “Benim gözümün önünde astsubayın bir tanesinden pantolon aldılar. Bir gömlek, bir yerden de yıldız ayarladılar. Onları taktık. Çünkü mesele ciddi. Adamlara yapmayın bu işi diye bağırdığımda ‘sen kimsin’ diyebilecek adam bana. Beni darbe planlayıcısı, sevk ve idare edeni hatta lider olarak lanse ediyorlar; bu nasıl bir liderlik? Ben, darbenin 20.30 civarında başlamasına rağmen bu süreçte hiçbir kimse ile bir telefon görüşmem yok. Yer yerinden oynuyor, 20.30’da başlatılmış şey ben orada hala torunlarımla oynuyorum.”
AKAR, DARBECİLERLE NEDEN KONUŞMADI?
Akın Öztürk, ifadesinde bir noktaya da dikkat çekiyor: “Bu çarpık kıyafetle Genelkurmay Başkanımızın yanına gittim Karargah’a. 3-4 kere 143. Filoya darbe girişiminin yapıldığının iddia edildiği merkeze gittim. Fakat hiç birisinde Hulusi Akar, ‘Akın dur bakayım ya, sen ikna edemedin bir de beraber gidelim’ demedi. Genelkurmay Başkanım bana bunu söylemedi. Hep beni görevlendirdi. Neden? Çünkü emir komuta yetkisi hala onda. Derdest edilmiş durumu değil. Komutanın odasında oturuyor rahat bir şekilde. Demedi bunların hiçbirisini bana.”
GENERAL VE SUBAYLAR DA ÖZTÜRK’Ü DOĞRULUYOR
Akın Öztürk, kendisinin darbeye kalkışanları ‘vazgeçirmek’ için çabaladığını söylüyor. O gün orada bulunan general ve albaylar da bu savunmayı doğruluyor. Akıncı Davası’nda ifade veren Mehmet Alkır, “Akın Öztürk bağırarak ‘bu devirde böyle şeyler olur mu? Yaptığınız iş yanlış! Bu işe son verin!” dediğini anlatıyor. Yine Akıncı iddianamesinde yer alan Mustafa Barış Avıalan, (geçtiğimiz aylarda hayatını kaybetti) 18 Temmuz tarihindeki ifadesinde, Öztürk’ün arabuluculuk yapmaya çalıştığını, rütbeli subaylara ‘bu işi sonlandırmalarını söyleyip, vermek istedikleri mesaj ne ise zaten verildiğini’ söylediğini belirtiyor. Hakan Evrim de ifadesinde Akın Öztürk’ü Genelkurmay Başkanı’nın çağırdığını, Öztürk’ün yanlarına geldiğini ve kaosun durdurulması için birlikte çaba sarfettiklerini söylüyor. Akın Öztürk’ün ‘darbecileri vazgeçirmeye çalıştığına’ dair benzer çok sayıda isim ve ifade var.
O TELEFON HER ŞEYİ DEĞİŞTİRDİ: AKIN SEN BURADA KAL!
Akın Öztürk’ün çabaları sonuç veriyor ve darbeye kalkışanlar sabah 06.00’dan sonra ikna olmaya başlıyor. Bunun üzerine Öztürk, Üs Karargahı’na dönüyor. Sevinçli… Son durumu Hulusi Akar’a arz ediyor. Bunun üzerine Akar, “Tamam Akın, o zaman Başbakan’a gidip beraberce bu konuyu anlatalım.” diyor: “Kendisi teklif etti bunu. Ben de ‘tamam’ dedim. Sonra başbakanla telefonla görüştü. Ne hikmetse telefonla konuştuktan sonra ‘Akın sen burada kal, bunlara göz kulak ol, senin kızının evi de burada, bunlar bir delilik yapmasınlar. Ben seni bir saat sonra aldırırım’ dedi. Bunun üzerine ben de ‘Komutanım ben de şimdi sizinle gelseydim iyi olurdu’ dedim. Bir kere söyledim. Genelkurmay Başkanı, benim şoförümün kullandığı araçla helikoptere giderken yanında Mehmet Dişli vardı.”
HELİKOPTERİME ATEŞ AÇILDI
Hulusi Akar, Akın Öztürk’e kendisini aldıracağını söylüyor ancak bu hiçbir zaman olmuyor. Bunun üzerine Öztürk, Mehmet Dişli’yi defalarca arıyor. Sonunda Dişli ile konuşuyor: “Beni almak için hazırlık yaptıklarını öğrendim. Bana, tamam gelin dedi. Ancak zaman geçti yine almadılar.”
15 Temmuz gecesine ait. 141. Filo’nun koridoru. Akın Öztürk, Abidin Ünal’ı tutulduğu yerden çıkarıyor.
YAŞAR GÜLER’İ BEN KURTARDIM
Bunun üzerine kendisi iki kez gitmeye teşebbüs ediyor ancak ikisinde de saldırıya uğruyor. Yaralanıyor. Tekrar Karargah’a dönüyor: “Burada başka kimseler var mı diye sordum. İkinci başkanın (Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler) Karargah’ta olabileceğini söylediler. Aradım, burnumuzun dibindeymiş. Önce Yaşar’ı buldum. Ellerini, gözlerini, ayaklarının bağlarını açtım. Beni görünce binbir minnetle ‘Komutanım sağolun, ben zaten biliyordum, sizin haberiniz olsa gelir beni kurtarırdınız’ dedi. Kendisine ‘Yaşar bana müsaade et. Sen çay, su, kahve bir şeyler al. Ben şu etrafı emniyete alayım’ dedim.”
ABİDİN ÜNAL’A ARACIMI TAHSİS ETTİM
Akın Öztürk, daha sonra 14. Filo’da Abidin Ünal’ı buluyor. O da Öztürk’e teşekkür ediyor: “Abidin’e dedim; sen hava kuvvetleri komutanısın aracın yok, benim aracım, şoförüm, muhafızım, emir subayımı al sana tahsisli; sen bu arabayla gel, ben Yaşar’ın yanında giderim. Gittik Yuva 4’te oradaki generalleri kurtardık. Mehmet Şanver’i de kurtardık. Hemen oradan beklemeden benim aracımla Abidin Ünal, Mehmet Şanver, korumam, şoförüm, benim arabamla ben de Yaşar’ın arabasıyla konvoy halinde Ankara’ya döndük. Üsten çıktık.”
Akın Öztürk’ün makam aracını, korumasını ve şoförünü Abidin Ünal’a verdiği kamera kayıtlarıyla sabit ancak buna rağmen Ünal, katıldığı bir televizyon programında bunu reddediyor!
ABİDİN ÜNAL: AKIN ABİ BİZİ KURTARDI
Akın Öztürk ve kurtardığı generaller her birlikte Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na gidiyor. Önce Abidin Ünal’ın makam odasına çıkılıyor. Abidin Ünal, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüyor: “Onları benim kurtardığımı, sabaha kadar Hulusi Akar generalin yanında olduğumu söyledi Cumhurbaşkanına. Fakat Cumhurbaşkanı telefonda demiş ki ‘olur mu ya, onlar Öztürk paşayı baş ilan etmişler’ diyor. Abidin Ünal bunu bana aktardı. Ben bir şey söylemedim. Çünkü Abidin Ünal benim söyleyeceklerimi söyledi. Basın bildirisi yayınlamaya karar verdik. Abidin Ünal, Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü Mesut Yurtdan’ı çağırdı. Bir metin hazırlamasını söyledi. Akabinde generallerin toplandığı şeref salonuna geçtik. Burada Abidin Ünal, ‘Akın abi bizi kurtardı, o olmasaydı biz burada olmazdık’ şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu esnada Mesut Yurtdan hazırladığı basın bildirisini getirdi Abidin Ünal’a ve bana sundu. Abidin okudu, ‘başka bir şey yazmaya gerek yok’ dedi. Abidin Ünal daha sonra ayrılıp konutuna gidiyor. Akın Öztürk de kendi konutuna geçtiğini anlatıyor. ”
ABİDİN ÜNAL, VERDİĞİ EMRİ İNKAR EDİYOR
Basın bildirisi Abidin Ünal’ın onayı alınıp çekilmesine rağmen Ünal daha sonraki ifadelerinde bundan haberinin olmadığını söyledi. Halbuki Mesut Yurtdan da konuya ilişkin ifadesinde, “Televizyonda Akın Paşa ile ilgili çıkan haberlerin asılsız olduğuna dair bir basın bildirisi hazırlanması amacıyla Abidin Ünal bana talimat verdi. Gerekli çalışmayı yaparak, bildiriyi Abidin Ünal’a sundum. İki komutan bildiri üzerinde mutabık kaldıklarını belirtmeleri sonucu bildiriyi basınla paylaştım.” diyor.
HULUSİ AKAR, DARBECİLERE NEDEN ENGEL OLMADI?
Hulusi Akar, gizli yapılan celsedeki ifadesinde, Akın Öztürk’ün, “Komutanım ben de sizinle geleyim.” teklifine, “Ben pozisyonu itibari ile ve gece boyunca şahsıyla yaşadığım izlenimler karşısında bunun uygun olmayacağını değerlendirdim.” Cevabını verdiğini söylüyor. Ancak kendisinin emir komuta verecek yetkiye sahip olmasına rağmen, darbeci unsurları ikna için neden sadece Akın Öztürk’e emir verdiğini söylemiyor.
DÜĞÜNE KATILMAMAK, DARBE SUÇU MU?
Ayrıca Yurtta Sulh Konseyi içerisinde yer aldığı ileri sürülen Akın Öztürk’ün Mehmet Şanver’in kızının düğününe katılmamış olması da ‘darbeci’ olduğunun delili olarak gösteriliyor iddianamede. Halbuki Öztürk, söz konusu davete katılamayacağını haftalar önce Şanver’e bildiriyor. Kanser hasta babasıyla ilgilenmesi gerektiğini, aynı tarihlerde yeğenine kız isteme durumunun olduğunu anlatıyor. Ancak Şanver, konuyla ilgili ifadesinde Öztürk’ün düğüne neden katılmadığını bilmediğini söylüyor. Ayrıca düğüne katılmayan tek general de Akın Öztürk değil.
DARBENİN BAŞI AMA MAKAMI DAHA DÜŞÜK!
Ayrıca Yurtta Sulh Konseyi’nin hazırladığı iddia edilen atama listesinde Akın Öztürk’ün ‘Genelkurmay 2. Başkanlığı’ görevi verildiği ileri sürülüyor. Söz konusu listenin, ne zaman ve kimler tarafından hazırlandığı belli değil. Kaldı ki Akın Öztürk, kuvvet komutanlığı yapmış bir isim. Konsey nasıl oluyor da Öztürk’ü, bulunduğu konumdan daha aşağı bir mevkiiye atıyor? Bu durum teamüllere de aykırı. Ayrıca, darbenin ‘1 Numarası’ olan kişi kendisine neden ‘ikinci’ koltuğu layık görsün? Daha da önemlisi ‘birinci’ başkan kim?
Dosyada bulunan 16 Temmuz 2016 tarihli Sıkı Yönetim Direktifi isimli 20 maddelik belgenin altından Hulusi Akar’ın adı yazıyor. Yurtta Sulh Konseyi Başkanı olarak… Söz konusu belgeyle ilgili Akar’a hiçbir soru sorulmazken, böyle bir belgede dahi adı geçmeyen Akın Öztürk ‘1 numara’ olmakla suçlanıyor. Akın Öztürk, “Konsey Başkanı Hulusi Akar diye düşünülmüş veya planlanmış olduğu görülmesine rağmen şuna göre ben niye buradayım? Niye onlar dışarıda?” diyor.
SAVCI SAHTE DELİL UYDURUYOR
Akın Öztürk’ün ‘darbenin planlayıcısı’ olduğu iddiasının delillerinden biri de damadı Hakan Karakuş ile Üs Komutanı Hakan Evrim arasında görüşmede Evrim’in “Akın Paşa nerede, Akın Paşa’yı al getir” dediği iddiası. Hakan Evrim’in ‘Akın Paşayı da a al getir’ dediği iddiası doğru değil. Akıncı iddianamesi göre Hakan Evrim, “Akın Paşa nerede şu an Hakan?” diye soruyor. Hakan Yarbay ise, “Bizim evde komutanım.” Karşılığını veriyor. Zaten Akın Öztürk de ifadesinde kızının evinde olduğunu söylüyor. İddianamede, “Akın Paşa’yı al getir” lafı yok. Mütalaada savcı bunu ekliyor! Akın Öztürk, “Ben, savcılık makamı lehime olan delilleri toplamadı diye yakınırken, iddia makamı hızını alamamış olacak ki iddianamede bile olmayan cümleyi ilave etmiş.” diyor.
20 DAKİKADA NASIL TESPİT ETTİNİZ YA?
Akın Öztürk, darbenin faillerinin 20 dakikada nasıl tespit edildiğini de anlamamış: “22.20’de uçakların kalktığını görüyor, FETÖ darbe girişimi olduğuna karar veriyorlar. Televizyonda 11’e 5 kala, 11’e 10 kala bir müsteşar, bir başkan yardımcısı bakanların diyor ki ‘FETÖ terör örgütünün faaliyeti olduğu anlaşıldı, isimler tespit edildi, tutuklama emirleri verildi’ diyor. Ya 20 dakikada Allah’tan korkun ya binlerce kişiyi nasıl tespit ettiniz? Demek ki bir hazırlık varmış herhalde. Öyle binlerce kişiye kolay kolay tutuklama emri çıkartılamaz. Demek ki aylara, senelere dayanan bir hazırlık var burada.”
DİLEKÇE VERDİM, 6 AY SONRA EMEKLİ OLACAKTIM
Akın Öztürk, yılbaşında emeklilik için işlemlerini başlattığını anlatıyor: “Benim hava kuvvetleri komutanı olduğum zaman emrimdeki gücü tahayyül edin, yüzlerce uçak, bir o kadar personel. O zaman darbe yapmayı aklımın ucundan geçirmemişim, emekliliğime 6 ay kala mı darbe yapacağım? Kaldı ki emir komuta yetkim de yok. Yüksek Askeri Şura’da kızak görevdeyim. Efendim 15-20 tane uçak, bir o kadar tankla darbe yapmaya kalkacağım, öyle mi? Bunu akıl alır mı? Ben 46 yıllık meslek hayatımdaki birikimimi böyle yarım akıllı insanların planladığı bir şeye vermem, kullandırtmam aklımı.”
DEMEK Kİ HER ŞEY HAZIRMIŞ!
“Demek ki darbe girişimi birileri tarafından biliniyordu. Ve senaryo hazırdı. 15 Temmuz’da uygulanmaya konuldu. Benim ismim de çok güzel bir şekilde buraya monte edildi. Ve 15 Temmuz’a kadar hakkımda hiçbir şey yok. FETÖ’cü bilmem ne şu bu yok. Eklerde bir yerlerde MHP sempatizanı diye geçiyor. Onun dışında yok. Ama 15 Temmuz oldu, 17 Temmuz’da tutuklandım, yağmur gibi yağmaya başladı. 15 Temmuz’da en hafif tanımıyla görev ihmali vardır. Bu komutanların hiç birisine senin 15 Temmuz öncesi veya 15 Temmuz günü ve sonrasında işgal ettiğin makam itibariyle görevin neydi? Darbeyi engellemek için ne yaptın? Bu soruları hiç kimse sormuyor. Ama dediğim gibi yetkisi, kuvveti olmayan Akın Öztürk’e soruluyor.”
İŞKENCELERİ ANLATTI: TIRNAKLARIMIN ARASINA ASİT DÖKÜLDÜ
Orgeneral Akın Öztürk ve gözaltına alınan diğer general ve subayların işkence sonrası fotoğrafları bizzat AA tarafından servis edilmişti. Akın Öztürk, mahkemedeki ifadesinde gözaltı sürecinde yaşadığı işkenceleri de anlatıyor. Sözlerine, “Ben bu insanlık dışı işkencelere maruz kaldığımda 65 yaşında bir orgeneraldim.” diyerek başlıyor:
500 KİŞİNİN ORTASINDA ÇIPLAK OLARAK DARP EDİLDİM
“Aileme ve şahsıma çok ağır küfür ve hakaret edildi. 400-500 kişilik spor salonunun ortasında darp edildim. Ellerim arkadan kelepçeli halde salonun ortasında bu darbı bir de teşhir ettiler. Üzerimizde kıyafet yok, çamaşırla sadece külotumuzla bu iş devam etti.”
YERE DÜŞTÜM, SAÇIMDAN TUTUP KALDIRDILAR
“Her gelen vardiya amiri durumundaki komiser veya başkomiser, ‘seninle özel olarak ilgilenmemi istediler, bugün burada beraberiz’ diyerek darp ettiler. Ben yere düşüyorum birisi saçlarımdan tutup çekiyor. Öbürü tekme atıyor, ellerim arkadan kelepçeli. Kaburgalarım kırıldı. Benim darp görüntülerimi kameraya çekip öbür bölümlerde tutuklulara ‘aha bakın Akın Paşa bu, komutanınızın halini görüyor musunuz, siz de bunun gibi olmak ister misiniz’ diye gösterdiler.”
PALASKAYLA YÜZÜME DEFALARCA VURDULAR
“Uzun süre dizüstü bekletildim, çömelmiş vaziyette yürütüldüm. Ördek yürüyüşü diyorlarmış. Bunlardan farklı olarak bana yapılan diğer olay tırnaklarımın arasına asit döküldü. Ellerim arkadan demir kelepçeyle bağlıyken 3-4 kişi tutuyor. Ve birisi palaska ile devamlı yüzüme vuruyor, devamlı vuruyor. En sonunda birisi ‘yeter’ dedi. Çekti götürdü. Ama bu arada her tarafımdan kan fışkırdı tabi. Aç bırakıldık, onları söylemiyorum yani şey olarak. Tıbbı yardımdan mahrum edildik.”
ASKERE BENİ TEKMELETTİLER
“En acılarından bir tanesi de bir takım genç askerleri üstüme saldırttılar. Bu arada hiçbir ifadem falan alınmamıştı daha. Taa ne zamana kadar; kulağımdan kan fışkırıncaya kadar darp ettirdiler. Bunu tarih yazsın. Ben torunlarımın yüzüne nasıl bakacağım? Hüseyin isimli başkomiser, askeri oraya getirip de beni darp ettiren.”
AKİF ÖKSÜZ’Ü TANIYOR MUSUN?
“Başkasına sorulmadı, bana soruldu. Akif Öksüz’ü tanıyor musun? Ben tanımıyorum dedikçe palaskayla yapıştırıyor, tekmeyle yapıştırıyor. Ya tanımıyorum. Hayatımda 3 tane Akif var. Ondan sonra birisi geldi, darp edene ‘ya dur vurma vurma’ dedi. Akif Öksüz değil ya bu Adil Öksüz’müş. Biz tabi yarım gün yediğimiz dayakla kaldık. Bayan polislerin söyledikleri, yaptıkları bana, onları söylemedim vallahi yazmadım, avukatım bile bilmiyor yani. Ben bu zulme maruz kalırken Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir orgeneraldim. Düşünüyorum da acaba Genç Osman’dan sonra böyle bir şeye maruz kalan yüksek rütbeli devlet adamı, bürokrat oldu mu?”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***